3. Bölüm

Sarah gözlerini açtığında üzerinde bir az sersemlik vardi ne rede olduğu anlamadı sonra katei gördü Kate, dizlerinin üzerine çömelmiş ona gülümsüyordu. Sarah hızla doğruldu, kalbi hızla atıyordu. Etrafına bakındı—yeşil ağaçların arasında bir patika yolunun kenarında oturuyorlardı. Ancak en tuhaf şey, Kate'in kıyafetlerinin değişmiş olmasıydı. Siyah, vücuduna tam oturan deri bir tulum giymişti. Üzerinde kahverengi şerit detayları vardı. Dizlerinin kenarında küçük cepler bulunuyordu. Belinde boş bir kılıç kını asılıydı. Üzerine siyah uzun bir deri ceket giymiş, beyaz spor ayakkabıları ise kahverengi, sağlam bir çift savaş botuna dönüşmüştü. Saçlarını sıkıca yukarıdan at kuyruğu yapmış, bazı tutamlarını kahverengi boncuklarla süslemişti. Sarah, Kate'i bu halde görünce gözlerini kırpıştırdı. "Kate… Ne oldu? Neler oluyor?" Kate, hala gülümseyerek ayağa kalktı. "Merak etme, sorun yok. Bak, Silmina'ya geldik." Sarah, Kate'in işaret ettiği yöne döndü ve nefesi kesildi. Önlerinde, devasa bir şato yükseliyordu. Kuleleri gökyüzüne kadar uzanıyor, bulutları delip geçiyordu. Sivri uçları birer iğne gibi parlıyordu. Eski taşlarla inşa edilmişti ve zamanın izleri duvarlarında belirgindi. Ana kapısı heybetliydi; kapkara demir süslemelerle güçlendirilmişti. Şatonun etrafını geniş bir hendek sarıyordu ve hendekte duran su, gün batımının ışığında altın gibi parlıyordu. Bir anlığına sanki su hareket etti yoksa orada bir şey mi vardı. Şatonun etrafında, taşlardan yapılmış küçük evler sıralanmıştı. Evlerin bacalarından dumanlar yükseliyordu. Sarayın üstünde kocaman yaratıklar ucusuyordu bu yaratıklar Sarah ve kate in ormanda karşılaştıkları yaratıklardı fakat bir değişiklik vardı hemen hemen hepsi aynı irlikteydi ancak bazıları daha kırmızı ve yükseklikte uçarken bazıları daha aşağıda ve soluk görünüyordu ama hepsinin kanatlarının arasından ve gövdesinden geçen parlak gümüş renk aynıyd. Sarah gözlerini kırpıştırdı, Kate'e döndü. "Burası… Gerçekten başka bir dünya mı?" Kate hafifçe gülümsedi ve elindeki çuvalı Sarah'a uzattı. "Evine hoş geldin, Sarah Garica." Sarah donup kaldı. Garica mi kate ona ilk defa soyismi ile hitap etmişti ve ev mi ne evi sarah tam ne olacağını soracakti Ancak Kate, ona konuşma fırsatı vermedi. "Hadi, Gece Olmadan gitmemiz gerekiyor. Şunları giy, ben de kılıçları bulayım." Sarah korkulu bir sesle " kılıç mı" dedi kate bu konuşmadan bıkmış bir şekilde "eveet hadi acele et yoksa onları kullanmak zorunda kalabiliriz" dedi sarah tereddüt ederek çuvalı açtı. İçinde Kate'inkine benzer bir savaşçı kıyafeti vardı: Siyah deri bir tulum, kahverengi şerit detaylar, kısa siyah botlar, parmak eklemlerine kadar gelen deri eldivenler…Bu kıyafetleri giymek garipti. Sanki kendisi olmaktan çıkıyordu. Ama bir yandan da… heyecan vericiydi.Kıyafetlerini giyip Kate'in yanına geldiğinde, Kate bir taşın üzerinde oturmuş elindeki hançeri inceliyordu. Hançerin sapı, kırmızı yakutlar ve değerli taşlarla süslenmişti. Kate, Sarah'ı görünce hafifçe gülümsedi ve hançeri ona uzattı."Bu, senin doğum günü hediyen. Kusura bakma, biraz geciktim ama en uygun zaman şimdiydi." Sarh çok şaşkın gözleri dolmuş bir halde. Hançeri eline aldı kınından çıkardı elinde dondurdu ve "Kate neler oluyor" dedi kate de "merak etme çok İyi şeyler oluyor sakın korkma hele bir gidelim orada sana her şeyi anlatacağım" Sarah da hanceri tekrar kinina koydu belinde hançer için ayrılmış cepe hançeri soktu" şimdi nereye gideceğiz " Kate de satonun etrafındaki evleri gösterdi ve "şehire inecegiz " Sarah çaresizce kate i takip etti 

 *

 Orman da ilerledikleri patika. İyice sesizlesmiş di Sarah sanki birilerinin onları takip ettiğini his ediyordu birden bire kate saraha durmasını işaret etti Sarah ne olduğunu anlamadan etrafına baktı her yer sesizlesmis di çalıların ardından küçük bir çıtırdama sesi geldi kate savaş pozisyona geçti hafifçe dizlerini kırdı yavaşça ellerini kılıcına götürdü her yer tekrar sesizlesmiş di ki çalıların etrafından bir gurup siyahlara bürünmüş siyah maske takmış adam koşarak etraflarında sardı hiç bir şey demeden kate ile saraha saldırdılar kate kılıcı ile ona saldıran bir adamı düşürdü hiç beklemeden diğerlerine de saldırdı öldürdüğü adamların kanı yüzüne fışkırıyor du ama onun hiç umurunda değildi büyük bir soğuk kanlılık ile adamlarla savsiyordu sarah korkup bir adım kenara çekilmişti üstünde savaşçı kıyafeti olabilir di ama daha önce hiç kimseyi yaramamışdi sözleriyle bile - yengesi hariç- Derken bir adam ona doğru hızlıca geldi Sarah hançerini çıkardı adamin onun üstüne saladığı kılıçtan yana doğru sıçrayıp kaçtı koşma sırası sarahtaydı sarah iç güdüsel olarak adam daha doğrulamadan adamın sırtına hançeri sapladı ve aynı hiddet ile geri çekti bir adım geri atı ve yaraladığı adama baktı adam yere düştü bayıldı sarah arkasını çok şaşırmıştı çünkü hançerini okadar da derine saplamamış dı ama adam bayılıp yere düştü olamaz hayır bu olamaz Sarah birini öldürmüştü şimdi ne yapacaktı eli titriyordu sanki dizleri tutmuyor du bunların hepsinin bir kabus olmasını diliyordu ama sağına baktığında kate ustaca kılıç hareketlerini gördü adamları birer birer öldürüyor du ve bu onun hiç umurunda degilgildi öldürdüğü adamların cesedleri yere düşüyor du kate kılıcını okadar sert sallıyordu ki adamlar yere düştüğünde acıdan yerde bir kaç saniye kıvranıp ölüyordu Sarah buna hazır değildi kaçmak istiyordu ama kate ti tek basina bırakamaz dı sarah geri doğru bir adım daha atağında birine çarptığını fark eti hızlıca arkasını döndü başka bir maskeli adam ona bakıyordu Sarah hançerini sıkıca kavrayarak ona doğru bir hamle yaptı adam ustaca bu saldırıdan kurtuldu ve yine ustaca bir hareket ile hançeri sarahın karnına batırdı sarahın gözleri büyüdü nefesi kesildi karnındaki acı tüm vücuduna yayılıyordu birden dengesi bozuldu tam düşecekti ki adam sarahı belinden kavrayarak düşmesini engelledi derin bir uğultu vardı etrafta derinlerden kate in Sarah! Diye bağırışı geliyordu göz ucu ile kate e baktı kate saraha bakıp tüm ormanı kaplayan korkunç bir çığlık attı ve adamları birer birer devirmeye başladı her yer bulanıklaşıyordu sarahın son gördüğü şey adamın mor saçları ve mor çekik gözlerinin tedirgin bir şekilde ona baktığıydı sarahın artık istemsizce gözleri kapanıyordu derin bir çınlama ver heryer karanlık...

 

 *

Sarah uyandığında gözlerini yorgunluktan açamadı, sadece "su" diye bildi. Bir anda sessizlik bozuldu; Kate'in sesi, "Sarah" diye geldi. Sarah hâlâ gözlerini açamıyordu. Bir kaba su dökülme sesi geldi ve ağzına tahta bir kap değdi. Sarah, içgüdüsel olarak ağzını açtı ve iki yudum su içti. Dudakları ıslanmıştı, diliyle dudağının üstündeki su damlalarını da aldı ve yavaşça gözlerini açtı. Her yer bulanıktı, giderek görüntü netleşiyordu. Kate hemen yanına diz çökerek endişeli bir şekilde ona bakıyordu. Ayakta duran sert görünümlü bir kız vardı; somurtkan bir şekilde ona bakıyordu. Oldukça sert birine benziyordu. Göz renkleri altın sarısıydı ve ten rengi Kate'in rengindeydi, buğday tenliydi. Saçları kahverengi ve turuncunun karışımı bir renk gibiydi. Kızın Sarah'da ilgisini çeken noktalar vardı; kulakları ve çenesi Sarah'ınkine benzer şekilde uzun ve sivriydi. Sarah onu kendine yakın hissetmişti, ta ki kızın sinirli bakışlarından korkana kadar. O da savaşçı kıyafeti giymişti ama kolları kolsuzdu ve ellerinde deri kısa eldivenler vardı. Dolgun kırmızı dudaklarıyla aşırı çekici biriydi. Hemen yanında ise turuncu saçlı, yüzü çilli, güler yüzlü tatlı bir genç vardı. Heyecanla Sarah'ya bakıyordu. Onun da savaşçı kıyafetleri vardı. Sarah, onu çok sevdiği bir kitap serisinin içindeki bir karaktere benzetmişti. Bu, Harry Potter serisindeki Ron Weasley'ydi. Sarah kenarına bakınca başka bir kızın ona baktığını fark etti. Kız da ona Kate'in baktığı gibi endişeli bir şekilde bakıyordu ve o da yere oturmuştu. Aşırı tatlı biriydi. Neredeyse beyaz denilebilecek sarı dalga dalga saçlarını açık bırakmıştı. Bembeyaz bir teni vardı, burnu hafif pembeydi. Onun da çenesi ve kulakları sivriydi, fakat onda farklı olan şey savaşçı elbisesi giymemiş olmasıydı. Beyaz, dizlerine kadar gelen beyaz bir elbise giymişti. Bir de sert görünümlü kızın yanında ayağa dikilmiş bir adam vardı. Adam, uzun siyah saçlarını arkadan toplamıştı, yüzünde bir maske vardı ve kocaman kahverengi gözleri ona bakıyordu. Üstünde savaşçı elbisesi vardı, ancak elbisesinin kolları yoktu. Kaslı kollarını birine bağlamış, Sarah'a bakıyordu. Sarah, kendine geldiğini görünce dışarı çıktı. Arkasından da o sinirli kız çıktı. Sanırım eski bir odadaydılar, odayı ise birkaç mum aydınlatıyordu. Loş bir ışık vardı, bundan dolayı Sarah daha derin dışarı çıkan adamı tam görmemişti. Çok hafif yataktan doğrulamak istediğinde acıyla inledi, karnındaki acıyı hissetti. Yanındaki tatlı kız da telaşla konuştu:

" Kendini fazla zorlama, zehrin etkileri yeni geçiyor, biraz daha dinlenmen gerek." Sarah merakla, "Zehir mi?" dedi. Kate'in acı dolu sesi geldi. Sarah, Kate'e baktığında gözleri dolmuş bir şekilde, göz teması kurmadan odadan çıktı. Sarah buna pek anlam veremedi. Turuncu saçlı çocuk heyecanla elini Sarah'a uzattı: "Tanıştığımıza memnun oldum, ben Soren." Sarah da elini uzatmak istedi ama canı acıdığı için bu hareketinde başarısız oldu. Soren bunu fark edip elini geri çekti ve: "Ha doğru, kusura bakma, yaranı unutmuşum," dedi, yüzünde şapşal bir çocuğun gülümsemesiyle. Bu Sarah'a tatlı gelmişti. Sarah da: "Sorun yok, ben de Sarah," dedi. Soren hemen: "Tanıştığımıza memnun oldum, Sarah," dedi. Sarah yanıt olarak hafifçe tebessüm etti. Yanlarındaki tatlı kız hızlı ve hevesli bir şekilde: "Aramıza hoş geldin, Sarah. Ben de Elowen," dedi. Sarah, tıpkı Soren'e gösterdiği bir tebessümle: "Tanıştığımıza memnun oldum, Elowen," dedi..Elowen, küçük bir çocuğun sabırsızlığıyla: "Bende," dedi..Sarah, "Neredeyiz?" dedi. Soren cevap olarak: "A6'nın sıfahanesindeyiz," dedi. Sarah'ın kafası karıştı. "A6?" Soren de: "Evvet, A6 işte," dedi. Sarah, anlamadığını ifade etmek için garip bir yüz ifadesiyle Soren'e baktı. Soren cevap olarak: "Kate sana hiçbir şey söylemedi mi?" Sarah bu konuda sinirleniyordu. Hiçbir şeyi anlamadan bir şeyler yapmaktan gerçekten sıkılmıştı. Burası neresi, ormanda karşılaştıkları adamlar kimlerdi, Kate gerçekten kimdi, bu insanlar kimdi, o tuhaf canlı neydi? Buraya nasıl gelmişti, ne zehiri ve o mor gözler... Sarah sadece:

"Hayır," dedi. Kafasındaki karmaşa ve sinir yüzüne vurmuş olacak ki Elowen hızlıca: "Vücuduna saplanan hançer o kadar derine batmamış, fakat hançerdeki zehir kanına bulaşmış, bu yüzden bayıldın," dedi. Sarah şimdi anlıyordu, ormandaki adamın neden hemen bayılıp öldüğünü. Fakat Kate artık farklı bir sinir duyuyordu. Neden hançerin zehirli olduğunu daha önceden ona söylememişti? Elowen, Sarah'yı biraz daha rahatlatmak için: "Şimdi sen biraz daha dinlen, kendine tam geldiğinde sana her şeyi anlatacağız," dedi. Sarah aslında hiç yorgun değildi ama yalnız kalmak için bu teklifi kabul etti. Elowen ve Soren dışarı çıktığında Sarah gözlerini kapatıp uyudu. Uyandığında kendini daha güçlü hissediyordu. Yataktan doğruldu, karnını tuttu. Ayağa kalktı, üstündeki savaşçı elbisesi değişmişti. Elowen'ınkine benzeyen, fakat daha uzun beyaz bir abiye giymişti. Kapıya doğru yöneldi, birkaç adım zorla attı ama şimdiden pişman olmuştu. Yarasının açıldığını hissettiği için kapının eşiğinde daha fazla dayanamayıp bir yere tutunma ihtiyacı duydu. Fakat tutunacak hiçbir yer yoktu. Birden kapı açıldı. Gelen kişi, daha demin gördüğü maskeli adamdı. Adam, Sarah'ı görünce şaşırmıştı. Hemen Sarah'ı tutup düşmesini engelledi ve kendi kendine söylendi: "Ne yapıyordun sen, delirdin mi?" Adam Sarah'ı kucağına alarak yatağa geri uzattı. Sarah yataktan doğrulamak için bir hamle daha yaptığında adam daha da sinirlendi: "Ne yapıyorsun sen, aklını başına al, yine mi kalkacaksın?" Sarah, adama çok gıcık kapmıştı ve sinirle: "Sanane be, sabahtan beri uzanmaktan sıkıldım," dedi. Adam daha da sinirli bir şekilde: "Ha, sen de kalkayım, birkaç tur koşayım, belki yaran mucizevi bir şekilde iyileşir dedin, değil mi?" dedi. Sarah, adamı dinlemeyerek doğrulmaya devam etti. Adam bağırarak: "Sana dur dedim..." Sarah, sesini daha da yükselterek: "Oturacağım," dedi, göz devirip bağırdı. Adam buna bir şey demedi, hatta yastıkları Sarah'ın sırtına yerleştirerek Sarah'ın rahat etmesine yardım etti. Sarah okuduktan sonra: Kimsin sen?" dedi. Adam da bıkmış bir şekilde: "Senin liderin," dedi. Sarah, alaycı bir gülümseme ile küçük bir kahkaha attı ve:"Sen mi?" Adam daha da sinirlendi: "Evet, ben."arah ise: "İstemem, canım. Kalsın," dedi. Adam gözlerini Sarah'a dikip, göz teması kurarak Sarah'ı adeta görünmez zincirlere kilitled yerine kitledi: "Sana isteyip istemediğini sormadım." Tam bu sırada, Kate içeri girdi. Sarah'ı ve adamı bu şekilde görünce şaşırdı. Adam, hemen geri çekildi ve Kate'e düz bir şekilde baktı. Kate, merakla, "Ne yapıyordunuz siz burada?" dedi. Sarah tam ağzını açacakken, adamın sesi, Sarah'ın sözünü kesti: "Hiçbir şey. Sadece gelip uyandım mı diye kontrol ettim." Kate, buna şaşırarak tek kaşını kaldırdı ve biraz daha merakla, "Sen? Birini merak ettin ve onu kontrole geldin?" Adam da, "Evet, Kate. Olmaz mı? Yeni üyemize bakmaya geldim," dedi. Kate de, "Ben bir şey demedim, canım. Olur tabi," dedi. Adam hiçbir şey demeden dışarı çıktı. Kate hemen, Sarah'ın yanİşte metninizin düzeltilmiş hali: Kate hemen Sarah'nın yanına diz çökerek özür dilemeye başladı. Sarah, bir saat önceki sinirini artık hissetmiyordu ve Kate'in özürlerini yarıda keserek, "Kate, tamam, hançer için özür dilemeyi kes, sadece sana sorduklarıma cevap ver," dedi. Kate, tamam anlamında başını sallayarak, kapının kenarındaki sandalyeyi çekti ve üstüne oturup, "Bekliyorum," dedi. Sarah da soru sormaya başladı. "İlk olarak burası neresi, ya da daha doğru bir şekilde, A6 nedir?" Kate konuşmaya başladı. "Sarah, A6 bir suikast çetesi." Sarah, "Anlamadım?" dedi. Kate tekrar konuşmaya başladı. "Sarah, şimdi sana her şeyi anlatacağım. Öncelikle biz bir suikast çetesiyiz ve kime bağlı olduğumuzu bilmiyoruz. Bizim gibi birçok grup var ve her grubun bir lideri var. Hepimiz bir ana lidere bağlıyız. Bu ana liderin ismi Cehennem'dir. Cehennem, grubumuzun liderlerine görevleri verir, liderler de görevleri bize iletir, biz de koşulsuz yerine getiririz. Her suikast çetesinin bir numarası var: A1, A2, A3, A4... A11'e kadar var. Cehennem hepimizi yönetiyor, biz A6'yız. Grup liderimiz de daha demin odadan çıkan adamdı, yani Callum. Suikast gruplarının hiçbir elemanı, bir başka elemanı tanımaz. Eğer sen A6'da olmana rağmen başka bir gruptan birini tanıyorsan ve o kişinin o gruba ait olduğunu biliyorsan, Cehennem tarafından her ikiniz de öldürülürsünüz. Bundan dolayı kimliklerimizi sır gibi saklarız. Ama merak etme, bu konuda fazla zorlanmayız çünkü her suikastçı şehri farklı şehirlerde görevini sürdürüyor. Biz ana şehirde görevlerimizi sürdürüyoruz, yani kraliçenin hemen yanında. Bundan dolayı da en zor görev bizimki. Çünkü kraliçe, suikast çetelerini sevmez, onları yok etmeye çalışır, yani bizi…" Sarah daha da şaşırıp, "Suikast çetesi mi?" dedi. Kate de "Evet," dedi. Sarah buna inanmadı. "Bu olamaz! Bunca zamandır en yakın arkadaşı olan kişi bir katil miydi? Hayır, bu bir şaka!" çaresizce Kate'e bağırdı. Kate aynı çaresizlikle, "Hayır Sarah, maalesef değil," dedi. Sarah korkarak, "Bırakın beni, ben gideceğim, ben katil olamam! Hayır, bırak, gideceğim!" dedi. Fakat karnındaki ağrı kalkmasına engel oldu. Kate onu sakinleştirmeye çalışıyordu. En sonunda, "Sarah! Sakin ol, sana anlatmama izin ver," dedi. Sarah biraz daha sakinleşti ve Kate'i dinlemeye koyuldu. "Eğer seni Cehennem seçtiyse, gelmek zorundasındır. Gruba yeni birinin gelip gelmeyeceğine de Cehennem karar verir, bunun ne zaman olacağına da. Mesela ben ve Callum da geldiğimizde çok küçüktük. Ben 9 yaşımda, Callum ise 13 yaşındaydı. Callum'la ben dünyalıyız. Sonra büyüdük. Ben 15 yaşıma geldiğimde Amara bize katıldı. Amara o zaman 17 yaşındaydı. Ben ve Callum'a aynı anda görev verildi ama Callum'un ki daha erken bitti. Benim görevim, senin güvenini kazanıp getirmek, Callum'un ki ise Soren'in güvenini kazanıp getirmekti. Ama sandığın gibi Cehennem kötü biri değil. Cehennem bizi mahvolmuş, yıkılmış hayatlarımızdan kurtarıyor ve bize verdiği görevlerin hepsinin bir anlamı var. Yani, sokaktan geçen bir adamı öldürmek. Bizim öldürdüğümüz kişilerin hepsi, başka hayatları kurtarıyor. Örnek vereyim mi? Mesela, 2019'un Aralık ayının ikisinde bize bir görev verilmişti, yaşlı bir kadını öldürme emri. Planımızı kurduk, her şey yolunda gidiyordu ama Callum'un gelişi geçikmişti. O kadını öldürme görevi bana kalmıştı. Zavallı bir kadın, tamamen savunmasız ve onu öldürdüm. Daha 13 yaşındaydım ve bir cinayet işlemiştim. Ama yaşlı kadının çantasına baktığımızda, ülkenin şehirin güç bakımından savunmasız yönlerini gösteren belgeler, şehrin korunması için hazırda bekleyen askerlerin nöbet değişim saatleri, şehrin en kalabalık mahallesi ve dahası… Yani anlayacağın, ben o gün katil olmasaydım, birçok kişi annesiz kalacak, birçok bebek ölecek, çoğu anne baba evlat acısı çekecek, daha gözlerini bile açmadan bebekler öksüz ve yetim kalacaktı. Ve o an için, şu an bir kez bile pişman değilim. Yani, biz kötü bir suikast çetesi değiliz. Kraliçenin bizi sevmesinin nedeni de bu. Onun yapamadıklarını biz yapıyoruz. Otorite endişesine kapılıyor ve bizden nefret ediyor. Cehennem seni çağırdı çünkü senin de hayatın, tıpkı bizimki gibi, Cehennem seni kurtardı, beni kurtardığı gibi ve grubumuzun son üyesi de sen oldun." Sarah'ın gözleri dolmuştu. "Peki, tamam öyle olsun ama… Yani beni hiç sevmedin, sadece görev için benimle arkadaşlık kurdun. Tuvalette söylediklerin de yalandı, değil mi? Sadece güvenimi kazanmaya çalıştın." Kate hemen Sarah'nın elini tuttu ama Sarah elini geri çekti ve, "Bana dokunma, yalancı!" diye bağırdı, ağlıyordu. Kate telaşla, "Hayır, benim çocukluğum seninle geçti. Annem ve babamı kaybedince, 9 yaşımda buraya getirildim ve 10 yaşımda görev aldım. Senin güvenini kazanmak… Ama sen benim kardeşim oldun, Sarah. Sen benim sırdaşım, arkadaşım, dostum, kız kardeşim oldun. Bu görev için değildi. Sen benim kardeşimsin," dedi. Bu sözler Sarah'ı duygulandırdı. Kate'e inanmak istiyordu ama bir yandan da onun bir yalancı olduğunu düşünmeden edemiyordu. En sonunda, Kate sarılmak istedi ama karnı hala ağrıyordu, sadece çok hafif kollarını kaldırdı. Kate bunu fark ²edip, Sarah'nın yarasına dikkat ederek, yumuşakça ona sarıldı. Sonra Sarah, "Peki, ormanda gördüğümüz o canlı?" diye sordu. Kate cevap verirken gözyaşlarını sildi, "O şeyler Miritler'di." Sarah tekrar etti, "Miritler?" Kate de, "Evet, büyülü canlılardır. Dünyalar arası ışınlanmamıza yardım ediyorlar ama bunun karşılığında bizden bir hayat alıyorlar," dedi. Sarah heyecanla Kate'e, "Bu dünyada sihir var mı?" diye sordu. Kate hafifçe kıkırdayarak, "Hayır, ama büyülü nesneler ve varlilar var büyü yapan tek kişi Kraliçe'dir, Kraliçe'nin büyüleri ve özel güçleri doğayı dengede tutar. Yani, başka hiçbir yaratık insanlara zarar veremez. Yoksa Kraliçe'yi karşısında bulur" Sarah anladığını ifade ederek başını salladı. Kate, "O zaman ben gideyim," dedi ve kapıyı açtı. Tam çıkacaktı ki, "Ama ben savaşmayı hiç bilmiyorum ki," dedi Sarah Kate de kıkırdayarak, "Merak etme, öğreneceksin," dedi ve çıktı. Sarah odasında tek başına kalmıştı.Bütün bu olanlar, kafasını fazlasıyla karıştırmıştı. Yeni bir hayat… Sıfırdan başlamak… Aslında bu iyiydi çünkü amcası ve yengesinden uzaklaşabilecekti. Ama şimdi ne yapacaktı? Bundan sonra her şey böyle mi devam edecekti? Artık bir katildi. İstesin ya da istemesin… Ama birini öldürmeden de katil olunmaz mıydı? Yaptığı bir hareket, söylediği bir söz… Bir insanı katil yapan yalnızca kan mıydı?

Yengesi Paper… O, Sarah'ın katiliydi. O gün söylediği şeyler, Sarah'ı öldürmüştü. Belki insanlar böyleydi. Söyledikleri ve yaptıkları onlar için önemsiz bir ayrıntı olabilirdi ama karşısındakinin hayallerini öldürebilirlerdi. Geleceğini karartabilirlerdi. O zaman, bir insanı öldüren yalnızca bir bıçak mıydı?Öyleyse neden birini öldürdüğünde "katil" damgası yiyordu insan? Belki de katil değil, kahraman olmalıydı… Mesela, Kate'in dedikleri doğruysa, Kate bir katil değil bir kahramandı beli ki bunları düşünecek vakti olacak ti karnında ki ağrı tüm vücuduna yayılmıştı Bir az uyuması gerekiyordu bir az...