11

Aisha was in great shock, what was happening? Why had this idiot attacked her? Both men staggered to their feet; the Kurd threw a high kick, the sole of his foot landing directly on the other man's stomach, Aisha could actually guess from his clothes that he was a Kurdish militiaman. The Arab leaned his back against the terrace wall to avoid falling when he curled up, the Kurd disappeared; the blood that was dripping from Aisha's torn lip was terrifying. "I'm fine, you?" she cried. The man touched her cheek and winced. "I've had worse days than this," he said. He shifted his gaze to Aisha's sleeve, which was soaked with blood. ... He tried to calm Ayse by lifting her off the ground, he said the wound was not deep, he thought if I took her straight to the hospital this would be solved faster, so he gave up calling the ambulance. Ayse surrendered herself to the man's arms, the man's scent was strangely reassuring, it was probably a real man's scent mixed with sweat and aftershave, as the man carried her in his arms along the terrace; Ayse watched the images of the surprised waiters and curious hotel guests. "This is so embarrassing," she complained, everyone is looking at me. "I'm fine, put me down." "You're going to faint," the man said. I have never fainted in my life. "For a first date, this is not very romantic," the man said, and he put her in the waiting taxi, and Ayse curled up in the back seat like a wounded animal. When they arrived at the hospital, the emergency room doctor did not want to administer anesthesia; Ayse did not want to scream either, she clenched her teeth as needles were repeatedly inserted into her bent arm and asked the man to hold her hand; if she hadn't played the tough woman and been so coy about going out with the man; she would have been holding his hand right now. Even now, as she fought to keep tears from flowing from her eyes in the face of pain; she wanted a man to hold her hand very much. She refused to admit to herself how much she needed it, yet it would have been nice. She still didn't know, she said to herself, I suspect he has tendencies towards me, he takes care of me like a baby and this arouses me very much. From here, the doctor says to the nurse, pass the needle from that side; she put the last stitches. He tied it with surgical thread and turned to Ayse: "See?" he said it wasn't that bad. -Can we say we're friends now?" said the man. Ayse didn't comment, she noticed a strange sparkle in his eyes. A sudden interest had settled in the man's gaze. The woman wondered the answer to this question, she wondered the reason for it. The man said "Sami" in a casual manner. "My name is Muhammed Sami." "That's like a name I remember from the war," said Ayse. She turned her eyes away. There was a pilot named Muhammed Sami. He was my friend, her father had said. He fought for Assad. When she remembered what her father said, are we related? She asked. Ayşe suddenly jumped with joy. Yes, my father knew you. "You're not kidding, are you? Are you really the daughter of my namesake Muhammed Sami? I've heard stories about him." "Is there anyone who hasn't heard? He was a living legend," Ayşe said. "Your old man landed a Russian fighter jet; its engine was smoking, its fuel was out, and its fuselage was so badly damaged that you could almost see the other side from one side. He landed the plane on the runway and then got out; he checked the landing gear, and if he had been in his place, another pilot would have dropped to his knees and kissed the ground; but your father leaned against the nearby tree and took a short nap. There was something strange beyond his talking about his father; the man reminded him of his father in a strange, indescribable way. As Ayşe thought about these, she felt like the journey had been quite long. When they entered Ayşe's room upstairs; the woman was still in his arms. The man sat her down on her bed and gently pushed the hair that had fallen from her face back. - - Do you have any painkillers? - There's some in the bathroom. He said, and tried to get up. Can I have some? No You stay where you are. The man went to the bathroom. A glass He returned with water and an aspirin box. Despite his pain, these were romantic moments for him. He knew the man was watching him; he felt safe and relaxed. As he swallowed the medicine, he was aware that he was examining him. -What are you looking for? The man was rummaging through the mini fridge in the room. The man showed him a bottle of whiskey he found. -I found what I was looking for, the man said. He returned, opened the lid. He put it in Ayse's hand. -Liquid anesthesia, this is an old-fashioned remedy, it works. -I don't like old things. -You don't have to like it; the medicine doesn't have to taste good by nature, Ayse. He managed to take a sip, the whiskey burned his throat from top to bottom. -Thank you. The man muttered. The man started walking around as if to ask a question. He was examining the luxurious items and the expensive view; The sliding glass door opened onto the balcony, and the sea engines that cut through the waters of the Euphrates River flowing just below like knives.star_border

Ayşe büyük bir şaşkınlık içindeydi, neler oluyordu? bu geri zekalı neden kendisine saldırmıştı? İki adam da sendeleyerek ayağa kalktı; Kürt yüksekten bir tekme savurdu ayak tabanı doğrudan diğer adamın karnına indi, aslında kıyafetlerinden dolayı onun bir Kürt milis olduğunu tahmin ediyordu Ayşe.

 Arap ise kıvrılıp kaldığında düşmemek için sırtını teras duvarına yasladı, Kürt ortadan kayboldu; Ayşe'nin yırtılan dudağından süzülen kan korkunçtu.

"İyiyim, sen?" diye haykırdı.

 Adam yanağına dokunup, yüzünü buruşturdu.

"Bundan daha kötü günlerde oldu" dedi.

Bakışlarını, Ayşe'nin elbisesinin kandan sırılsıklam olan koluna kaydırdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

dehşete düşerek geriye doğru bir adam attı ben hemen bir doktor çağırayım dedi adam; Ayşe'yi yerden kaldırarak onu sakinleştirmeye çalıştı yara derin değil dedi onu doğruca hastaneye götürsem bu iş daha hızlı çözülür diye düşündü bu nedenle ambulansı aramaktan vazgeçti.

Ayşe kendini adamın kollarına teslim etti adamın kokusu garip derecede güven veriyordu, herhalde bu ter ve tıraş losyonu ile karışık tam bir erkek kokusuydu, teras boyunca adam onu kucağında taşırken; Ayşe şaşkına uğramış garsonların ve meraklı otel misafirlerinin görüntülerini seyretti.

"Bu çok utanç verici" dedi, herkes bana bakıyor, diye şikayet etti.

 "Ben iyiyim, beni yere indir."

"Bayılacaksın" dedi adam. Ben hayatımda hiç bayılmadım.

"İlk buluşma için, bu olay pek de romantik olmadı" dedi adam, onu bekleyen taksiye bindirdi, Ayşe yaralı bir hayvan gibi arka koltuğa kıvrıldı.

Hastaneye vardıklarında, acil servis doktoru anestezi vermek istemedi; Ayşe de çığlık atmak istemiyordu, kıvrık koluna art arda iğne batarken dişlerini sıktı ve adamın elini tutmasını istedi; eğer sert kadın oynamayıp adam ile çıkmak için bu kadar nazlanmasa; şu an elini tutuyor olurdu. Acı karşısında gözlerinden yaş akmaması için savaştığı şu an bile; elini bir erkeğin tutmasını çok istiyordu. Buna ne kadar ihtiyaç duyduğunu kendisine dahi itiraf etmeyi reddetti, yine de böyle bir şey hoş olurdu. Onun adına hâlâ bilmiyorum dedi içinden, bana karşı eğilimleri olduğundan şüpheleniyorum, benimle bir bebekmişim gibi ilgileniyor ve bu durum da beni çok fazla tahrik ediyor.

Şuradan diyor doktor hemşireye, iğneyi şu taraftan geçir; son dikişleri attı.

Ameliyat ipiyle bağladı ve Ayşe'ye döndü: "gördün mü?" dedi o kadar da kötü değildi.

-Artık arkadaşız, diyebilir miyiz? Dedi adam. Ayşe, yorum yapmadı onun gözlerinde garip bir ışıltının olduğunu fark etti. Adamın bakışlarına ani bir ilgi yerleşmişti. Kendi kendine bunun cevabını merak etti kadın, bunun sebebini merak etti. Adam sıradan bir tavırla "Sami" dedi.

"Benim adım Muhammed Sami."

 

"Bu sanki savaştan anımsadığım bir isim" dedi Ayşe. Gözlerini uzaklara çevirdi Muhammed Sami adında bir pilot vardı benim arkadaşımdı demişti babası. Esat için savaşırdı.

Babasının bu sözünü hatırlayınca senin ile akrabalığımız var mı acaba? Dedi. Birden sevinçten zıpladı Ayşe. Evet, babam seni tanıyordu.

"Şaka yapmıyorsun, değil mi? Gerçekten adaşım Muhammed Sami'nin kızı mısın? Onunla ilgili hikayeleri duydum."

"Duymayan var mı ki? O yaşayan bir efsaneydi" dedi Ayşe.

"Senin şu yaşlı adam bir Rus savaş uçağı indirdi; motoru duman saçıyordu, yakıtı tükenmişti, gövdesi ise o kadar büyük bir hasar almıştı ki neredeyse bir tarafından bakıldığında diğer yanı görebiliyordu. Uçağı piste indirdi sonra dışarı çıktı; iniş takımlarını kontrol etti, yerinde başka bir pilot olsa, dizlerinin üzerine çöküp, yeri öperdi; ama senin baban yakındaki ağaca yaslanıp, kısa bir uyku çekti.

Onun babasının hakkında konuşmasının ötesinde garip bir şeyler vardı adam ona babasını garip; kolayca ifade edilemez bir şekilde anımsatmaktaydı.

Ayşe bunları düşünürken, yolculuk oldukça uzunmuş gibi hissetti.

 Üst katta, Ayşe'nin odasına girdiklerinde; kadın hala onun kucağındaydı.

Adam onu yatağına oturttu ve yüzüne düşen saçları nazikçe geriye doğru iteledi. –

-ağrı kesici var mı?

- orada banyoda, olacak.

Dedi, ayağa kalkmaya çalıştı.

Ben alabilir miyim?

 Hayır

 Sen olduğun yerde kal.

 Adam banyoya gitti. Bir bardak su ve Aspirin kutusuyla geri döndü. Onun için ağrısına rağmen bunlar romantik anlardı. Adamın kendisini seyrettiğini biliyordu; kendisini güvende hissetti ve rahatladı. İlacı yutarken, onu incelediğinin farkındaydı.

-ne arıyorsun?

Odadaki mini buzdolabını karıştırıyordu adam. Bulduğu bir şişe viskiyi gösterdi adam.

-Aradığımı buldum dedi adam.

 Geri döndü, kapağını açtı.

 Ayşe'nin eline tutuşturdu.

- sıvı anestezi, bu eski moda bir devadır, işe yarar.

- Ben eski sevmem.

- sevmek zorunda değilsin; doğası gereği ilacın tadının iyi olması gerekmez, Ayşe.

Bir yudum almayı başardı viski boğazını baştan aşağı yaktı.

 -teşekkürler. Diye mırıldandı adam.

 Bir soru soracak şekilde etrafta yürümeye başladı adam. Lüks eşyaları pahalı manzarayı inceliyordu; kayar cam kapı balkona açılıyordu, hemen aşağıdan akan Fırat nehrinden suları bıçak gibi kesip geçen deniz motorlarının gürültülü sesleri yükseliyordu. Adam komidine doğru yürüdü; sepetten bir meyve alıp soydu. Meyveyi dalgın dalgın yerken; "Güzel bir oda" dedi.

"Benim fakirhanemden iyi olduğu kesin"

 "Bu arada ne iş yapıyorsun?" diye sordu, Ayşe.

Viskiden bir yudum daha aldı ve öksürdü adam.

"Ben pilotum"

 "Babam gibi"

"Pek sayılmaz, ben maaş çeki karşılığında uçarım. Heyecanı orada değil iyi para kazandığımı söyleyemem kargo uçuşlarında para yok."

"Bu otelde kaldığına göre gelirin kötü olmamalı."

 "Bunun parasını ben ödemiyorum."

"Kim ödüyor?"

 "Annem"

"Ne kadar da cömert bir annen var."

Ses tonundaki alaycılık onu rahatsız etti.

Onunla bu şekilde konuşma hakkını nereden buluyordu?

Kendisini, aşağılama hakkını nereden buluyordu?

Neden bu salağı odasında misafir ediyordu ki? Adam onu meraklı gözlerle seyrediyordu. Aslında salak dediği adam olmasa şu anda hayatta olmayabilirdi. Saldırganın eline son anda vurmasa kurşunun rotası değişmeyecekti. Onu kim neden öldürmek istiyordu.

 "Peki annen başka nelerin ödemesini yapıyor?"

 Ayşe onun gözlerinin içine sert sert baktı.

"Birkaç soru daha sorarsan senin cenaze masraflarının da ödemesini yapacak" dedi Ayşe.

"Uçak düştükten sonra araştırmayı suratını parçaladığın adam yönetti, tabii eğer bir araştırma yapıldıysa, peki sana yeni bir şey anlattı mı?"

"Sadece duymayı beklediklerimi, 20 yıl sonra konuyu takip etmenin hiçbir anlamı olmadı; yani babamın öldüğünü ondan geriye kalanları bulmanın hiçbir yolunu olmadığını söyledi."

"Bunları duymak zor olmadı mı?"

"Pek sayılmaz"

Yataktan kalkıp, ona doğru yürüdü; aşağıya suya baktı.

"Görüyorsun ya babam umurunda bile değil"

Gecenin kokusuyla birleşen viski ve yaşadığı heyecan onu çok yormuştu. Gözleri ağırlaşmıştı, adamın kendisini seyrettiğinin farkındaydı; gözlerini hissedebiliyordu.

Yüzünde beliren şaşkın ifadeyi tahmin edebiliyordu; geceyi bu odada birlikte geçirmelerini önerse adam tabii ki şoka uğrayacaktı. Biraz evvel dile getirdiği şey korkunçtu ama aynı zamanda da doğruydu; adamın tek amacının kendisine yaklaşmak olduğundan emindi.

 Ayşe onun kendisine yaklaştığını, işitmekten çok hissetti, adam hemen yanına kadar geldi ve trabzanlara yaslandı.

Nehir boyunca uzanan sokak lambalarının ışıkları, yüzünü gölgelendirdi diyordu Ayşe'ye; aşağıya suya baktı.

"Bir efsanenin kızı olmak nasıldır, bilemem ama sen şu altımızdaki Fırat Nehri'nin efsanesini bilir misin?"

 Türkiye'de Fırat nehrinin kıyısındaki bir köyde bir Türk genci bir Ermeni kızına aşık olur ancak kavuşmaları mümkün olmaz evlenemeyeceklerini anlayan 2 genç el ele tutuşup bir köprüden Fırat Nehri'ne ölümü atlarlar.

Onlar öldükten sonra o köyde artık güller kırmızı değil siyah olarak açar. Siyah gül sadece o köyde yetişir; işte bu Fırat Nehri'nin bir efsanesidir.

"Ben de efsanelere inanırım, tüm hayatım boyunca insanlar bana babamın bir efsane olduğunu; ne kadar cesur olduğunu, kahramanlıklarını, anlatıp durdu.

"Çoğu erkek bundan hoşlanır" dedi adam.

" ve çok sayıda kadın, bu yüzden acı çeker"

 "Annen acı çekti mi?"

 Ayşe kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, başını salladı ve güldü.

"İzninle sana annemden bahsedeyim; o bir şarkıcıydı, Halep'teki gece kulüplerinde, gazinolarda söylerdi. Albümüne şöyle bir göz attım, eleştirmenlerden birinin şöyle yazdığını anımsıyorum: "Sesi her dinleyiciyi ağına düşürecek kadar büyüleyici"

Kariyerinin zirvesinde idi, sonra evlendi.

Yıldızlı bir erkeğin hayatındaki dipnotta dönüştü. Annemin ne kadar güvenilir ve çalışkan olduğunu anımsıyorum.

 Ayşe bakışlarını tekrar nehre çevirdi.

"Babamın özel hava yolu şirketi ile kontratı bittikten sonra bir süre daha burada kalmayı denedik, kendisi günlük uçuşların yapıldığı bir havayolunda çalıştığı annemle orda tanıştı.

Ben ise sadece bombaların savrulmadığı bir şehirde yaşamanın tadını çıkarttım; çünkü kuzeye kaçmıştık. Türkiye'nin Gaziantep isimli şehrine.

 Ayşe birden durup iç çekti, hep babamı bekledim ama bunun sonu bir türlü gelmedi. Babam sıkıldı sanırım, eski bol heyecanlı günlerini özlemiştir. Belki övgü almak için ülkesine geri döndü.

"Boşandılar mı?"

 Babam böyle bir şeyi hiç istemedi istese beni annem kabul etmezdi, babama sırılsıklam aşıktı. Ayşe'nin sesi alçaldı.

"Hala da seviyor"

"Şu anda yalnız başına mı yaşıyor?"

"Evet, sanırım uçmak babama enerji katan bir eylemdi. Bu mesleğin üyelerinin kendilerini canlı hissetmelerini sağlayan tek şeydir uçmak.

Babam için bu nihai coşku olmalıydı; hayati tehlike yaşamak.

"Şimdi sen buradasın; tüm bunlardan sonra."

"Doğru, buradayım."

"Annem hayatı boyunca kimseden hiçbir şey istememiştir ne benden ne başkasından. Ama bu bilmesi gereken bir şey; benden ilk ve son arzusu. İşte kanserin tek iyi yanı da bu; insanın yarım kalan işleri, yanıtlanmamış soruları, bir sonuca ulaştırmaya vakti oluyor.

Babam da başlı başına yanıtlanmamış bir soru. O adam sana resmi kararını iletti; babanın öldüğünü söyledi.

"Bu her şeyi yanıtlıyor mu? Bize söylenen onca yalanın ardından o adama güvenmiyorum."

"Size kimler yalan söyledi, kimse söylemedi ki. İnan bana çok fazla turladık, karar komitesiyle konuştuk; savunmayla, istihbaratla, hepsi aynı şeyi söyledi.

"Bu işin peşini bırakın"

"Belki de haklıdırlar, belki de gerçeği saklıyorlar."

 "Hangi gerçeği?"

"Babamın uçak kazasından canlı kurtulduğu gerçeği"

"Kanıtın var mı?"

 Ayşe bu soruyu cevaplamasının ne kadar uygun olacağını merak ederek bir süre onu inceledi. Bunca şeyi neden anlattığını da merak ediyordu. Reflekslerinin ve iyi espri anlayışının gelişmiş olması dışında bu adam hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Gözlerinin, gülüşünün kesinlikle çarpık olduğunu da biliyordu. Kendine has bir şekilde olan bir adamdı, onun bugüne kadar karşılaştığı en çekici erkek olduğunu da biliyordu.

"Babamın uçağının düştüğü bölgede dedi ayrılıkçı Kürdistan bölgesi içindeydi orada Kürt direnişçilerin liderleriyle görüştüm eğer babam orda olsaydı mutlaka onu milisler yakalardı ölü veya diri bir şekilde Kürt gerillaların eline düşerdi ama bunlar hiçbir zaman olmadı. Adam derin düşüncelere daldı. Bu arada Ayşe adamın çekici biri olduğunu fark etmişti gizli gizli onu süzüyordu. Ama bu çekiciliğin kaynağıyla ilgili gösterebileceği hiçbir şey yoktu; belki de bu viski yüzünden böyle oldum diye düşündü.

"İncelemem gereken yeni bir dizi kalıntı var; kalıntı, bir zamanlar insan olan şeyi isimlendirmek için kullanılabilecek en soğuk kelime ama şu anda aklıma başka kelime gelmedi.

"Birkaç tanıdığım var" dedi adam, "sana yardımcı olabilirim"

"Neden?"

"Neden bana yardım ediyorsun?" Bu sorunun cevabını çok merak ediyorum.

"Merakımı uyandırdın"

"Sebep bu mu yani? Sadece merak mı?"

 Adamın bunu takip eden adımı, Ayşe'yi şaşırttı; uzanıp yüzüne dökülen kısa saçlarını geriye doğru iteledi, parmaklarının teması sanki tüm boynunu sızlatmış gibiydi.

Ayşe bu beklenmedik samimi temasa tepki göstermeyerek donup kaldı belki de sadece iyi bir adamdır diye fısıldadı.

 Ayşe Allah'ım galiba beni öpecek ne olur öpmesin diye düşündü beni öpecek ve ben de bunu yapmasına izin vereceğim bunun ardından olacakları ise düşünmek bile istemiyorum.

Adamın elini iteledi ve paniklemiş bir halde geriye doğru bir adım attı.

 "Ben iyi adamların varlığına inanmam."

"Erkeklerden korkuyor musun?"

 "Erkeklerden korkmuyorum ama onlara güvenmiyorum da"

 Adam sesinde bir neşeyle;

"Buna rağmen" dedi "odana girmeme izin verdin"

"Belki, senin yollamanın zamanı gelmiştir" dedi, Ayşe. Odanın karşısına azamet ile yürüdü ve kapıyı ardına kadar açtı.

"Yoksa bana zorluk mu çıkartacaksın?

"Ben mi?"

 Ayşe onun ardından kapıya kadar geldiğini görerek şaşırdı.

 "Ben hiçbir zaman zor değilimdir" dedi adam.

"Eminim öylesindir; ayrıca bu gece etrafta aylak aylak dolaşamama; yapmam gereken daha önemli işler var."

 "Öyle mi?"

"Evet"

 "Güvenlik kilidini kullanmayı ihmal etme ve tavsiyeme uy; bu gece dışarı çıkma."

"Hemen gitme, biraz konuşalım"

 

 

 

 

 

 

 

"Babam kaybolduktan sonra annemin banka hesaplarında hareketlenmeler olmuştu. İki kez yüklü miktarda para hesabına yatmıştı. Uçak düşerken son dakikada kargocu paraşütle atlamayı başarmıştı. Bunu nasıl başardı bilmiyorum ama bir şekilde telefon numaramızı bulmuştu ve bize ulaştı. Telefonu ben açtım, adamın korktuğunu sesinden anladım, hiç kimse ile konuşmaması yönünde uyarılmıştı sanki, ancak bizi aramasının kendisi için çok önemli olduğunu söyledi. Bana uçakta bir yolcunun daha olduğunu ve bu yolcunun çantasında çok önemli bir belge olduğunu söyledi. Uçağın bu belge yüzünden vurulduğunu söyledi."

 

Ertesi sabah onun kollarında gözümü açtım. Sabaha kadar çalışan klima sayesinde oda sıcaklığı epey düşmüştü. İlk işim kumandayı bulup aleti kapatmak oldu. Pencereyi açıp içeriye temiz havanın girmesini sağladım. Sabaha kadar üç kez birlikte olmuştuk ve ben adamı çok yormuştum. Uyandırmazsam daha bir saat uyuyacak gibiydi. Bu adamı tanımak için bulunmaz bir fırsat elde etmiştim, hemen ceplerini karıştırdım, sonra da telefonunu alıp mesajlarını okudum, kişisel telefon rehberinde kimlerin kayıtlı olduğuna baktım. Galeriyi açıp fotoğraflarına baktım, kim bilir belki evli ve üç çocuk babası bir adamdır. Kişisel elektronik postalarını da okumak için zamanım vardı. Telefonu alıp ayağa kalktım, postaları ayakta okumaya karar verdim çünkü oturunca canım acıyordu. Hayatımı kurtaran adamı gece memnun etmek için ters ilişkiye girmiştim. İslam dininde yasak olmasına rağmen erkekler ters ilişkiden çok fazla zevk alıyordu. Birlikte oldukları kadının acı içinde çığlık atması tahrik edici bir olaydı.

Her neyse elektronik postalar içinde nihayet dikkatimi çeken birini okumaya başladım.

"Hayal kırıklığına uğradım, Bay Muhammed, siz bu mesleğe yıllarınızı verdiniz ama bir acemi gibi davranıyorsunuz. Görevinizi yapacağınızdan emindim. O kadın ile birlikte otelde bir gece geçirdiniz fakat kadın hala hayatta. Her ihtimali göze alıp ikinci bir kişiyi görevlendirdik ancak siz bize engel olup kadını korudunuz."

O esnada yakışıklı şövalyem gözlerini açmıştı.

-Kimsin sen? Deyip okuması için telefonu ona uzattım.

-Senden bir açıklama bekliyorum.

Yatakta hafifçe doğrulup, gözlerini ovuşturdu. Bir süre tavana baktı.

-Seninle konuşacaktım, uygun zamanın gelmesini bekledim. Bu şekilde öğrenmeni istemedim. İŞİD babanın taşıdığı o kargonun yok olmasını istiyordu ve başardılar. O çanta eminim Fırat nehrinin dibinde çamura gömülmüştür.

Görev tamamlanmıştı ama yıllar sonra sen çıkıp geldin. Etrafta sorular sormaya geçmişi kurcalamaya başladın. Bu yüzden seni ortadan kaldırmaya karar verdiler. Ben bu işte gecikince ikinci bir suikastçı tuttular.

-Görevini neden yapmadın o zaman?

-Çünkü âşık oldum, ben sana aşığım. Dün gece karım oldun seni bırakmam, neden anlamıyorsun?

Hayatı tehlikede olan sadece sen değilsin artık, ikimiz de bir an evvel yok olmalıyız. İnan bana yıllarca çok örgüt gördüm ama bu adamlar gibi kadın, çocuk ayırmadan kafa kesen, insanları diri diri yakan bir örgüt gibisini ilk defa görüyordum.

-Ben sana yalan söyledim, daha doğrusu eksik bilgi verdim diyelim. Telefonda görüştüğüm kargocu o kutunun içinde bir kitap olduğunu söylemişti.

-Bunu neden şimdi söylüyorsun?

-Çünkü duygularında samimi olduğunu hissediyorum. Hayatımı kurtardın ve gözlerine baktığım zaman bana karşı olan hislerini açıkça görüyorum.

Her neyse o yüksek güvenlikli şifreli metal kutuda el yazması tarihi bir kutsal kitap vardı. Halife Ali tarafından yazdırılan gerçek kitap. Ali, kendisinden önceki halife Osman'ın gerçek İslam dinini deforme edeceğini biliyordu. Bu nedenle ondan önce davranıp tüm bilgileri ve peygamberin öğretilerini yazıya dökmeyi başardı.

Bu öğretilerde cehennem yoktur, ceza vermek yerine sadece sevgi vardır. En önemlisi ahiret inancı bir safsatadan ibarettir. Gerçek öğretilerde reenkarnasyon vardı. İnsanlar arka arkaya sınava giren bir öğrenci gibi her yaşamlarında farklı kavramları öğreniyordu. Tüm yaşamında sadece sevgiyi ya da nefreti yaşayanlar vardı.

Bir insan öldürdüyseniz sonraki hayatınızda kurban ile kardeş olarak yeniden dünyaya gelirsiniz. Bu öğretiler mollalar için çok tehlikeliydi. Tüm şeriat hükümlerinin yok olması anlamına geliyordu. Hac ziyaretlerinin olmadığı, kafa kesmeyen, iki kadının bir kadına eşit olmadığını savunan bir din, onların padişahlığının sonu demekti.

Bu nedenle Ali'nin kitabını yok etmeye karar verdiler. Ancak geç kalmışlardı, ok yaydan çıkmış; yeni bir mezhep ortaya çıkmıştı. İlk başta bu yeni mezhebin kurucularını yok etmeyi denediler. Peygamberin torunun kafasını kesip günlerce Emevi Cami' de sergilediler.

-Bana dürüstçe cevap vermeni istiyorum, Ayşe" dedi adam. Sen babanın mı peşindesin yoksa bu kitabın mı?

-her ikisi de diyeyim. Bazen hayatta bu gibi durumlara düştüğümüz olur.

Bir az önce kaçıp yok olmamız gerektiğini söyledin, nereye gideceğiz?

-Türkiye'ye dedi adam.