Ölmekte olan bir adam gibi

Alex gerçekten öfkeden yanıp tutuşuyordu. Şu anda karşısında duran bu adam, göz açıp kapayıncaya kadar ruh halini kolayca değiştirebilen Alex değildi. Onun içinde tutamadığı öfke fırınını görebiliyordu.

Abi hafifçe ürperdi ama yine de onu bırakmadı.

"Şimdi bırak, Abigail."

Başını onun göğsüne yaslayarak hayır anlamında salladı.

"Artık böyle bir şey yapmana gerek yok, Alex. Ben iyiyim, bak! Bacağımda sadece küçük bir kesik var ama onun dışında iyiyim. Eminim yaptığına çoktan pişman olmuştur, bu yüzden senin bir şey yapmana gerek yok."

"Abigail, yoksa beni korkunç bir şey yapmayayım diye mi durduruyorsun?" Gözlerini kısarak ona baktı. Yüzünü tuttu ve başparmağıyla yanağını okşadı. "Dinle, küçük Kuzu, sana daha önce söylemiştim. Ben senin gibi bir melek değilim. Ben baştan beri korkunç bir yaratığım, korkunç şeyler yapmak sadece -"

"Hayır. Sen korkunç değilsin, Alex." Abi onun sözünü kesti. Ona bakarken gözleri hiç tereddüt etmedi.