6

Rechard, her zamanki sakin ama kendinden emin duruşuyla içeri girdi. Orta yaşlarının başlarında, kısa kesilmiş saçları ve net hatlarıyla profesyonel bir havası vardı. Üzerindeki beyaz laboratuvar önlüğü, onun her zaman işine odaklanan bir karakter olduğunu yansıtıyordu. "Bay Crime," dedi nazikçe. "Beni çağırmışsınız."

Poll, yüzündeki ciddiyeti koruyarak Rechard'a oturmasını işaret etti. Rechard tam karşısına otururken, Poll kısa bir süre gözlerini pencereden ayırıp ona döndü. "Evet, birkaç şey var," dedi ve masasına yaslanarak konuşmaya başladı. "Öncelikle, tantal karbür işi. Şu anki üretim kapasitemiz nedir? Gerçekten bu talebi karşılayabilecek durumda mıyız?"

Rechard, dosyasını açtı ve içindeki notlara göz gezdirdi. "Silvervale Mines'dan gelen hammaddenin işlenmesi için hemen harekete geçebiliriz. Ancak kalan 50 kilo... bu hâlâ büyük bir sorun. Eğer bu miktarı bir şekilde temin edebilirsek, üretim sürecimiz planlandığı gibi ilerler. Ancak şunu belirtmem gerekiyor: Fabrikalarımız şu anda tam kapasite çalışıyor. Yine de, gerekirse ek vardiya düzenlemeleriyle süreyi kısaltabiliriz."

Poll, bu yanıt üzerine düşünceli bir şekilde başını salladı. "Peki, Unuptanium işi? Bu proje ne durumda?" diye sordu, sesini biraz daha alçaltarak. Ofisin güvenli olduğunu bilse de, bu işin ne kadar gizli olduğunu biliyordu.

Rechard, dosyasındaki başka bir bölümü açarak devam etti. "Unuptanium denemelerinde önemli ilerlemeler kaydettik, Bay Crime. Ancak işlenme süreci hâlâ oldukça zor ve maliyetli. Çoğu metal, bu kadar yüksek sıcaklıklarda kararlılığını kaybediyor. Ancak geçen hafta yaptığımız deneyler, bir miktar başarı gösterdi. Küçük bir örnek üretmeyi başardık, ancak bu hâlâ prototip seviyesinde."

Poll, bunu duyunca kaşlarını kaldırdı. "Yani elimizde hâlâ küçük miktarlarda mı var? Bu hızla gidersek, üretimi geniş ölçekte mümkün kılmamız ne kadar sürecek?"

Rechard, bu soruya cevap verirken biraz tereddüt etti. "Evet, şimdilik sadece küçük miktarlarda üretebiliyoruz. Ancak bu süreci hızlandırmak için daha fazla kaynağa ve zamana ihtiyacımız olacak. Eğer bütçeyi biraz daha genişletebilirsek, araştırma ekipmanlarımızı güncelleyip daha hızlı ilerleyebiliriz."

Poll, masaya hafifçe yaslanarak derin bir nefes aldı. Hem tantal karbür hem de unuptanium, şirketin geleceğini belirleyecek iki kritik projeydi. Ancak her ikisi de farklı düzeylerde sorunlarla karşı karşıyaydı. "Tamam, Rechard," dedi sonunda. "Tüm kaynaklarımızı bu iki projeye odaklayın. Tantal karbür işini tamamlamak bir öncelik. Ancak unuptanium işi, şirketimizin geleceği. Bu projeyi asla ihmal etmeyeceğiz. Anlaşıldı mı?"

Rechard, başını salladı. "Elbette, Bay Crime. Ekibi hemen bilgilendireceğim."

Poll, başıyla onay verdikten sonra Rechard'a teşekkür etti ve onu uğurladı. Ancak odada yalnız kaldığında, gözleri bir kez daha çekmeceye kaydı. Pembe zarf ve yıldızlı not… Bu iki gizemli gönderinin anlamı neydi? Ve neden bir şekilde sürekli karşısına çıkıyordu? Poll, derin düşüncelere dalmışken, bu işin sadece bir tesadüf olmadığını ve önünde çözülmesi gereken daha büyük bir bilmece olduğunu biliyordu. Bu, hem iş dünyası hem de kişisel dünyası için yeni bir dönüm noktası olabilirdi.

---

Londra'nın kasvetli sokaklarından birinde, siyah bir araç, gözlerden uzak bir köşede park etmişti. Araçta oturan iki adam, sessiz bir şekilde başlarına gelen tuhaf durumu yönetmeye çalışıyordu. Arabanın arka koltuğunda, Veronica hâlâ baygın bir şekilde yatıyordu. Adamların biri, kontrol etmek için arka koltuğun yanına geçti, diğeri ise direksiyon başında, sessizce etrafı gözlüyordu. Telefonları aniden çaldı; ekranda Luna Maiden'ın adı belirdi. Adam, telefonu hızlıca açtı ve dikkatlice konuşmaya başladı.

"Bayan Maiden," dedi, sesi dikkatle alçaltılmıştı.

Luna'nın sesi, her zamanki soğuk ve otoriter tondaydı. "O kadını hemen depoya götürün. Birkaç saat içinde ayılabilir ve burada dikkat çekmenizi istemiyorum. Depoyu temizleyin, kadını orada tutun. Talimatlarımı bekleyin."

Adam başını sallayarak, "Anlaşıldı, efendim," dedi ve telefonu kapattı. Depo, Londra'nın Bermondsey bölgesinde, terk edilmiş bir sanayi yapısının çevresinde bulunuyordu. Eskiden bir tekstil fabrikası olarak kullanılan bu alan, şimdi Luna'nın işlemlerini yürütmek için kullandığı, dışarıdan fark edilmesi zor bir yerdi. Adamlar, arabayı çalıştırarak Veronica'yı buraya götürmek için harekete geçti.

Luna, telefon konuşmasından sonra, masasının üzerindeki dizüstü bilgisayarına geri döndü. Evindeki geniş çalışma odası, her zamanki gibi düzenliydi. E-postalarına bakarken yüzünde ince bir gülümseme belirdi. Müzayedede sergilenecek sanat eserlerinin taşınmasıyla ilgili güvenlik protokollerini tamamlamıştı. Tüm ekipmanlar, personel dağılımı ve taşınma rotaları belirlenmişti. Her şey kusursuz bir şekilde ilerliyordu. Ancak Luna'nın odaklandığı tek iş bu değildi. Bilgisayar ekranındaki birkaç önemli mesajı yanıtladıktan sonra telefonu çalmaya başladı.

Telefonu açtığında, diğer taraftan tanıdık bir ses duyuldu. "Efendim, tantal karbür işlemi tamamlandı. İstediğiniz gibi piyasadaki ürünlerin geri kalanı çekildi. Artık hammaddeye ulaşmaları imkânsız."

Luna, bu raporu duyunca gözlerinde memnun bir parıltı belirdi. İnce bir gülümsemeyle telefonu bir elinden diğerine alarak, "Mükemmel iş çıkardınız," dedi. "Planımızın bu kısmı başarıyla tamamlandı. Şimdilik sessizliklerini korumalarını sağlayın ve talimatlarımı bekleyin." Telefonu kapattığında, oturduğu yerden hafifçe arkasına yaslandı. Her hamlesini satranç tahtasındaki bir oyuncu gibi planlıyordu ve bu oyunda üstünlük onun elindeydi.

Luna, memnun bir şekilde bilgisayarının başına döndü ve dört gün sonrası için düzenlenecek bir iş yemeğinin organizasyonu üzerine çalışmaya başladı. Bu yemek, Londra'nın Knightsbridge bölgesinde, lüks bir otelin özel restoranında yapılacaktı. Organizasyonun detaylarını kontrol ederken, davet edilecek kişilerin listesine göz gezdirdi. Bu yemekte, iş dünyasından önemli isimler bir araya gelecekti. Stratejik bağlantılar, gizli anlaşmalar ve ittifaklar oluşturmak için mükemmel bir fırsattı. Luna, her bir misafiri titizlikle seçmişti.

Telefonuna mesajlar ve bildirimler gelmeye devam ediyordu. Organizasyon şirketiyle hızlıca görüşmeler yaparak detayları netleştirdi. Restoranın menüsü, masaların yerleşimi, ses sistemi ve aydınlatma gibi tüm ayrıntılar üzerinde tek tek durdu. Bu yemek, sadece bir iş etkinliği değil, aynı zamanda Luna'nın kontrolünü ve gücünü göstereceği bir arena olacaktı.

Organizasyonun tüm detaylarını tamamladıktan sonra, Luna odasındaki derin sessizliğe geri döndü. Pencereden dışarı bakarak Londra'nın kasvetli sokaklarına göz gezdirdi. Bu şehir, onun için sadece bir yaşam alanı değil, aynı zamanda oyun alanıydı. Şimdi, oyunun bir sonraki hamlesine hazırlanıyordu. Dört gün sonraki yemek, sadece bir başlangıçtı. Satranç tahtasındaki taşlar yavaşça yer değiştiriyordu ve Luna, kazananın kendisi olacağından emindi.

---

Poll, Rechard ile yaptığı konuşmayı tamamladıktan sonra, ofiste yalnız kaldığında düşüncelere daldı. Masasının üzerindeki notlar, pembe zarf, tantal karbür işi ve Londra'nın karmaşık iş dünyası arasında zihni sürekli gidip geliyordu. Fakat bu anılar arasında, zihni sık sık Luna Maiden'la yaptığı o ilk karşılaşmaya kayıyordu. Luna'nın düzenlediği o şatafatlı partiyi ve orada yaşananları tekrar hatırladı.

Londra'nın ışıltılı gecelerinden birinde, sisle kaplı gökyüzü altında düzenlenen o davette, her şey ince bir stratejiyle tasarlanmış gibiydi. Luna'nın zarafeti ve gücü, partideki her detayda kendini belli etmişti. Onun kristal kadehi tutuşu, misafirlerle kurduğu mesafeli ama sıcak iletişim, bakışlarındaki keskinlik... Tüm bunlar, Poll'un dikkatini çekmişti. Ancak aklında kalan asıl şey, Luna'nın Poll'a doğru yürüyüp o tanışma anını başlatmasıydı. "Bay Crime, sanırım henüz tanışmadık," diye başlamıştı Luna, ama bu cümle basit bir tanışmadan çok daha fazlasını ifade etmişti. Kadının bakışlarındaki analizci tavır, her sözcüğün altında bir amaç olduğunu hissettirmişti.

Poll, Luna'yla o gece yaptığı konuşmayı hatırlarken, kadının ne kadar tehlikeli ve aynı zamanda etkileyici biri olduğunu bir kez daha fark etti. Ancak bu etkileşimin ötesinde, Luna'nın neden onunla iletişim kurmayı tercih ettiği hâlâ büyük bir soru işaretiydi. Luna, her hamlesinde bir strateji barındıran biriydi. Poll ise bu stratejinin bir parçası olup olmadığını hala bilmiyordu.

Bu düşüncelerle zihni dolup taşarken, derin bir nefes aldı ve koltuğundan kalktı. Masanın üzerindeki dosyalara son bir kez göz gezdirdi. Çekmeceye yerleştirdiği pembe zarf, yine bir bilmece gibi zihninde yer etti. Bu mesajların ve gizemli zarfın Luna'yla ya da başka bir güçle bağlantılı olup olmadığını bilmiyordu, ancak kısa sürede öğreneceğini hissediyordu.

Ofisten çıkmadan önce yardımcısını çağırdı ve kısa bir talimat verdi. "Veronica hakkında bir gelişme var mı? Onu bulabilecek miyiz?" Yardımcısı başını iki yana salladı. "Hayır, Bay Crime. Hâlâ ondan bir haber yok. Ekiplerimiz aramaya devam ediyor."

Poll, bu cevap karşısında kaşlarını hafifçe çattı, ama fazla belli etmeden bir kez daha derin bir nefes aldı. "Tamam, bana bir şey öğrenir öğrenmez haber verin," dedi ve odasından ayrılmak üzere kapıya yöneldi.

Koridor boyunca hızlı adımlarla yürürken, zihni bu kez tamamen işine odaklandı. En azından 950 kilo tantal karbürün sorunsuz bir şekilde aktarılmasını sağlamak için yapılacak işleri organize etmek zorundaydı. Geriye kalan 50 kilonun eksikliği ciddi bir tehdit oluşturuyordu, ancak elindeki miktarı kusursuz bir şekilde teslim etmesi, Aurum Tech Solutions gibi büyük bir şirketle olan ilişkisini güçlendirmek için kritik öneme sahipti.

Asansöre bindiğinde, organizasyon süreciyle ilgili kısa bir plan yapmaya başladı. Hangi taşımacılık firmalarının kullanılacağını, güvenlik önlemlerini ve teslimatın sorunsuz gerçekleşmesi için hangi adımların atılması gerektiğini düşündü. Bu işin her detayı kusursuz olmalıydı.

Arabasına bindiğinde, motorun hafif hırıltısı bir an için zihnindeki gerginliği bastırdı. Direksiyonu tutarken, Londra'nın soğuk ve gri havası, bu geceye de bir belirsizlik havası katıyordu. Veronica'nın ortadan kaybolması, Luna Maiden'ın gizemli varlığı ve tantal karbür işi... Poll, tüm bu karmaşanın içinde kendi yolunu bulmak zorundaydı. Şimdilik yapabileceği şey, elindeki işleri kontrol altına almak ve bu oyunda bir adım önde kalmaktı. Motoru çalıştırdı ve tedarik sürecinin ilk adımlarını atmak için harekete geçti. Londra'nın yoğun trafiğinde ilerlerken, aklında hala Luna'nın o geceki zarif ama tehlikeli gülümsemesi vardı. Bu oyunun son hamlesinde kazanan kim olacaktı? Poll, bu sorunun cevabını öğrenmek için sabırsızlanıyordu.

Poll, sonraki iki gün boyunca tüm odağını tantal karbürün transfer sürecine ve lojistik detaylarına vermişti. Hammaddelerin sorunsuz bir şekilde taşınmasını ve işlenmesini sağlamak için gece gündüz çalışıyordu. Çalışanlarıyla düzenli toplantılar yapıyor, taşımacılık firmaları ve güvenlik ekipleriyle sürekli iletişimde kalıyordu. Ancak bu süreç boyunca Veronica'dan hâlâ bir haber alınamamıştı. Bu durum, onun zihninde sürekli bir rahatsızlık yaratıyordu. Aynı zamanda, piyasada eksik 50 kilo tantal karbürü bulma umuduyla, madenci tanıdıklarına ve ofisteki ekibine araştırmalar yapmaları için talimatlar vermeye devam ediyordu. Fakat hâlâ bir sonuç alınamamıştı.