sicim teorisi aynı zamanda birçok bilim insanı tarafından incelenen bir konudur, ancak bu onu fizik yapar mı? bu, fiziksel araştırmalarda moda konusunu gündeme getiriyor ve bu konuyu daha sonra ele almak istiyorum. fiziksel teoride modanın rolü Carlo Rovelli'nin Hindistan'da düzenlenen uluslararası genel görelilik kongresinde yaptığı konuşmada yaptığı bir araştırmadan alıntı yaparak başlayayım. rovelli, kuantum yerçekimine yönelik döngü değişkenli yaklaşımın yaratıcılarından biridir ve araştırmasının yürütülmesinde hiçbir profesyonellik iddiasında bulunmamıştır. yine de bulduğu sonuçlar kesinlikle benim beklentilerimin ne olacağını yansıtıyor. LA arşivlerinde kaydedildiği üzere bir önceki yıl boyunca yerçekimi konusunda yayınlanmış makalelerin sayısını yaptı. okuyucu, bu ilgili teorilere ayırdığım alanda modanın taleplerini çok gevşek bir şekilde takip ettiğimi algılayacaktır. sicim teorisi alanında diğer tüm alanlardan daha fazla makalenin bir araya getirildiği not edilecektir."
Acaba kitabım genç fizikçilerin ilgisini çekecek miydi?
Yazmaktan elim yoruldu buzgibi bira içip Theta'yı kucağıma almak istiyordum.
İlişkimizde erkek rolü bana düşüyordu.
Son fantezimizde Theta kısacık liseli eteği giyip kucağıma oturduğunda bir hayli erotik olmuştu.
Onu aramayı çok istesemde bunu yapmamaya karar verdim.
Sürekli arayan taraf olmak istemiyordum.
Benden tam olarak beklentisinin ne olduğunu bilmek istiyordum.
Biramı yudumlarken bu kez daktilonun başına oturdum:"
Bu komitelerin bilimsel olarak bilgili üyelerinin, kalkınmada kendi rolleri için kendilerini kurmuş kişiler olması doğaldır.
bu nedenle, yalnızca belirli bakış açılarından doğal görünen soruları doğrudan ele alan deneyleri destekleme eğiliminde olacaklardır. bu nedenle, teorinin belirli yönlere bir şekilde kilitlenmesi için önemli bir eğilim vardır. bu tür bir nedenden dolayı büyük bir değişiklik yapmak çok zor olabilir. Yanlış bir teori deneysel olarak çürütülebilir mi? Burada gerçek bir tehlike olmadığı düşünülebilirdi, çünkü yön yanlışsa, deney bunu çürütecek ve bize yeni bir yön dayatacaktı. Bu, bilimin nasıl ilerlediğinin geleneksel resmidir. Gerçekten de ünlü bilim filozofu Karl Popper, modern büyük bilim dünyasında bilimsel ölçüt için makul görünen bir ölçüt ve kesinlikle çok idealist bilim görüşü sağladı. Modern parçacık fiziğindeki süpersimetri örneğini almama izin verin. Belli bir matematiksel zarafete sahip teorik bir fikirdir ve teorisyenin hayatını yeniden normalleştirilebilir QFT'lerin yapımında kolaylaştırır. En önemlisi, sicim teorisinin merkezi bir bileşenidir. Bugünlerde teorisyenler arasındaki statüsü o kadar güçlü ki, neredeyse günümüzün standart parçacık fiziği modelinin bir parçası olarak kabul ediliyor. Yine de, mevcut durumda deneysel bir desteği yok. Teori, doğanın gözlemlenen tüm temel parçacıkları için süpereşler öngörüyor, ancak bunların hiçbiri şu ana kadar gözlemlenmedi. Süpersimetri teorisyenlerine bunun nedeni, bir simetri kırma mekanizmasının süpereşlerin çok büyük olmasına neden olması ve onları yaratmak için gereken enerjilerin hala günümüz hızlandırıcılarının kapsamı dışında olmasıdır. Artan enerji yetenekleri ile süper ortaklar bulunabilir ve teoride yeni bir dönüm noktası bu şekilde gelecek için önemli çıkarımlarla elde edilebilir. Ama varsayalım ki hala hiçbir süper eş bulunmadı. Bu süpersimetri fikrini çürütür mü? Hiç de bile. Simetri kırılma derecesinin küçüklüğü konusunda çok fazla iyimserlik olduğu ve kayıp süpereşleri bulmak için daha da yüksek enerjilere ihtiyaç duyulacağı iddia edilebilir. Popüler bir teorik fikri, geleneksel kritik deney yöntemiyle, bu fikir aslında yanlış olsa bile yerinden oynatmanın o kadar kolay olmadığını görüyoruz. Yüksek enerji deneylerinin devasa maliyeti, bir teoriyi test etmeyi başka türlü olabileceğinden çok daha zor hale getirir. Öngörülen parçacıkların herhangi bir ciddi çürütme olasılığı için çok yüksek kütle enerjilerine sahip olduğu başka birçok öneri var. Sicim teorisinin çeşitli versiyonları, bu tür bir nedenden dolayı çürütülmekten oldukça güvenli olan birçok öngörüde bulunur. Bu tür modellerin "popperci olmayan" karakteri, onları bilimsel teoriler olarak kabul edilemez kılıyor mu? Böyle katı bir Poppercı yargının kesinlikle çok sert olacağını düşünüyorum. Bir örnek olarak Dirac'ın kozmosun bir yerinde tek bir manyetik monopolün varlığının, evrendeki her parçacığın sabit bir değerin tam katı olan bir elektrik yüküne sahip olduğu gerçeğine bir açıklama sağlayabileceğine dair argümanını hatırlayın. Böyle bir tekelin bir yerlerde var olduğunu ileri süren teori kesinlikle Popperci değildir. Bu teori, böyle bir parçacığın diskosu tarafından kurulabilir, ancak Popper'ın kriterinin gerektirdiği gibi çürütülemez gibi görünüyor; çünkü teori yanlışsa, deneyciler ne kadar uzun süre boşuna ararlarsa araştırsınlar, bir tekel bulamamaları teoriyi çürütmez! Yine de teori kesinlikle ciddi bir değerlendirmeye değer bilimsel bir teoridir. Kozmolojiyle ilgili olarak da benzer bir yorum yapılabilir. Evrenin parçacık ufkumuzun dışındaki bölgesi doğrudan gözlemin ötesindedir. Yine de bu bölgenin geniş ölçekte doğrudan gözleme açık olan bölgeye benzemesi makul bir öneri gibi görünüyor.
Çalan telefon sesi ile irkildim.
-dedektif tilda?
-buyrun
-efendim kuzey kampüsünde bir cinayet vakası.
Maktül yine bir öğretm görevlisi. Hemen gelmeniz gerekiyor.
Gün aydınlanmak üzere iken yola çıktım.
Sabahın ıssızlığı ve tazeliğini hissettim.
Sokaklar otobüs durakları ve metronun sakinleri yoktu sadece ben vardım.
Theta'yı aramayı düşündüm bir an sonra vazgeçtim sıcak yatağında yorganın altında büzülmüş uyuduğunu gördüm bir an.
Her şey tekrar başlıyordu geceler boyu bogomilleri okuyup tarikatları araştırdığım saatleri anımsadım.
Daktilo başında geçirdiğim saatleri ve kuantum mekaniği ile ilgili yazacağım kitabı.
Maktül:
Fizik bölümü öğretim görevlisi
Fakültedeki odasında koltuk başında sanki tatlı bir öğle uykusuna dalmış gibi.
Saçlarının rengi doğal sarı mı yoksa boya mı ve mini eteği ile çok seksi gözüküyor.
Kendilerine hizmet hareketi ismini veren bu grup bir dönem kadın üyelerine kısa etek giyip laik gazeteler okumalarını emretmişti.
Kamufle olmak için geri dönüşüm kutusuna boş şarap şişeleri koyan elinde sol fraksiyona ait gazete ve dergi taşıyan örgüt üyeleri.
Tarikatlar ile mücadele etmek zor bir iş.
Bağımsızlık savaşı veren bir ülkede askere ihtiyacı olan bir lider tarikata ziyarete gittiğinde ihtişam ile karşılanır.
Cüppeli din adamları kendisini kapıda karşılar.
Ordu komutanı yaşanan bolluğa şahit olup askerlik çağı gelmiş bir çok gencin vatanı için savaşmakyerine arap harfleri ile meşgul olduklarına şahit olur.
Karşı cins ile her türlü teması yasaklanan bu gençler erotizmi hem cinsleri ile yaşamaktadır.
Hocalardan bazıları sabah namazına kaldırmak bahanesi ile bu gençlerin odasına girip ellerini tüysüz bedenlerinde gezdirir.
Ülke bir yol ayrımındadır emperyalizmin altında ezilip günümüzdeki Afganistan gibi mi olacaktır yada bağımsız ve mürşid olarak bilimi seçen uygar bir ülke mi?
Komutan emperyalizmi yendikten sonra tüylenmemiş erkek çocuklarının taciz edildiği bu şeytan evlerini kapatma yoluna gider.
Ülke de sessiz bir devrim yaşanır.
Tıpkı 1920 lerde fizikte yaşanan sessiz devrim gibi…
Latin alfabesine geçilip kıyafet devrimi yapılır okuma seferberliği ilan edilir.
Bu adımlar tarikatları rahatsız eder.
Geri sayım başlar ve sonunda fitil ateşlenir.
Ülkenin batısında modern sayılan bir kentin kasabasında görevli asteğmen bir isyan ile karşılaşır.
Laik devrimden raatsızlık duyan grup yeni doğmuş cumhuriyete isyan eder.
Asteğmen yakalanıp kafası kesilir.
Bu olay bir dönüm noktasıdır.
Demokratik önlemlerle tarikatlar ile başa çıkmanın mümkün olmayacağını anlayan yönetim daha etkili önlemler almaya karar verir.
Bu tarih İlluminatinin ülkeye giriş yaptığı tarihtir.
Ulusal bağımsızlıksavaşından daha çetin bir savaşta düşman artık derviş Memettir.
Artık theta' yı uyandırmam gerekti.
Maktülün telefon kayıtlarına sosyal medya yazışmalarına ulaşmamız gerekiyordu.
Son gittiği seminer verdiği dersler öğrencileri ile görüşmeler yapılmalıydı.
Hizmet hareketinin kendi içinde haberleşmek amacı ile kullandığı uygulama telefonunda yüklenmişti.
Geriye dönük yazışmalarını okumak için bilişim uzmanını çağırdım.
Koltukta başı yana sarkmış bu bakımlı kadının artık bir zamanların isyancısının örgütüne üye olduğu kesinleşmişti.
Otuzlu yıllarda idam cezasının yasal olması kısa zamanda süren mahkemeler neticesinde isyancılar asteğmeninin kafasını kestikleri yerde asıldı.
Doksan yıl sonra geldiğimiz noktada isyancıların lideri bir kahraman olarak okutuluyordu.
İki kurbanın ortak noktası alan teorisi ile ilgili makaleler yazmış olmalarıydı.
Tarikatçılar daha önce suikastler tertip etti.
Örnek olarak sana şunu verebilirim sevgili Theta:
"27 Martta Mim mim grubunun gönderdiği bir istihbarat raporunda bir suikast timinin laik devrimin liderini öldürmek üzere Anadoluya geçeceğinden bahsediliyordu.
İngilizlerin genel karargahının ajans şube müdürünün suikastı tertiplediği açıktı.
İlk bakışta bu suikast emperyalizmin bir oyunu gibi gözükebilir.
Oysa ki yobaz Katolikler aydınlanma çağını küçük asyada başlatan devrimci Mustafa Kemal'in illuminati üyesi olduğunu bildiklerinden etkili bir hamle yapmak istiyorlardı.
Fakat devrimciler daha hızlı davrandı.
-ne yaptılar dedektif Tilda?
-suikastçilerin eşgalleri Anadolu'daki merkezlere gönderildi.
Bir numaralı şüpheli Bennett'in uzun boylu sarı saçlı hafif kırmızı yanaklı olduğu toka ederken ellerini fazlaca açtığı Türkçesinin çok iyi olduğu bildirildi.
Yardımcısı asaf neper'in kısa boylu şişman esmer benizli olduğu sağ tarafta bıyığı ve ağzı arasında bir Halep çıbanı bulunduğu bilgisi verildi.
Tarikat cinayet ile bu işi çözemeyince devrimi vurmanın başka yollarını aradı.
Müslüman bir toplumu Atatürk'ten soğutmak için kullanılacak en iyi malzeme din olgusuydu.
Onun İslam dinine zarar verdiği ibadeti yasakladığı yönünde hurafeler çıkarıldı.
Tüm çabalara rağmen aydınlanma felsefesi galip geldi.
-bu verilerle kuzeykampüsündeki cinayeti nasıl bağlayacağız?maktül modern giyimli seküler bir insan olarak tanınıyor.
Erkek öğrenciler onun biçimli narin bacakları için dersi ikinci kez almaya bile razı olmuş.
Theta gülmeye başladı.
Maktüle'nin son sınıf öğrencilerinden biri ile öğrenci öğretmen ilişkisinden ileri giden bir ilişkisi olduğunu iddia eden bazı öğrenciler var.
e- postalarını kontrol ettiğimizde bu erkek öğrenci kız arkadaşı ile yaşadığı her sorunu hocasına yazmış.
Buluşup sohbet ettikleri birlikte sinemaya gittikleri ve derslerinde hocanın yardımcı olduğu karşılıklı yazışmalardan anlaşılıyor.
-Bununla birlikte maktüle nişanlı ve söz ettiğin erkek öğrencinin de sevgilisi var.
İkisi arasında bir ilişki olacağını sanmıyorum.
Nişanlısı ne durumda?
-ilk şoku atlattı.
Hayata dair kurduğu pembe hayallerinin yıkıldığını söylüyor.
Bir terapistten destek almaya başladı.
-iki kurbanın tek ortak noktası aynı konu üzerinde çalışmalar yapmaları.
İkisinin de odasında Majorana'nın posteri var.
-majorana?
-majorana 25 mart 1938'te saat 22:30 da bir posta gemisine binerek Napoli'den ayrılır.
Yazdığı notta:
"Genel olarak yaşam ve özel olarak kendi yaşamımı gereksiz buluyorum.
Hepinizden kalan sıcak hatıraları bu akşam saat 11'e kadar saklayacağım ve mümkün olursa daha sonra da"
-meslektaşları ile vedalaşır gibi konuşmuş.
-ertesi sabah bayan Theta , Palermodan bir dostuna telgraf yolluyor.
Akşam napoliye dönmek üzere aynı gemiye bineceğini söylüyor.
Ve ekliyor:
"DENİZ BENİ REDDETTİ"
3 gün sonra Fermi arkadaşının kaybolduğunu öğrenir.
Diktatör Mussoliniye bir mektup yazar.
Arkadaşının bulunmasını ister.
-sonuç?
-tüm çabalara rağmen dahi fizikçi bulunamaz.
-deniz cesedi kıyıya atabilirdi.
-intihar nedeni sence ne olabilir?
-hiç fikrim yok sevgilim.
-majorana nükleer fizik alanındaki araştırmaların atom bombası yapımını hızlandıracağını anlamıştır.
İnsanlığı yok etmektense kendini yok etmeyi daha mantıklı buldu.
-bunun sıradan bir intihar vakası olmadığı ne malum ?
-bu tezi savunanlar da var elbet.
Hiçbir spora ilgi duymayan çok fazla sigara içen sağlığına dikkat etmeyen hayata küsmüş bir adam.
Hayatın tadını çıkaramaz zamandan yararlanamaz dostluk kuramaz.
Marie curie ve eşinin yazdığı makaleyi ouduktan sonra birden haykırır:
Aptallar! Bunun nötr proton olduğunu anlamamışlar!
Atom çekirdeği elektron yaymasına rağmen elektron içermez.
Yaşam,bir sarkaç gibi acıdan sıkıntıya sallanıp durur.
-belki de bayan seksi bacak da intihar etmiştir.
Majorana gibi.
-Majorana son günlerinde fizik ve felsefe ilişkisine yoğunlaşmıştı.
Maktülenin iş arkadaşlarından edindiğimiz bilgiye göre bayan bacak da felsefe dergilerine abone olup tam bir kitap kurdu olmuş.
Son okuduğu ve notlar aldığı makale bu. Kuantum Mantığı İçin Felsefi
Bir Temel : Taoist Dikotomi Ya Da
Protagoras Sofistiği
ÖZ
Taoist felsefenin ying-yang dikotomisi ve chi/qi ilkesinin aracılığına
dayalı bütünlükçü ve şümullü yapısı Tao'nun yolu adlandırılması
ile ifade edilmektedir. Işık-karanlık, ıslaklık-kuruluk, yukarı-
aşağı, doluluk-boşluk, büyüklük-küçüklük, farklılık-aynılık
gibi birbirlerinden kaynaklı zıtlık doğaları her durumda birbirlerinden
ayrılmaksızın konumlanırlar. Bu zıt doğaların arasındaki
doğal gerilimin ürünü olan orta terim Chi' yaşamın ve insanın
varlığına neden olmaktadır. Protagoras'ın insanı her şeyin ölçüsü
yapan sofistik felsefesi de kuantum mantığı oluşturmakta
alternatif bir felsefi temel sağlamaktadır. Kuantum mekaniğinin
alan ve parçacık eş zamanlılığına dayalı konum ve momentum
belirsizliği bir parçacığın kendi döngüsünde bir yere bağlı olarak
tanımlanırken, aynı zamanda kendi döngüsünün her yerinde bulunduğunun
kabulünü de beraberinde getirmektedir. Bu ve benzeri
kuantumun paradoksal yapısallıkları Taoist felsefe aracılığı
ile nesnel bir spiritüalizmde temellendirilmekle birlikte, ölçme
ve değerlendirmede gözlemci olarak insan etkisini temele alan
sofistik yaklaşım alternatif bir bakış açısını sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Taoizim, Kuantum, Sofistik, Mistik, Antropik,
Vakum.
Giriş: Taoist Felsefe
Tarihsel olarak Platon'un idea/form esaslı dualist yaklaşımını önceleyen
Taoist kozmolojiye göre, evren birbirine zıt fakat aynı zamanda birbirlerini
tamamlayan iki kozmik nefesten oluşur. Gök ve yer-su (yir-sub/v) adıyla gündelik
hayata uyarlanan bu dikotomik sistem Türkler'in de öz kozmolojisidir
(Esin, 2001: 19). Söz konusu dikotomik kozmoloji Şamanist ögelerde vurgulandığı
gibi uzak doğu felsefelerinde de yaygındır. Türklerin gök tanrı üzerinden
temellendirdikleri tek bir ilah düşüncesi de Tao dininin tüm evrenin
ruhuna verdiği panteist anlamla neredeyse özdeş bir konumda değerlendirilmektedir
(2001: 61, 62).
Taoist felsefenin ana ekseninin oluşturan Ying ve Yang dikotomisi Te
Ching (Yol/Erdem) adlı eserde ortaya konulur. Buna göre "Yol bire neden olmuş,
bir ise ikiye ve iki de nihayet üçe, üç ise her şeye neden olmuştur. Her şey
arkasında gölgeyi (Yin) ve kollarında da güneşi (Yang) taşımaktadır. Nefesin
güneş ve gölgeden karışımı ile de dünyaya denge verilmektedir" (Lao Tzu,
1983: 95). Buna göre dünya ve ben aynı ortak kökene sahibizdir ve ben diğer
tüm varlıklarla birlikte bir'i oluştururuz. Bir oluş ya da bizim birliğimiz eğer
açıklanırsa iki olur ve iki açıklanmayan bir'le birlikte üç olur. Böylece şeylerin
dünyası ile ondan bahsedilebilir şey ve kendisinden bahsedilemeyen şey
olarak bir üçlü açığa çıkar. Aynı kökten türetilen (Yin/Yang) gölge ve güneşin
nefesleri ile de soğuk ve sıcak meydana gelmektedir (Blakney, 1983: 95).
Taoizim'de varlığın köken olarak başlangıcı "bir/dao" da belirlenir. Bu
Dao'nun durumu kaostur (Xuanqi/Yuangi). Dünyadaki çiftlerin ve çoğulluğun
kaynağı burasıdır. Bir'den çıkan üç temel ilke de buradadır. Bunlar: Nefes/
Pneuma (Qi), form (Yin/Xing) ve öz-cevher olarak madde (Yang/Xang) dir.
Gökler cismini Xang'dan alırken, yer ise cismini Xin'den almaktadır (Robinet,
2008: 49).
Milattan bin yıl öncesine ait bu kozmolojinin ve felsefesinin yeniden keşfedilmesi
ise 20. yüzyılla birlikte bilim dünyamızın yaşadığı büyük değişimi
ifade eden Kuantum Mekaniği'nin özgün durumlarının anlamlandırılmaya ve
betimlenmeye çalışılması ile olacaktır.
1. Kuantum Mekaniğinin Mistik Anlamlandırılması
Fritjof Capra'nın (1939- ) The Tao of Physics adlı eseri 1975 yılında yayınlandığında
Heisenberg şunları ifade edecektir: "Düşünce tarihinde çok verimli
gelişmelerin sıklıkla iki farklı hattın karşılaşması yoluyla açığa çıktığını
genelleyerek söylememiz oldukça doğru olacaktır. Bu hatlar kendi kökenlerine
doğru uzanan farklı zaman, kültürleşme, farklı inanç ve dini gelenekler
gibi nitelikleri ile insan kültürünün oldukça farklı parçalarını oluşturmaktadırlar.
Şimdi eğer bu hatlar arasında aktüel bir karşılaşma olacaksa bu hatlar
arasında oldukça fazla bir ilişkinin kurulmasına gereksinim vardır. Ancak
böylesi bir ilişki kurulduğunda gerçek etkileşim meydana gelebilir ve yeni,
ilginç gelişmelerin ortaya çıkmasını umutla takip edebiliriz" (Capra, 1975:
10). Heisenberg'in gerçek etkileşim (real interactions), karşılaşma, ilişki gibi
teorik fiziğin olgusal terimleri ile betimlemeye çalıştığı kitabın içeriği, Doğu
mistisizminin spritüal tecrübesi ile Batı rasyonalitesinin deneysel bilim anlayışı
arasındaki karşılaşmanın bir fizikçi olarak Capra'nın zihninde gerçekleşmesi
ve bunun sonucunda ortaya çıkan entelektüel sentezdir.
20. yüzyılda atom ve atom altı yapının keşfi ile birlikte, klasik fiziğin bu
yeni durumları formüle etmek ve teorisini oluşturmak noktasında yetersiz
kaldığı görüldü. Her şeyden önce klasik fizikteki somut madde konsepti ile
atom altı dünyanın enerji temelli dalga boyları ve titreşimlerle ifade edilen
maddesi tam anlamıyla farklı bir değişimi içermekteydi. Uzay, zaman, neden
ve etki kavramları da bu yeni dünya da farklı bir boyuta taşınmaktaydı. Bu
yeni konseptlerin anlamlandırılması noktasında dünya kültürüne vukufiyeti
olan fizikçilerin hızla uzak Asya mistisizminden örnekler verdikleri görülmeye
başlanacaktır.
Örneğin Robert Oppenheimer'e göre varoluşun büyük Dırama'sında seyirciler
veya aktörler olarak pozisyonumuzu uyarlamak istiyorsak atom altı dünyada
karşılaşılan epistemolojik problemlerin çözümü için başvurmamız gereken
tarihsel miras bu problemlerle bizden çok daha önce karşılaşmış bulunan
Buddha ve Lao-Tzu gibi doğu filozoflarının düşünce sistemleridir. Yine Tao
felsefesi zıtlıkların diyalektik birliği anlayışı ile kuantum durumlarının anlaşılmasında
önemli bir anahtardır (Karpouzos, 2016: 20). Yine Heisenberg'e
göre 20.yüzyı fiziğinin iki büyük buluşu olan kuantum ve görelilik kuramları
bizi dünyayı Budist, Taoist ve Hinduist bir bakışla anlamaya zorlamaktadır.
Niels Bohr'e göre ise teorik fiziğe büyük bilimsel katkı son savaş sonrasında
uzak asya ve Japon biliminden gelmektedir. Yine Schrödinger'e göre ise
dalga boylarını temsil eden partiküllerin oluşturduğu bir evren hakkında konuşmanın
anlamı, dalga mekaniğinin süreklilik ve birliğinde Vedanta'nın her
şey 'bir'dedir konseptinde süreklilik ve birliğinin yansımasını konuşmakla eş
değerdir. "Upanişadlarda belirtildiği gibi çokluk görünüştedir. Ancak bu yalnızca
Upanişadlara ait bir görüş değildir. Batı'da güçlü bir şekilde bulunan
önyargılar olmasa, birliğin Tanrı ile birlikte mistik tecrübesi düzenli olarak
bizi bu düşünceye götürecektir" (Schrödinger, 2012: 129).
Fizikçilerin bir ağızdan uzak Asya mistisizmine yönelik bu olumlayıcı tavırları
ruhsal tecrübe ile bilimsel deneyin aynı kozmozun iki ayrı görünüşü
olarak yorumlanmasına yol açmaktadır (2016: 4).
2. Kuantum Teorisi Oluşturmak
Tek başına "kuantum" kelimesi, küçük bir enerji paketi, yani çok küçük
bir paket anlamına gelir (Latince quandum). Kuantum teorisi ya da kuantum
mekaniği, maddenin temel anahtar taşlarıyla ilgilidir. Bunlar doğada her şeyi
oluşturan temel parçacıklardır. Bu parçacıklar atomları, molekülleri, nötronları,
protonları, elektronları, kuarkı ve ayrıca fotonları (temel ışık birimleri)
içerir. Bütün bu nesneler- eğer onları gerçekten böyle tanımlayabilirsek- insan
gözü tarafından görülebilen ve gözlemlenebilenlerden çok daha küçüktür. Rüyamsı
kuantum dünyasında: parçacıklar dalgaları ve dalgalar ise aynı zamanda
parçacıkları ifade eder. Yani, bir ışık huzmesi hem evrende yayılmış bir elektromanyetik
dalga hem de gözlemciye doğru hızla yöneltilmiş küçük parçacıkların
akışıdır. Böylece bir ışık demetini gözlemlemeden önce aynı anda hem
dalga hem de parçacık akışı olduğu önerilmektedir (2016: 13).
Kuantum fiziği alanında her şey belirsizdir: ışığın, elektronun, atomun
veya kuarkın olup olmamasına bakılmaksızın, tüm varlıkları üzerinde belirsizlik
özelliği hâkimdir. Bu belirsizlik, belirsizlik ilkesi olarak bilinir ve
yalnızca bir parçacık için en muhtemel konumu ve tam konumu tahmin etmemizi
mümkün kılar. Dahası, tam hassasiyetle bir parçacığın konumu veya
momentumunu asla belirleyemiyoruz. Bu nedenle, sonuçlarla ilgili bilimsel
öngörülerin istatistiksel ve olasılıksal nitelikleri vardır. Üstelik, kuantum dünyasını
çevreleyen sisi kaldıracak hiçbir "gizli değişken" de yoktur. Bu nedenle,
evrenin kuantum yapısının ayrılmaz özellikleri büyülü, karanlık ve gizli
olarak kalmaktadır. Bu nedenle Kuantum Mekaniğinin yorumu için ontolojik
bir araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç vardır (2016: 13).
Bir foton (minumum sabitede bir ışık miktarı) veya bir elektron (negatif
yüklü bir temel parçacık), iki veya daha fazla durumun bir süper pozisyonunda
bulunabilir. Bu durumda artık "burada" VEYA "orada" hakkında konuşamayız.
Garip kuantum dünyasında yalnızca "burada" VE "orada" yı konuşabiliriz.
Normalde iki delikli bir film ekranına düşen bir ışık akışının bir parçası
olan bir fotonun iki delikten birini seçmesi gerekirken, foton iki deliğin her
ikisinden birden aynı anda geçebilir. Yine bir elektron çekirdek çevresinde
eğri bir yolu takip ederken mevcut olasılıklara göre aynı anda birden fazla
konumlarda yer alabilir. Kuantum karmaşıklığı (Kuantum Entangled) ile isimlendirilen
bu yapıda birbirlerinden milyarlarca kilometre uzaklıkta bulunan iki
partikül arasında tuhaf bir ilişki vardır. Bunlardan birinde oluşabilir ufak bir
değişim hemen diğerinde farklı bir değişikliğe neden olur (2016: 13).
Kuantum teorisi, nükleer güç, transistörler, elektron mikroskopisi, lazerler
ve süper iletkenler gibi parlak teknolojik gelişmelere ulaşılmasına yardımcı
oldu. Ayrıca, atomların ve çekirdeklerin yapısını, kimyasal bağları, katıların
mekanik ve termal özelliklerini, elektrik iletkenliğini, çökmüş yıldızların yapışkanlığını
ve diğer birçok doğal fenomeni açıkladı. Kuantum teorisi, ilgili
cihazların kullanıldığı dikkatle tasarlanmış bilimsel deneyler sonucu ortaya
çıkan verilerle büyük bir çoğunluğu kanıtlanmış bir teoridir. Bu nedenle teorik
fizikçilerin çoğu, görevlerini, kuantum teorisinin tuhaf felsefi imaları üzerine
düşünmeden yerine getirirler. Bu ise sağduyu ideolojisinin ve pozitivizm Batı
Medeniyetinin "kozmik bilgi teorisi" üzerinde egemen olduğunun bir kanıtıdır.
Öte yandan, Hilbert uzayının matematiksel teorisi, soyut cebir ve olasılık
teorisi, kuantum fenomenin açıklaması için kullanılan matematiksel araçlardır.
Bu matematiksel yöntemler fenomenin arka planını anlamaktan uzak olmakla
beraber deneylerden son derece kesin sonuçların tahmin edilmesine izin
verirler. Öyle görünüyor ki, kuantum sisteminin gizemli kutusu, gerçek anlamanın
insani sınırlarının ötesindedir. Kuantum mekaniğinin yorumlarından
birine göre (Copenhagen), kutuyu, sadece sonuçları kuantum doğası gereği
istatistiksel olarak tahmin etmek için kullanabiliriz (2016: 14).
Modern fizik ve matematiğin anlaşılması onların kendine özgü dillerinden
veya denklemlerinden değil, açıklamanın bu dil aracılığıyla ifade edilmesinin
öneminden kaynaklanmaktadır. Bu ise fenomenin yorumlanmasında gösterilen
çabanın epistemolojinin yatay matematiksel biçimciliğinin kullanılarak,
ontolojinin dikey matematiksel yapısalcılığına kaydırılması anlamına gelir.
Diğer bir deyişle, bilimcilikten felsefi bilime geçiş anlamına gelmektedir.
3. Değişen Madde-Zihin Anlayışı ve Vakum Teorisi
Bilim felsefecisi Karpouzos'a (1967- ) göre bilim adamları, kuantum vakumunun
doğası1 ile ilgili olarak gözlemlemeye başladığımız şey ışığında, tüm
uzay zamanının altında yatan enerji denizini esas alarak artık maddeyi birincil
ve uzayı ikincil olarak görmemektedirler. Uzay yahut daha doğrusu Vakumun
kozmik olarak genişletilmiş 'Dirac-denizi' anlayışı enerjiyi temel esas yapmaktadır.
Madde olarak bildiğimiz şey bu evrensel alanın derinliğindeki etkileşimlerin
sonucu olarak görülmektedir. Ortaya çıkan bu yeni konseptte 'salt
anlamda madde' yerine yalnızca enerji alanının ürettiği bir maddesel kesinlik
vardır (2016: 14). Yaşam ise bu yeni konseptte klasik olarak 'madde' olarak
bilinen dalga paketlerinin altta yatan vakum alanıyla ince bir etkileşim halinde
olması durumunun, sabitlenmesinden kaynaklanan bir tezahürü gibi görünmektedir
(2016: 15). Yaşayan dünya artık klasik Darwinizm'in tanımladığı
gibi her türün, her organizmanın birbirine karşı rekabet ve mücadele ettiği
zorlu bir alan değildir.
1 Kuantum Vakumu "tüm fiziksel özelliklerin sıfıra eşit olduğu bir durum olarak
düşünülür." Peter W. Milonni, The Quantum Vacuum: An Introduction to Quantum
Electrodynamics, Academic Press, New York, 2013, s. 239. Vakum durumu maddeden
boş alan olarak tüm modellerin temel durumunu belirler. Buna göre Vakum, elektrik ve
manyetik alan operatörleri olmaksızın partiküllerin dalga mekaniğinin özgün durumlarını
belirler. Age, s. 48. Kalsik anlamdaki bir vakumda karşılıklı çekimi ifade eden iki kutup
vardır. Bu iki kutup dışardan bir etki olmaksızın vakumun içinde mevcuttur. Kuantum
vakumunda ise dışsal bir alan vardır. Ve bu alan Vakum alanı olarak isimlendirilmektedir.
Yine organizmalar artık biçimlenmiş bencil varoluşlar değildir ve rekabet
ise asla rastgele değildir. Yaşam, evrenin kendisinin gelişmesi gibi, altındaki
bir alanda gerçekleşen "kutsal bir dans" da gelişir. Bu, dans canlı varlıkları,
tüm biyosfere ve kozmosa ulaşan geniş bağlantılar dahilinde birbirine bağlı
her unsuru kucaklayan geniş bir samimi ilişkiler ağı içinde tek bir element
haline getirir (2016: 15).
Karpouzos yaşamın ve zihnin açığa çıkması ile Vakum yaklaşımı arasındaki
nedensel ilişkiyi vurgulamaktadır. Buna göre maddenin vakumun sıfır nokta
alanıyla birlikte evrimi sırasında hayat, zihin ve bilinç yaşamın daha üst düzey
alanlarında ortaya çıkar. Bu evrim konsepti gerçekliği canlı olmayan maddeye
(materyalizm olarak) indirgemez ya da (idealizm olarak) gayri maddi bir
zihne bağlamaz. Her ikisi de gerçektir ancak (Kartezyen düalizmden farklı
olarak) gerçekte orijinal unsur da değildirler. Madde ve akıl ortak bir kozmik
rahimden dışarıya doğru kuantum vakumunun enerji alanı olarak gelişmiştir
(2016: 15).
Kuantum teorisi, katılımcı bir evrende yaşadığımızı kabul eder- bağımsız,
dışsal bir gerçeklik olarak gördüğümüz şey, gözlemlediğimiz yolla bağlantılıdır.
Gözlem ve ölçüm yaparken, evrendeki her şey olan kuanta sürekli değişmektedir.
Bir gözlemci olmadan kuantanın özellikleri hakkında konuşmak bu
nedenle hiç mantıklı değildir. Evren, en temel parçacıklardan büyük galaksilere
kadar bilinçli gözlem aletleri ile birbirine bağlanır. Üstelik kuantum teorisi,
atomlar ve moleküller gibi gözlemlenebilir fenomenlerden önce olan kuantum
vakumuna dikkatleri çekiyor. Boş uzay sağduyu kavramının aksine, kuantum
vakumu teorisi potansiyel umutlarla doludur. Kuantum vakumu, fizikteki her
durum açısından zorunludur. Kuantum vakumu, zamanın, alanın ve fiziksel
anlamda son bulan sonsuzluğun ötesinde bir "uzay-zaman köpüğü" dizisidir.
Böylece Kuantum Teorisi, tüm maddenin ve enerjinin kaynağının bir vakum,
şimdiye kadar var olan veya var olabilecek her şeyin tüm olasılıklarını içeren
bir hiçlik olduğu noktasına gelmiştir. Bu olasılıklar daha sonra atomların
ve moleküllerin yapı taşları olan uzay ve zamanda parçacıklar olarak tezahür
eden lokalize kuantuma "çöküş" öncesi olanakları olarak ortaya çıkmaktadır.
O halde Kozmos 'un aşkın alanı, evrensel uzay-zamanın herhangi bir yerinde
oluşabilecek tüm olasılıkların toplamıdır (2016: 11). Kuantum vakum, kuantum
seviyesinin alt tabakası olarak boş uzay yerine enerjiyle dolu bir yapıdır.
Böylece o dünyanın materyallerini oluşturan parçacıkların ve sistemlerin bulunduğu
kozmik matristir. Kuantum vakumu, enerji ve bilgi olarak düşünmeye
alıştığımız şeyin bir entegrasyonu ve bilinçli bir enerji alanıdır (2016: 12).
Evrenin materyali olarak gördüğümüz parçacıklar, bu kozmik matristeki
temel durumun karmaşık heyecanlarıdır. Madde parçacıklarından oluşan nesneler
olarak görünen sistemler ise, o matriste yerel olarak kendine özgü bir
heyecan uyandırmış gruplaşmaları gösterir. Big Bang'den sonra, ortaya çıkan
ilk varlıklar fotonlar, protonlar, nötronlar ve elektronlar ve diğer, daha kısa
ömürlü değişimi parçacıkları bu çok versiyonlu yerel evrenlerin büyük sıçramalarında
oluşan bir faz değişimi olarak görülüyor. Galaktik ve yıldız evrim
süreçlerinde, elementlerin atomları olarak bildiğimiz daha üst düzey konfigürasyonlar
ortaya çıkacaktır. Atomlar, moleküller, hücreler, organizmalar ve
mikroskobik gezegenler, yıldızlar, yıldız sistemleri ve galaksiler üzerindeki
Bütün bu sistemler parçacıklardan oluşur ve parçacıklar, matrisin sargılı heyecanlarıdır.
Tüm bunlar bilinçli enerjinin çeşitli seviyeli konfigürasyonlarından
ibarettir (2016: 12).
Zihin ve bilinçliliğimizin kuantum vakumuyla olan etkileşimi bizi çevremizdeki
diğer zihinlerle ve gezegenin biyosferiyle bağlar. Zihnimizi toplum,
tabiat ve evrene 'açar'. Karpouzos'a göre bu açıklık, çağlar boyunca mistiklerce,
hassas kişilerce, peygamberlerce ve meta hekimler tarafından biliniyordu.
Ama modern bilim adamları ve modern bilimi gerçekliği kavrayışın tek yolu
olarak kabul edenler tarafından inkâr edildi (2016: 15). Ancak şimdi, açıklığın
tanınması, doğa bilimlerine geri dönüyor. Bilincimiz ile dünyanın geri kalanı
arasındaki trafik her iki yönde de sabit ve akabilir olabilir. Zihnimizde devam
eden her şey, dalga izlerini kuantum boşluğuna bırakabilir ve her şey orada
yayılmış olan ince şekillere nasıl uyum sağlayacağını bilenler tarafından oradan
alınabilir.
Tüm bu durumları özetleyen Einstein'in ifadesi ile tüm bilimlerimiz gerçekliğe
karşı bir ölçüm olarak çocuksu ve ilkeldir. Heisenberg'e göre ise mevcut
bilimsel kavramlar her zaman gerçekliğin yalnızca çok sınırlı bir bölümünü
kapsar ve henüz anlaşılmayan diğer kısım ise sonsuzdur. Yine Heisenberg
bu durumu şu şekilde özetlemektedir: Bilinen noktadan bilinmeyene yaklaştığımızda
anlamayı umut ediyoruz, ancak aynı zamanda "anlayış" kelimesinin
yeni bir anlamını öğrenmek zorunda da kalabiliriz (2016: 18).
Fakat mistiklerin şahit olduğu Hakikat, Hindu bilgesi Shankara'ya (MS
788-820) göre "duyuları kavramanın ötesindedir" İbn-i Arabi (1165-1240)
ise şöyle ifade eder: "Mutlak Hakikat herhangi bir rasyonel düşünce süreci
aracılığıyla akıl tarafından ulaşılamaz bir konumdadır." (İbn-i Arabi, 1980:
122). Bu Mutlak Hakikat ancak Aydınlanma, Gerçekleşme ya da Gnosis olarak
adlandırılan üçüncü biliş biçimini gerektirir (2016: 18). Yine Budist üstat
Huang-Po'ya (MS 850) göre "görme özürlüler, işitme, duygu ve bilme ile kör
oldukları için, kaynak maddenin ruhani parlaklığını algılamazlar. Tüm kavramsal
düşünceleri yalnızca bir flaşla ortadan kaldırırlarsa, bu kaynak-madde,
güneş gibi boşluktan yükselen ve tüm evreni engellemeden veya sınırlamadan
aydınlatarak kendini gösterecektir." (2016: 18)
Karpouzos'a göre tüm Mistiklerin birlikte tanıklık ettiği Hakikat, bilim tarafından
formüle edilen gerçeklerden tamamen farklı bir düzendedir. Hz. İsa,
"Gerçekleri bilin ve bu sizi özgür kılacaktır" dediğinde Görelilik teorisi hak443
kında konuşmuyordu. Ya da Buda "gerçekliğin armağanı en yüksek armağandır"
dediğinde, kuantum fiziğine atıfta bulunmamıştı. İşte Kuantum temelli bu
bilişte kişi "ne kendisi ne de bir başkası olmaksızın, bütün bilginin tamamen
bilinmeyen hareketsizliği ile fevkalade birleşir ve hiçbir şeyi bilmemek suretiyle
zihnin ötesinde olduğunu bilir" (2016: 19).
Kuantum mekaniği ile onun uzak doğu mistisizmi aracılığı ile anlamlandırılmasına
yönelik bu yaklaşım taoist bir temelde hareket etmekle birlikte
üçüncü ilke olan chi'nin ya da kozmik insanın konumunu vakum temelinde
belirlemeye çalışmaktadır. Buna göre kuantum durumlarında karşılaşılan paradoksal
belirsizlik ve birliktelik yang/yang dikotomisi üzerinden Vakumun
ya da Tao'nun sıfır noktasındaki iki kutupluluğu ile anlam kazanırken, hayat
ve zihin de vakumun iç geriliminden kaynaklanan ara terim olarak chi'den
meydana gelmektedir.
4. Protagoras'ın Sosistik Bakış Açısı ve Bilim
Kuantum durumlarının doğu mistisizmi ile ilişkili yorumları kullanışlı gözükmekle
birlikte, tüm bu mistik yorumların gerçeğin doğası ile bütünleşmekten
kaynaklanan bir asli hakikat tecrübesi mi yoksa zihnimizin yeni olarak karşılaştığımız
doğanın bu eski durumunu çerçevelemeye çalışan bir anlamlandırma
çabası mı olduğu sorusu ucu açık olarak kalmaya devam etmektedir. Zira
spirtüel tecrübe ile deneysel bilimi aynı kozmosun iki ayrı olgusu olarak kabul
etmemiz, iki tecrübe arasındaki yakın ilişkiden yola çıkan bir anlamlandırma
veya bir anolojik akıl yürütme olarak gözükmektedir. Makro sistemin sayılabilir
parçalı düzenine uyum sağlayan zihnin determinist anlamlandırması mikro
sistemin belirsiz doğasına da uyum sağlamaktadır.
Buna göre ışık hızı, Planck Sabitesi, Proton ve elektronun kütle oranları
gibi tüm fiziksel sabitelerin ölçümünün insan gözleminin olguya rastlaşma
etkisi temelli olduğu iddia edilmektedir. Bu durum ise Protagoras'ın ölçü ifadesinden
öncelikle niceliksel bir ölçünün anlaşıldığı ya da yorumlandığı biçimindedir.
Böylece insan deney aracılığı ile planlı bir şekilde kendisini denk
getirdiği var olmayan aşamasından var olan niteliğine geçişin niceliksel ölçüsünü
fiziksel sabite olarak tespit eden bir ölçücü olarak kabul edilmektedir.
Zayıf yaklaşım bu denk gelmeyi bulunan tüm sonuçların insanın yeryüzündeki
yaşamına ve bu yaşamın geleceğine uygun olmakla sınırlamaktadır. (1986:
556)
Protagoras'ın insanı 'ölçü' kavramı ile özdeşleştirdiği yaklaşımı Heidegger
tarafından da ontolojik bir hermeneutiğin antik Grek'deki köklerini göstermek
anlamında yorumlanmaktadır. Buna göre Protagoras'ın sözü Descartes'ın
cogito'su bağlamında zihin kaynaklı bir gerçeklik olarak anlaşılmamalıdır.
Heidegger'e göre bu söz, insanın kendi sınırları dâhilinde olanı bilebileceği
bu nedenle de nesnel ya da mutlak bir bilgiye sahip olamayacağı şeklinde
anlaşılmalıdır. Ona göre Protagoras'ın ifade ettiği ölçünün manası aşikârlık
durumuna gelmiş olanın ölçülmesi algısı ya da niteliğidir.
Dönemi itibariyle Sokrates ve sofistler arasındaki tartışma bağlamında iyi
ve kötünün doğru ve yanlışın ya da kısaca hukuğun niteliksel farkını ölçümleme
işlevinin nesnel değil de insana ait niteliksel bir olgu olduğunu vurgulayan
Protagoras'ın yaklaşımı Heidegger tarafından nicel olana yönelik olarak anlaşılmamaktadır.
Yine Heidegger Protagoras'ın yaklaşımının öznel bir gerçeklik
iddiası içermediğini tespit etmektedir. Buna göre kuantum durumunu yorumlarken
var olanın varlığının veya var olmayanın yokluğunun gözlemciye bağlı
olduğu şeklinde Descartes'çi bir sofizm de diyebileceğimiz anlam ortaya
çıkmamaktadır. Protagoras, insanın kendisi tarafından var oldukları bilinen ve
yine kendisi tarafından var olmadıkları bilinen şeylerin bu aşikârlığının ölçüsü
olduğunu söylemektedir (Taminiaux, 1991: 165). Dolayısıyla Protagoras'ın
ifadesinde insanın kendi sınırları dahilinde olan bir bilmenin ölçüsü olduğu
vurgulanmaktadır.
İşte Heidegger'in yorumladığı biçimiyle Protagoras'ın insanı bildikleri
çerçevesinde her şeyin ölçüsü yapan yaklaşımı, karşılaşılan yeni bir durum
olarak kuantum dünyasının da insan için belli bir negatif aşikârlığı ifade ettiği
ve bu nedenle de insanın belirsizlik, eş zamanlılık gibi sıradışı olguları da niteliksel
olarak ayırt eden ve ölçen bir doğa olduğunu belirtmektedir. İnsanın kuantum
dünyasını yaptığı deneylerle kendi bilme sınırları içine almaya çalıştığı
görülmektedir. Nitekim kuantum dünyasına ait olan yeni kavramlarla ifadesini
bulan bu ölçücü yaklaşımdır. Böylece sınırlı olanın sınırsızdan, katı olanın
soyuttan, dolu olanın boştan, belirli olanın belirsizden, kesin olanın muhtemel
olandan ayrılmasını sağlayan algısal ölçü, insan denilen varlık aşamasından
ibarettir.
Kuantum doğasının temel unsuru olarak ifade edilen Vakum alanı partiküllerden
boş sıfır noktası olarak tüm oluşların kendisinden kaynaklandığı bir
zuhur noktası olarak betimlenmekteydi. Bu noktanın madde ve bilgiye birlikte
kaynaklık etme durumu insanın bilginin de kökenini oluşturan bu vakumun
yaşama evrilmiş biçimini oluşturması şeklinde yorumlanmaya müsait
gözükmektedir. Buna göre insan bedeni açısından Vakumun doğasından çıkan
maddenin en gelişmiş yaşam biçimini ifade ederken, zihinsel anlamda da niteliklerin
bilgisel ayrımlarının kendisinden çıktığı vakumun temsilcisidir. İnsan
zihninin herhangi bir şeye yönelmeksizin kendisinde barındırdığı gerilim, bir
tür vakum bir niteliğidir. Bu nitelik yöneldiği her durumun isterse o durum
bilinmeyen veya belirsizlik olarak ölçülsün, bilgisel karşılığını kendisinde
bulmaktadır. İşte bu nedenle de insan mutlak anlamda her şeyin varoluşsal
niteliğinin bilgi formunun vakum durumudur.
Heidegger'in "Var olan şeylerin ve var olmayan şeylerin" ifadesini niteliksel
olarak anladığı anlaşılmaktadır. Ancak bu yaklaşımın niceliksel yorumu
devre dışı bıraktığı da söylenemez. O halde başlangıç ya da temel doğa olarak
söz konusu ettiğimiz vakum durumunun nicel ya da nitel tüm ölçümleri içeren
doğasının insan adı altında bir yaşam formu olarak kozmik süreçlerin sonunda
açığa çıktığını söyleyebiliriz. Taoist felsefede 'şeylerin dünyası' ile 'ondan
bahsedilebilir şey' ve 'kendisinden bahsedilemeyen şey' olarak bir üçleme olduğunu
bilmekteyiz. İşte bu yaklaşımın rahatlıkla Protagoras'ın ünlü cümlesi
ile uyuştuğunu görmekteyiz. Buna göre Protagoras'ın yaklaşımından hareketle
var olan şeylerin varlığı ile var olmayan şeylerin var olmaması karşıtlığını
taoist bir dikotomide anlayabileceğimiz gibi, her iki karşıt kutbu Kuantum
Vakumundaki dipolarizasyona atfedebiliriz. 'Şeylerin dünyası' ifadesi ise ölçü
olarak insan terimi ya da açık bir biçimde chi ilkesi ile örtüşmektedir. Böylece
Protagoras'ın insancı ilkesi Taoist felsefedeki ara terim olan Chi'nin öne çekilmiş
bir biçimi olarak yorumlanabilecektir.
Sonuç
Uzak Asya kökenli mistik düşüncelerin ve bunlar içinde de özellikle Taoist
felsefenin kuantum durumları için oldukça kullanışlı bir açıklama potansiyeline
sahip olduğu açıktır. Bununla birlikte, kuantum durumlarını örnekleyerek
Taoist ve benzeri diğer mistik yaklaşımların evrenin temel durumuna ulaşmış
olmaktan kaynaklanan bir algı olduğunu ifade etmek bu başkalaşımın kendisinde
gerçekleştiği 'insan' öğesini ikincil plana itmektedir. Materyalist anlamda
olmasa bile spiritüalist anlamda nesnel bir hakikat dünyasının varlığını
iddia etmek negatif bir materyalizm anlamına da uygundur. Bu nedenle bu
yaklaşımlar alternatif bir bakış açısı olarak dikkatleri çekmekle birlikte, insan
doğasına vurgu yapmaksızın çelişik bir doğaya sahip gözükmektedir. Taoist
felsefenin ara terim olan chi üzerinden insan unsuruna yapmış olduğu vurgu,
mistik yorumlarda yeterince vurgulanmamaktadır.
Kuantum üzerinden geliştirilen modern mistik kozmoloji yaklaşımlarına
karşın Protagoras'ın insanı her şeyin ölçüsü yapan yaklaşımından hareketle
ortaya konan Antropik İlke'nin bilimsel versiyonu ise gözlemciyi deneyin bir
parçası yapmakta ve bulunan sonuçların bu gözlemci etkisi doğrultusunda insanın
yeryüzündeki konumuna uygunluk ile sınırlı olduğunu tespit etmektedir.
Bu yaklaşım mistik tavrın aşkınlaştırıcı fonksiyonunun aksine kuantumda
ortaya çıkan nicel değerlerin gözlemci insan etkisinden ibaret olduğunu iddia
etmektedir. Kuantum doğasına insanın deney yoluyla denk gelmesi ve bu
karşılaşmanın antropik niteliği bu yaklaşımda vurgulanmakla birlikte, insan
öğesinin ölçüm yapan bir aletten öte bir konumu ortaya konmamaktadır. Bir
totoloji de diyebileceğimiz bu yaklaşım bulunan sonuçların gözlemcinin yeryüzündeki
yaşamına ve yeryüzündeki yaşamın da bulunan sonuçlara uygunluğu
esasına dayalıdır. Ancak bu denk gelmenin aynı homojen doğa içerisinde
olduğu düşünüldüğünde bu yaklaşım tatmin edici gözükmemektedir. İnsan
deneyine konu ettiği kuantum düzenine ait bir canlıdır. Dolayısıyla iki taraf
arasında gerçekleşen bir ilişkiden çok kuantum evrenleri içerisindeki bir ilişkiden
söz etmek gerekmektedir. Kuantum temelli bir bilincin kuantum doğasına
yönelmesi ise her şeyi içine alacak bütüncül bir yaklaşıma gerek duymaktadır.
Kanaatimizce mistik yaklaşımlarda bulunan insan eksenli eksiklik Antropik
İlke'nin mistik yorumlarla birlikte ele alınması ile aşılabilecektir.
Nitel ve nicel tüm ölçünün kendisinden kaynaklandığı Vakum durumunun
yaşam formuna ulaşmış biçimi olarak yorumladığımız haliyle insan ve bu insanı
esas alan Protagoras'çı bir yaklaşım, nesnel ve öznel ayrımına gitmeksizin
birleşik bir taoist gerçeklik algısına uygundur. Buna göre mistik ruhani
tecrübenin öznelliği ile deneysel bilim olgusunun nesnel tavrı bu tecrübe ve
deneyi birlikte gerçekleştirme imkânına sahip olan insan bilincinin kuantum
temelli doğasında birleşmektedir. Bu potansiyel imkâna sahip doğası ile insanın
salt deneysel bilgi formunu gerçeklik fenomeni olarak kabul etmesi eksik
bir ölçü olduğu gibi, aynı zamanda yalnızca ruhani tecrübenin gnosis'i
ile hareket etmek de noksan bir ölçü olacaktır. Her iki doğa tıpkı kuantumun
parçacık ve alan doğaları gibi tek bir gerçekliğin eş zamanlı iki ayrı olgusudur.
Bu iki ayrı olgu insan zihninin kozmik kökenine uygun olarak insan tarafından
ölçümlenmektedir. Bu nedenle Protagoras'ın ifadesini bir nihai mükemmellik
olgusu olarak anlarsak, ancak her şeyin ölçüsü olmayı başarabilmiş bir aydınlanma
kozmik kökeni itibariyle mükemmel insan formunun aktüalize edilmesi
anlamına gelecektir.
-etkileyici bir yazı dedektif , Tilda.