başına dönebileceksin.
-aile babası yaşamım ne olacak?
-bunu paralel evrenler gibi düşün, aile babası olarak hayatına devam ederken sana ikinci şans verilecek geriye döndüğünde bilgilerin yine hafızanda olacak öğretmenlerin senin dahi olduğunu düşünecekler tüm disiplinlerdeki üst düzey bilgilerini geri döndüğün okulunda kullanabileceksin ve elbette hayatını etkileyecek o sınavda bu kez başarılı olup gençlik yıllarında hayalini kurduğun üniversiteyi kazanacaksın.
-bu ayrıcalık bana neden veriliyor?
-on sekiz yaşında girdiğin sınavda heyecandan bilincini bir süre kaybettin, görevli öğretmenler kısa süre bayıldığın için seferber oldular zaman kaybettin ve sınavı kazanamadın. Bu mağduriyet seni seçkin kişi yaptı artık o sınavda başarısız olma şansın yok. Zorlandığın grafik sorularında yanındaki arkadaşa sorman gerekmeyecek özel ders alamadığın için anlamadığın konular olmayacak.
Şu an hayatında hedeflediğin amaca ulaşamadın bunun farkındayız dergilere yolladığın makaleler basılmaya değer görülmüyor, katıldığın edebiyat yarışmalarında dereceye giremedin.
Bu sonuçlar yaşam ile bağını kopardı kabul ediyorum. Ben senin iyilik meleğin olarak görevlendirildim çünkü karşına çıkan başarısızlıklar seni hayattan koparmamalı, mücadele etmelisin!
Başarı kimseye altın tabak içinde sunulmaz. Seni anlamaya çalışıyorum, bu dünyadan ayrıldıktan sonra iz bırakmak istiyorsun, Montaigne gibi yüzyıllar sonra okunmak istiyorsun.
-senin gerçek olup olmadığını anlamakta zorlanıyorum, bu bir rüya olmalı.
-inan bana bu yaşam kadar gerçek, beş yaşındayken balkondan aşırı derecede sarktığında yardımına ben koştum. O günü hatırlıyor musun?
İlkokul birinci sınıfta hece kitabına çalışırken öğretmenin yanına geldi, elinde kalın mavi karton kapaklı bir kitap vardı, sınıfta sadece sana bu kitabı hediye etti ve sen ilk satırı yaşamın boyunca unutmadın.
-Tom!Tom! neredesin seni haylaz çocuk!
O çocuk romanı kitapların dünyasına kapıyı araladı ve yaşamın boyunca bir kitap kurdu oldun. İlk romanlarında büyükler için yazdın. Deneme şiir, otobiyografi ve polisiye romanları yazdın. Her gece bilgisayarın başına oturup bu gün şiirlerimi kaç kişi okudu? Sorusuna cevap bulmak için heyecan içinde sayfanın açılmasını bekledin, şu an durum biraz farklı. ilk kez bir çocuk romanı yazacaksın "TOM SAWYER " gibi ve bu kitabı birlikte yazacağız!
İlkokul günlerini ve sınıf arkadaşlarını unutmamış olman senin için bir avantaj. İnan bana hatıralarla yaşamanın aklına gelmeyecek faydaları vardır.
Anılarla yaşamak gerekli ancak yeterli değildir, çocuk romanı yazarken dikkatli olmalısın. Kelimeleri seçerken titiz davranmalısın. İlk kitap bir çocuğu kitaplarla dost yapabildiği gibi okuma heyecanını söndürebilir de.
Unutma, gelecek nesiller mutlaka okumalı!
-Benim de tam olarak yapmak istediğim bu aslında. Sen de gözlemlemişsindir günümüzde çocuklar ve gençler tabletlere ve telefonlara çok zaman ayırıyor. cümle kurmakta , kitap okumakta ve muhakeme etmekte zorlanıyorlar. Öğrencilik yıllarımda ben de çok parlak bir öğrenci değildim ama boş zamanlarımda dünya klasiklerini okudum. Bu noktada aklıma şu soru takılıyor:
"benim çocukluğumda tablet icat edilmiş olsaydı yine kitaplarla dost olur muydum?"
-bu soruya yanıt veremem ama ilk gençlik yıllarında "atari" dediğin o koca makinelere sen de fazla zaman ayırıyordun.
-o günler çok geride kaldı ve sen bana özlemle aradığım hatıralarımı yeniden yaşama şansı veriyorsun. Bu nedenle sana minnettarım. En önemlisi iki yıl önce salgında kaybettiğim annemi yeniden görme şansım olacak. Onu göreceğim değil mi?
-elbette göreceksin, gün ağarırken annen erkenden uyanıp sobanın küllerini boşaltacak senin için kahvaltı hazırlayacak ve sen her sabah olduğu gibi kül dolu soğuk teneke kutuyu sokağın başındaki çöp kutusuna boşaltıp hızla eve döneceksin.
1982 yılındaki o dar sokaklarda komşu çocukları ile top peşinde koşacaksın.
-Polisiye romanları çok seviyorum, iyilik meleğim. Bununla birlikte polisiye yazmak ayrı bir yetenek gerektiriyor. Deneme yada roman yazarken kendimi özgür hissediyorum. Çocuk romanı konusunda ise dikkatli olmak gerek haklısın.
"Küçük Prens" güzel bir çocuk kitabı ama ATATÜRK'ü
Bir diktatör olarak nitelediği için sevmiyorum.
Sence kitabımın ilk cümlesi ne olmalı?
İlk cümle okuyucu için çok önemlidir.
Küçük Prens bir soru cümlesi ile başlıyor:"benim için bir koyun çizer misiniz?"
Tom Sawyer ise iyi kalpli teyzenin öksüz ve yetim olan yaramaz Tom'a seslenmesi ile başlıyor.
İlk satır bir kahramanın konuşması mı olmalı yoksa bir tasvir mi olmalı?
"gazap üzümleri" isimli kitabın uzun bir tasvirle başladığını hatırlıyorum. Son sayfasında beni çok üzen Şeker Portakalı isimli çocuk kitabının nasıl başladığını ise şu an hatırlayamadım. İlk olarak "Zeze " gibi bir çocuk kahraman yaratmalıyım.
-bu kitabın çocuk kahramanı sen olacaksın. Kısa pantolon ve yaralı dizkapaklarınla evinizin yanındaki yıkılmış köşkün bahçesindeki ağacın gölgesinde bilye oynayan küçük çocuk bu romanın kahramanı olacak.
Zeze sensin Necip!
-çok güzel, romanın kahramanını belirledik ancak iş sadece kahramanı belirlemekle bitmiyor. Çocuk romanında mutlaka macera olmalı.
Afacan beşler okumadın mı?
Tom ve arkadaşı Huck azılı suçluların yakalanmasına yardımcı olur ayrıca Tom ve sınıf arkadaşı Becky okul gezisinde sınıftan ayrılıp kaybolur ve bir mağaraya sığınır.
Macera konusunda en iyi kitabın Afacan beşler olduğunu düşünüyorum. İki kız iki erkek çocuk ve bir kahraman köpek (Tim) bir ekip çalışması ile kötü adamların yakalanmasında güvenlik güçlerine yardımcı olur.
-bizim romanımızda kötü adam yok. Klasik çocuk kitaplarından farklı olacak. Okuluna öğrenci olarak geri döndüğün zaman macera başlayacak. Çocukluğunda sevdiğin bir hayvan dostun var mıydı?
-çocukluğumda sokakta gördüğüm her kedinin üşüdüğünü düşünürdüm. Sokakta bazı çocukların kedilere ve köpeklere taş attıklarına şahit olmuştum.1982 yılında evinde kedi yada köpek besleyen kaç tane aile vardı ki? Günümüzde apartman dairesinde kedi beslemek çok revaçta ne yazık ki obez kedileri yazılı ya da görsel medyada izliyorum. Çocukluğumda hatırladığım tek hayvan dostum beyaz bir tavşan yavrusuydu, eflatun renkli gözleri sürekli hareket halinde olan burnu ile evimizin neşesi olmuştu.
Annem tavşanı bir arkadaşından ödünç almıştı, kısa bir süre misafirimiz olan bu tatlı tüy yumağından ayrılmak zor olmuştu. Macera konusunda sana katılmıyorum. Bir romanda mutlaka aksiyon olmalıdır. Çocukluğumda yazmaya değer bir olay oldu mu diye düşünüyorum şu an.
-iyi bir kitapta mutlaka aksiyon olmalı mı?
Sofie'nin Dünyası isimli kitapta aksiyon var mıydı?
-hayır , yoktu. Kitap çok sürükleyiciydi sevgili meleğim.
-ergenlik çağındaki Sofie Amudsen gizemli bir mektup alır ve öykü başlar. Felsefe tarihini okuyucuyu sıkmadan anlatan gizemli mektuplarla merak uyandıran bir kitap.
Bizim kitabımızda amacımız çocuklarımıza bilimi sevdirmek olacak, sen benim tarafımdan gönderilen gizemli mesajlar alacaksın ve ergenlik çağındaki tükenmeyen enerjin ile sana verilen ikinci şansı kullanarak bilimin perdesini aralayacaksın.
Bugün 15 eylül 1982, okulun ilk günü. Annemin elini sıkı tutuyorum üzerimde siyah önlüğüm var. Okul evimizden sadece yüz metre uzakta, plastik çubuklarım ve renkli abaküsüm geçen hafta alındı.
İlk ders defterimize dik doğrular ; ikinci ders eğik doğrular çiziyoruz. Öğretmenimiz bize gitarı ile şarkılar
Söyledi. Annesinden ayrılmak istemeyenler göz yaşlarına boğuldu. Yıllar sonra tekrar tebeşir tozu yuttum, kara tahtaya doğru parçaları çizdim. Sınıfın duvarlarında mevsimler köşesi, Atatürk köşesi ve tarih şeridi ile büyük bir Türkiye haritası var.
Ayşe'yi tekrar görmek çok güzellik sırada onunla beraber oturuyoruz.
Plastik çubuklarımızdan geometrik şekiller yaptık, plastik kuru fasulyelerimizle saymayı öğrendik, arka sırada Figen ve Meliha oturuyor.
Beslenme saatinde haşlanmış yumurta, peynir ve zeytin ile minik bir kahvaltı yaptım.
Ve hiç unutmadığım o an geldi. Öğretmenim bana kitap hediye etti, bu bir dejavu. İlk pişmanlığımı okullar arası bilgi yarışmasında yaşamıştım. Cumhuriyet ilkokulu ekibinin lideri seçildim. Gerçek hayatımda aynı cevabı iki soruya vererek hata yapmıştım. İlk soruda cevap doğruydu ancak ikinci sorunun cevabı belgesiz sıfat değil belgesiz zamir olacaktı ve benim hatam yüzünden okulumuz elenecekti,ama bir dakika!
İyilik meleğim bana bir fırsat tanıdı artık hata yapmak yok! Beklediğim an gelmişti, büyük salonda rakip okulun ekibi tam karşımızdaydı ve puan durumu eşitti. Türkçe sorusu jüri tarafından okundu. Cevabı elimdeki beyaz kartona yazmalıydım, ekibime dönüp" Arkadaşlar
Aynı cevabı iki kez yazamayız bu nedenle sorunun cevabı belgesiz zamir olacak " dedim ve o an zamanda bir kırılma oldu. Biz kazandık. Bu yarışma bana kaybetmeyi öğretmişti eve kadar ağlamıştım. Babam asık suratla nasıl bu kadar dikkatsiz olduğumu sormuştu, oysa bu anılar iyilik meleğim sayesinde yok olmuştu. Finallerde ise yaptığım hatayı hiç unutmamıştım. Bir düzlemde sonsuz tane doğru vardır ve bu nedenle düzlemin iki değil sonsuz tane alt uzayı vardır. Öğretmenlerim bu yaşta nasıl derin geometri bilgisine sahip olduğumu düşünerek şaşırıyor.
"nokta" boyutu olmayan bir geometrik şekildir diyorum, sonsuz tane nokta bir araya gelerek bir doğru ;sonsuz tane doğru bir araya gelerek bir düzlem oluşturur. Düzlem iki boyutludur: uzunluk ve genişlik.
Yaşadığımız uzay ise üç boyutludur. Düzlemde olmayan boyut yüksekliktir. Benim ve sıra arkadaşım Ayşe'nin yerden yüksekliği ölçülebilir.
Okul müdürü beni tebrik ederken babam benimle gurur duyduğunu söylüyor. Unuttuğum bir nokta var bizi biz yapan hatalarımızdır, oysa benim hata yapma şansım yok. İyilik meleğim gerçekten bana iyilik mi yaptı acaba?
İnsanlar hata yaparak olgunlaşır ve doğruya ulaşır. İlk bakışta bu yetenek büyük bir lütuf gibi geldi. Sokağımızın virane konağının bahçesinde futbol oynuyoruz, birazdan gerçek hayatımda Mehmet ile kavga edeceğimi ve ben onunla konuşmaya çalışırken burnumu kıracağını biliyorum. Beklediğim an geldi, Mehmet topu fırlatıp bana doğru koşarak geldi ama ilk darbeyi ben vurdum, zavallı çocuğun dudağı kanamaya başladı. Kendimi hile yapan bir oyuncu gibi hissettim. Mehmet ağlayarak eve gitti. Kuzenim yaptığım hareketin çok yanlış olduğunu bunun sadece bir oyun olduğunu söyledi. Bu oyunu gereğinden fazla ciddiye aldığımı ve gereksiz yere kalp kırdığımı belirtip evine gitti. Bu sözü hiç unutmamıştım. Gerçek hayatımda dudaklarının kanaması gereken kişi bendim. Mehmet'in bana vuracağını beklemiyordum ve ben onun karşısında
Saf saf beklerken yumruğunu birden burnumda hissetmiştim, olması gereken buydu!
Annem ve babam tarafından sürekli takdir edilmek
Beni yormaya başladı. Bu alternatif zamanda ders çalışmaya gerek yok bir dikdörtgenin alanının kısa kenar ile uzun kenarın çarpımına eşit olduğunu zaten biliyorum. İngilizce ve Almanca konuşabiliyorum. Yaşıtlarım ise yeni kelimeleri öğrenmek için defalarca yazmak zorunda kalıyor. Ayşe ise hayatından memnun. Okul birincisinin sıra arkadaşı olduğu için çok şanslı olduğunu düşünüyor ama bu mutluluk kısa sürecek. İkinci sınıfta Ayşe okulumuzdan ayrılacak. Babasının memur olması nedeni ile taşınacaklar. Ona gerçeği anlatsam deli olduğumu düşünecektir.
"Ayşe ben aslında elli yaşında amatör bir yazarım. Lise yıllarımda bir türlü öğrenemediğim organik kimya dersini otuz yaşında sıcak yaz günlerinde öğrenci gibi ders çalışarak öğrendim. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum."
Hakkımda ne düşünür acaba? Onun beyaz tokalarını çok seviyorum. Okulun avlusunda onunla "elim sende" ya da saklambaç oynamak ne kadar güzel! Çocuk olmayı çok özlemişim!
Her şey yolunda , hayatımda başarısızlığa yer yok . Ayşe yanımdan ayrılmıyor ama ben mutlu değilim. Beni rahatsız eden nedir bilmiyorum. Kendimi kopya çeken bir öğrenci gibi hissediyorum. Sınıf arkadaşlarıma haksızlık yaptığımı düşünmeye başladım. Onlar minik beyinleri ile ilk kez duydukları geometrik terimleri pekiştirmeye çalışırken ben tecrübem sayesinde hiç zorlanmıyorum.
-senin iyilik meleği olduğunu sanıyordum.
-ben sana iyilik ettim, sayemde yirmi yaşında genç bir profesör olacaksın uluslar arası dergilerde senin ismin yazacak ve farklı ülkelerde seminerlere katılacaksın.
-sadece bir ay sürem olduğunu söylemiştin. Başarısız olduğum üniversite giriş sınavında yapamadığım soruları kolaylıkla çözüp yeni mesleğimle yeni bir hayata başlayacaktım!
-hesaplarda bir değişiklik oldu, Necip.
-benim yüzümden çocuğun dudağı kanadı, kendimi suçlu hissediyorum.
-sen vurmasaydın o sana vuracaktı, bu nedenle kendini suçlu hissetmene gerek yok, sen kendini savundun.
-ona şiddet uyguladım yaptığım yanlıştı bir çocuk arkadaşına vurmamalı onun kendisine vuracağından emin olsa bile!
-yani birisi sana vurunca sen öbür yanağını gösterip buraya da vur mu diyeceksin? Tanrıdan dilekte bulunduğun zaman dikkatli ol, Necip kimi dilekler onun tarafından kabul edilir. Gerçek yaşamında üniversiteyi bitirdikten sonra yaz sıcaklarında ders çalışıp öğretim görevlisi olmak için jürinin karşısında başarısız oldun ve salondan ayrılırken bunu hak etmediğini düşündün. Tanrı seni duydu ve dilediğin gerçekleşti, daha ne istiyorsun?
-bu gerçek dünya değil iyilik meleği, sanal dünyada yaşıyorum. Bak sana gauss'un öykünü anlatayım. Gauss on yaşındayken matematik öğretmeni o gün ders anlatmak istemez ancak öğrencilerin meşgul olması gerekmektedir. Bu amaçla herkesin birden yüze kadar olan sayıların toplamını bulmasını ister. Gauss ilk sayı olan bir ile son sayı olan yüzü ,toplar ve defterinin köşesine yüz bir yazar. İkinci sayı olan iki ile sondan bir önceki sayı olan doksan dokuz sayısını toplar ve yüz bir bulur. Bu şekilde tam elli tane yüz bir olduğunu anlayıp çarpma yapınca cevabı 5050 bulur. Cevabı bulması
Birkaç dakikasını almıştır. İki ders boyunca öğretmen masasında gazetesini okuyacağını hayal eden öğretmen cevabın doğru olduğunu anlayınca şok olur ve karşısındaki çocuğun bir dahi olduğunu anlar. O doğuştan dahi olduğu için bunu başardı. Ben üstün zekalı değilim bu insanları kandırmaktır. Genç yaşta makale yazıyor olmam tecrübem sayesinde gerçekleşiyor , hiçbir zaman Newton ya da Gauss olamam!
-Gauss konusun