A Turkish book
-
Uyuşuk bedenim ve donuk zihnimle bir hastane odasında uyandım. Kalbim, anılarımın yandığı yangında kül olmuştu. Göz kapaklarım ağırdı, beni aylardır koynunda olduğum ölüm uykusuna davet ediyorlardı. Geçmişim yoktu. Hatta bir geleceğim bile yoktu. Yalnızca şimdi vardı. Hatırlayabildiğim tek şey şu andı. Nefesim kesilir gibi oldu. Kendimi tanımıyor, zamanı hissedemiyordum. Yattığım yatakta doğrulmaya çalıştığımda pelteye dönmüş kaslarım sızladı. Bu yüzden yatakta geri yaslanmak zorunda kaldım. Ne kadar olduğunu idrak edemediğim bir süre sonra odaya beyaz üniformalı bir hemşire girdi.
Boş gözlerim hemşirenin üzerine döndü. Dalgın görünüyordu. Kadın benimle göz göze geldiğinde yerinden öyle bir sıçradı ki elindeki serumu düşürdü. İlk önce beni süzdü ve aceleyle serumu alıp odadan çıktı. Kaşlarımı çattım. Birkaç dakika sonra içeri beyaz önlüklü bir doktorla yeniden girmişti.
"Hastanın yakınlar��nı arayın ve uyandığını haber verin." dedi hemşireye. Kadın bana "Geçmiş olsun." dedi, odadan çıktı. Doktor bu defa bana hitaben konuştu. "Geçmiş olsun Mayıs hanım. Uyandığınızı görmek güzel."
Mayıs. Ve ismimi hiç tanımadığım birinin dudaklarından ilk defa duyduğumda bahsettikleri tüm o geçmişin altına gömüldüm. Sonu görene dek dibe indim. Ve yukarı çıkamayacak kadar derine indiğimde yeni yuvamın yeraltı olacağını biliyordum. Adamın suratına çaresiz, dolu gözlerimi diktim.
-
11 Aralık 2020