BÖLÜM2

Gözlerimi açamıyorum. Sanki… bu çok tuhaf dün gece ne oldu? Herkesle beraber kapsülüme girdim. Uyudum. Sonra karanlıkta otururken… kısa boylu oyuncak… benden masal anlatmamı istedi... karnımdaki o garip şey, bütün vücudumu ele geçiren şey...sonra, sonra yok mu oldum?.. O kısa oyuncak, o bendim. Şimdi ki halime hiç benzemiyordu ama bendim işte. Olanları algılamakta güçlük çekiyordum. Yok olmuştum ama şu an varım. Dün gece resmen yok oldum ben ve şimdi buradayım. Hemen gözlerimi açmam gerek. Ağzımın içindeki bu garip tat da ne sanki ağzım çamurlaşmış gibi. Gözlerim sanki benden bağımsızlar. Onları kontrol etmem gerek her şeyi tekrar kontrol altına almam gerek. Derin bir nefes al. Şimdi gözlerini aç. Yavaşça göz kapaklarımı araladım sanki gözüme küçük iğneler batıyor gibiydi. Hala kapsülümün içindeyim. Hızla etrafıma baktım herkes hala uyuyordu. Karnımdaki o garip hissi tekrar hissetmeye başladım. Erken uyanmıştım. Burada hiçbir oyuncak erken uyanmazdı. Kesinlikle garip bir şeyler oluyordu. Biri fark etmeden gözlerimi tekrar kapattım ama ya yine o hiçliğe düşersem. Bütün vücudum sanki yeni yaratılmış gibiydi ama daha önce hiç hissetmediğim garip bir şey vardı üzerimde. Sanki bir şey hareket etmemi engelliyordu. Kaskatı kesilmiştim. Ellerimi hareket ettirmek istedim ama sanki hiç gücüm kalmamıştı. Güçsüz hissediyordum ve vücudum o hiçliği tekrar takmak istiyordu. Bir de karnımdaki şu his. Yılan gibi tüm vücudumu sardı sanki. Ellerim ve ayaklarım sanki donmak üzere gibi buz tutmuştu. Bunun karnımdaki şeyle bir ilgisi olduğuna emindim. Nasıl eminim bilmiyorum ama eminim işte. Vücudumu eski dengesine getirmeliyim.

Derin bir nefes aldım.

Aklımı toplamaya çalıştım. Dün olanları düşünme. Derin bir nefes daha aldım. Karnımdaki şey yavaş yavaş çekilmeye başladı. Ellerimi yavaşça hareket ettirdim. Her hareketimde gücüm yerine geliyor ve ellerim eski ısısına kavuşuyordu.

Derin bir nefes daha.

Ne kadar erken uyanmıştım? Her nefeste azalan ve her düşüncemde geri gelen karnımdaki şeyin geri geldiğini hissettim. Sakinleş. Buna şu an izin veremezdim.

Derin bir nefes daha.

Kontrolü eline al. Düşün! Saat! Evet saate bakmalıyım her kapsül odasında kocaman bir saat vardır. Saat benim kapsülümün sağında kalıyor. Kafamı biraz dışarı çıkartmalı ve fark edilmeden saate bakmalıydım. Tüm oyuncaklar uyuyordu ama neden fark edilmemem gerektiğini düşünüyordum. Fark edildiğimi düşündükçe karnımdaki o yılan ve o soğuk his kendini göstermeye başlıyordu. Pek ala kontrolü kaybetmemeliyim. Çok yavaş hareketlerle önce soluma döndüm, biraz bekledim, çok yavaş hareketlerle bu sefer kafamı öne doğru uzattım. Bu konum iyiydi kapsülümün oval camı sayesinde kafamı biraz yukarı kaldırınca saati görebilirdim. Tekrar çok yavaş hareket ederek kafamı yukarı doğru kaldırdım. O kadar yavaş hareket ediyordum ki kafamı kaldırmam ne kadar zamanımı aldı bilmiyorum. Sonunda saati görebiliyordum. 07:59. Uyanmamıza bir dakika var. Tamam bu harika o kadar da erken uyanmamışım. Belki de bu sadece bugüne özel bir durumdur. Her şey yoluna girecek sadece bir dakika. Bir dakika erken uyanmak hiçbir şeyi göstermez. Hiçbir şeyi değiştirmez. Bugün yine aynı gün. Birazdan her gün çalan o müziği duyacağım ve her şey normale dönecek. Eskisi gibi. Gözlerimi yumdum on saniye sonra işte duymayı beklediğim müzik. Karnımın üstünde bu sefer bir serinlik hissettim sanki soğuk bir su dökülmüştü içime. Kapsülüm dışarı doğru açıldı ve ben her gün yaptığım gibi yerimde doğrulup kapsülümden çıktım. Diğer oyuncaklar da kapsüllerinden çıkıyorlardı. Üzerimde hala bir tuhaflık vardı sanki büzüşmüş gibiydim böyle iki kişi beni tutup kendilerine doğru çekiştirse açılacak gibi hissediyordum. Ne oluyor bana böyle büzülmüş hissetmekte ne şimdi? Daha önce tatmadığın bir şeyi anlatmak ne kadar da zormuş? Bu hissi anlatacak bir kelime yoktu. Bunu bu dünyada ilk kez ben mi yaşıyordum? Etrafıma baktım herkes dün gece olanlardan habersiz her gün yaptıklarını yapmaya devam ediyorlardı. Herkes gibiydiler, hepsi birbirinin aynı gibiydi. Aynı hareketler, aynı düşünceler. Hiçbiri dün benim düştüğüm boşluğa düşmemişler ve sabahında bu hisle uyanmamışlardı. Tek başıma yapayalnızdım sanki. Bana yardım edebilecek kelimelerim bile yoktu. Ayağa kalktım, bir saniye yer ayağımdan kaysa da hemen toparladım. Kimse fark etmedi. Önce dikkatli birkaç adım attım daha sonra dengemi sağlayınca normal adımlarıma geri döndüm. Seri hareketlerle dolabımın önüne geldim. Hızla üzerimi değiştirdim. Sanki biri bile benden erken hazırlansa herkes her şeyi anlayacaktı. Dolabımın üzerindeki aynadan kendime baktım. Farklı hissediyordum ama aynı görünüyordum. Sadece gözlerimin altı biraz şişmiş gibiydi ve saçım dağılmıştı. Ellerimle saçlarımı düzelttim. Gözlerimin içine batan bir şey hissedip elimi gözüme götürdüm ve sert bir cisim hissettim. Taş mıydı bu? Sert cismi parmaklarımın arasına alıp elimi aşağı indirdim ufacık sarı bir şeydi ama gözümdeyken sanki kocaman bir şey gözlerime batıyor gibiydi. Gözümde taşın ne işi var? Ellerimle iki gözümü biraz da olsa temizlemeye çalıştım. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışıyordum. Neden bilmiyorum ama sanki yapayalnızdım. Bu odada belki 200 oyuncak vardı ama ilk kez yalnızdım. Üzerimi düzeltip adımlarımı odanın dışına yönelttim. Ne kadar da çok oyuncak varmış burada. Daha önce hiç far etmemiştim ve ilk kez bundan hoşlanmadım. Her zaman bu kadar fazla kişi miydik? Odanın içi, binanın içi çok kalabalıktı. Sanki herkes bana doğru yürüyor gibiydi. Karnımdaki yılan tekrar dışarı çıkıyordu. Gözlerimi sıkıca yumup geri açtım. Etrafıma her baktığımda daha da kalabalıklaşıyordu ve bu gürültü… Bu kadar ses olduğunu daha önce hiç fark etmemiştim. Çok fazla gürültü vardı ama hiçbirini anlayamıyordum. Hiçbir sesi seçemiyordum. Nefeslerim sıklaşmaya başladığı anda fark edilme ihtimalini düşündüm. Koridorda yürümeye devam ettim biraz ilerleyince karşıda ufak bir kapı fark ettim. Görünür olmama isteğiyle yanıp tutuşan bedenim kendini hızla oraya attı. Nefesimi serbest bıraktım. Ciğerlerime hava yetmiyordu sanki, ayaklarım gücünü kaybetti ve yere çöktüm. Bu karanlık odada resmen vücudum infilak ediyordu. Bir süre daha derin ve hızlı nefesler aldım.

Kontrolü kaybetme.

Nefeslerimi kontrol etmek için onları yavaşlattım.

"Derin nefes al" dedim yavaşlatmaya çalıştığım soluklarımın arasında

"Kimse bilemez gerçeği eğer söylemezsen." Kimse bilmek zorunda değildi. Bu geçici bir sorundu ve ben sorunları çözmek için yaratılmıştım. Yapabilirdim. Nefeslerim yavaş yavaş düzene girdi. Sabah vücudumu ele geçiren o güçsüzlük bedenimi yine ele geçirmişti. Kalkmam gerekiyordu ama bedenim kontrolü tamamen benden almıştı. Çaresizce gücümü toplamayı bekledim. Bana ne oluyordu bilmiyorum ama artık başka biri gibiydim. Her şey çok fazlaydı. En ufak bir fısıltı bile vücudumda bir tepkiye sahipti. Ne yapacağım dedim kendi kendime. Bedenimi bile kontrol edemezken bu kadar güçsüzken nasıl normal davranacağım? Göğüs kafesimin tam ortasında bir yumruk hissettim, bir düğüm gibi içimi sıkan bir güç. Nefes alamadım yani az önceki gibi değildi ama aldığım nefes boğazımda kalıyordu sanki burnumda bir sızı hissettim ve görüşüm bulanıklaştı. Görüşümü düzeltmek için gözlerimi kırptım ve bir saniye gözümden su mu akıyordu. Gözümde bir ıslaklık vardı. Sol elimi kaldırıp sol gözüme dokundum elime baktığımda elimde gerçekten bir damla su vardı. Gerçekten su mu diye elimi ağzıma götürdüm ve tadına baktım. Tuzlu mu? İçimde hem tuz hem de su mu vardı yani? Yani tabi ki varlardı ama gözümden resmen tuzlu su akıyordu ve akmaya da devam ediyordu. Gözümden akan sulara bu seferde kesik kesik hıçkırıklar eklendi. Nefes alamıyordum. Kesik kesik birkaç soluk alabildim hıçkırıkların arasından. Burnumdan da sular akıyordu. Vücudum infilak mı ediyordu? Omuzlarım sarsıla sarsıla, gözlerimden sular akarak durduğum o süre boyunca sanki her damla beni hafifletiyordu. Hıçkırıklarım hafif iç çekmelere döndü ve rahatladığımı hissettim. Tüy gibi hafiftim. Ağzım burnum sırılsıklam olmuştu ama artık iyiydim. İçim boşalmıştı sanki. Gücüm yerine gelmişti. Az önce olan şey her neyse bedenimi sıfırlamıştı. Ellerimle yüzümü sildim. Bir süre yüzümdeki yanmanın geçmesini bekledim. Gözlerim de yanmaya başlamıştı. Nasıl görünüyordum bilmiyorum ama normal olmadığına emindim. Derin bir nefes daha aldım yüzüm yanıyordu sanki ve gözlerime batan bir şeyler vardı. Ellerimle yüzüme hava yapmaya ve yüzümün ısısını düşürmeye çalıştım. Birkaç kereden sonra daha iyi hissediyordum. Yavaşça ayağa kalktım. Vücudumun yaşadığı bu ani yıkım yapmam gereken şeyleri aksatmıştı ve bu eminim yöneticilerin gözünden kaçmayacaktı. Bugün yeni işimin ilk günüydü ve ben eminim ki geç kalmıştım. Elimi kapının kulpuna koydum sesli bir nefes verdikten sonra hazırdım. Oldukça normal görünmeye çalışarak kendimi bu karanlık odadan dışarı attım. Sahi bu odanın burada ne işi vardı? Daha önce varlığını bile fark etmemiştim. Karanlık olduğu için içini de görememiştim. Düşünme! Sanki tek sorun daha önce varlığını bilmediğin bir önemsiz bir oda. Etrafa bakmaktan kaçınarak uzun koridoru yürümeye devam ettim. Aslında tek istediğim beni görmemelerini sağlamaktı. Daha düne kadar başım dik ve bana olan bakışlardan memnun yürüdüğüm bu koridorda şimdi diğerlerinin beni fark etmemeleri için her şeyi yapabilirdim. Bana ne olduğunu bir an önce çözmem gerekiyordu. Az önceki gibi bir yıkımı başka oyuncakların yanında yaşamanın ihtimalini bile düşünemezdim. Asıl yıkım bu olurdu. Ama bir yandan da kendimi çok hafif hissediyordum. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Sanki etrafımdaki oyuncakları bile yeni fark ediyordum. Yüzlerine ilk kez bakıyordum. Belki de beynim bu ani farkındalığı kaldıramamış ve vücudum bu yıkımı yaşamıştı.

Düşünme.

Binadan çıktığımda havanın soğukluğunu ilk kez bu kadar fazla hissetmiştim. Bu soğuk ilk kez tenimdeki tüyleri havaya kaldırmıştı. Ciddiyim tüylerim gerçekten havaya kalkmıştı. Sol kolumu gözlerime biraz yaklaştırıp daha dikkatli baktım. Bu daha önce hiç olmamıştı ve hava her zamankinden çok da farklı değildi. Fark edilme düşüncesi belirdi yine ve hemen kendimi toparladım. Etrafıma baktığımda kimsenin benimle ilgilendiği yoktu herkes bir yerlere gidiyordu. Aslında bende ilk kez onlara bakıyordum. İlk kez etrafımdaki bu aceleyi fark ediyordum. Hayatımda ilk kez yürürken bu kadar duraksamıştım. O an yeni bir şey daha fark ettim. Benimde hep acelem vardı. Derse gitmek, yemek yemeye gitmek, kütüphaneye gitmek, satranç oynamaya gitmek, diğer oyuncaklarla konuşmaya gitmek ve günün sonunda yatma saatinde uyku kapsülümde olmak. Ben sadece yapmam gereken görevlerimi yerine getiriyordum. Her günümü ezbere biliyordum. Etrafa bakarken kimseyi tanımadığımı fark ettim. T-5, T-6 ve belki birkaç oyuncak daha ama ben yan kapsülümde kimin olduğunu bile bilmiyordum.

Düşünme.

Hızlı adımlarla yönetici binasına doğru yürüdüm. Kimseyle göz göze gelmeden bir ana önce yönetici binasına varmak istiyordum. Gözlerim yerde hızlı adımlarla yürürken birden önüme biri çıktı

"Selam dostum." bu T-6'ydı. Birden onu görünce karnımdaki o his kısa bir süreliğine tekrar kendini belli etti ama kendimi hemen toparladım. Her şey kontrolüm altında söylemezsen kimse anlamaz. Sesimi bulmak için boğazımı temizledim ve

"Oldukça iyiyim sen nasılsın?" dedim. Yüzüme tuhaf bir şey görmüş gibi bakıyordu. O yılanı yine hissettim.

"Senin gözlerine bir şey mi oldu?" dedi. Karnımdaki o his daha da yayıldı. İfademi hiç bozmadan cevap verdim.

"Anlamadım ne olmuş ki?" dedim. Bir atleti kandıramayacak değildim ya. Ben artık bir yöneticiydim ben istemediğim sürece kimse bir şey anlayamazdı.

"Bilmem biraz şey duruyorlar, şişmiş gibi." Dedi. Doğru kelimeyi bulmak için biraz duraksamıştı. Ne söyleyecektim? Gözler neden şişer ki? Ben ne diyeceğimi bulamamanın karnımda uyandırdığı o hisle öylece dururken o bunun üstünde durmadı ve konuyu değiştirdi.

"Boş ver. Dün gece olanları duydun mu?" dedi. Karnımdan bir anda tüm vücuduma yayılan o histen artık bahsetmeme gerek yok sanırım. Söyledikleriyle parmak uçlarıma kadar buz kestim. Az önce üşüdüm mü demiştim şimdi tüm tüylerim şaha kalkmış ve vücudum titremeye başlamıştı ama ben bunu karşımdaki oyuncağa belli etmemek için resmen donmuş gibi öylece duruyordum.

"Hayır ne olmuş ki?" dedim sesimi kontrol etmeye çalışarak. Hissettiklerim o kadar çoktu ki her şey o kadar aşırıydı ki ayakta durmakta ilk kez bu kadar zorluk çekiyordum. Bana biraz yaklaşıp aramızdaki mesafeyi azalttı sanki başkalarının duymasını istemiyordu ama zaten kimse bizimle ilgilenmiyordu ki. Sadece ben mi bunun farkındaydım?

"Dün gece sınırda bir asi yakalamışlar." Dedi. Sınır 14 uzun direğin tepesinde kırmızı ışıkların yanıp söndüğü gözcü kulelerinin olduğu yerdi. Oraya sınır derdik çünkü orası yaşamımızın sonuydu ve sistem bizi o ışıklar sayesinde görürdü. Sekiz farklı sınır vardı ve asiler sınıra yaklaşamazlardı. Onlar daha çok yer altından kazdıkları tünellerle buraya girmeye çalışır basit birkaç şey çalar ve giderlerdi ama zaten çoğu çalamadan yakalanırdı .

"Hangi sınırda" dedim merakla. Mesafemizi korurken

"Güney doğu sınırında" dedi. Bu bize en yakın olan sınırdı.

"Buradakinde mi yani?" dedim. Mesafemizi açarak geriye çekildi ve evet anlamında başını salladı.

"İnanabiliyor musun sınırda yakalanmış buraya geri dönmek istemiş tekrar bir oyuncak olmak istediğini söylemiş. Ne kadar zavallıca değil mi? Bir asi asla tekrar bir oyuncak olamaz. Kim bilir nasıl bir delikte yaşıyorlardı ki buraya dönmek istemiş onlardan biri olmadığımız için şanslıyız." Dedi. Şanslıydım ama hala öyle miydim emin değilim. İçimde bir şeyler değişti demek istedim ona bunu birine anlatmak bu yükü biriyle paylaşmak istedim. Eskisi gibi hissetmek istedim. Burnumda bir sızı hissederken kendimi toplamam gerektiğini biliyordum. Öyle bir yıkımı şu an yaşamanın hiç sırası değildi. İçimde aniden o asiye karşı engelleyemediğim bir merak oluştu. T-6'ya

"Peki yakaladıktan sonra ne yapmışlar?" diye sordum. Soruma şaşırmıştı çünkü ben bu tip detaylarla ilgilenmezdim. Peki şimdi neden içimde daha önce varlığından bile haberim olmayan bir ses sürekli soru sorup duruyordu. Biraz düşündü ve

"Bilmem" dedi.

"Herhalde diğer asilere yaptıkları gibi bir süre zatvor da tuttuktan sonra asilerin yanına geri yollarlar." Diye devam etti. Zatvor aslında koruyucuların ve avcıların yaşadığı yerdi. Eğer bir asi yakalanmışsa bir süre orada tutulur ve sonra da geri yollanırdı. Sadece bir kere bir ders için oraya gitmiştik ve kesinlikle hiç iç açıcı bir yer değildi. Aslında o zaman hiçbir şey hissetmemiştim orayla ilgili ama şimdi düşününce oradan hiç hoşlanmamıştım. Benim sessizliğim T-6 ya tuhaf gelmiş olacak ki

"İyi olduğuna emin misin?" dedi. Yüzünde şüpheci bir tavır hakimdi. Fark etmedi dedim kendime, ben istemezsem fark edemez.

"Evet iyiyim sadece yöneticilikte ilk günüm onu düşünüyordum." dedim.

"Neyini düşünüyordun ki?" dedi rahat bir tavırla. Aklımdan neler geçiyor bir bilsen.

"Neler yapacağımı?" dedim. Dışarıdan oldukça normal gözüksem de içimdeki fırtınalardan habersiz olması o an oldukça komik geldi. Ben göstermediğim sürece sadece söylediklerimle yetinmek zorundaydı. Nedense göstermediklerimi görmesini istedim ama bunun olma düşüncesi karnımdaki yılanı hareketlendiriyordu. Çünkü biliyordum ki kimse bana yardım etmeyecekti. Tek başımaydım.

"Düşünecek bir şey yok her zaman yapacağın şey buydu ne öğrendiysen onu yapacaksın bu kadar kontrolcü olma. Hepimizin yarını zaten belli." dedi.

"Hepimizin yarını zaten belli" dedim onu tekrarlayarak. T-6 yüzüme öyle düz bakıyordu ki sanki beni görmüyor gibiydi. Yani mimikleri vardı ama onda hiç şey yoktu. Tanımlayamadığım bir şey işte. Elimde olmadan içten gelen bir dürtüyle

"T-6 merak ediyorum da sen hiç şeyi düşündün mü?.." devamını getiremedim. Hem zaten ne yapıyordum ki ne diyecektim. 'Burada ters giden bir şeyler var ben bozuldum gibi bir şey oldu da sana da oluyor mu?' mu diyecektim. Eminim bunu söyler söylemez kendimi Zatvor da bulurdum. Kimse bana ne olduğunu, neden olduğunu bile merak etmeyecek ve beni asilerin yanına postalayacaklardı. T-6 da hala tepki olmaması normal mi?

"Neyse boş ver. Görüşürüz." dedim ve yanından ayrıldım. Bu işte tamamen yalnızdım.

"Söylemezsen bilmezler." dedim kendime "Söylemezsen bilmezler."