açılışını şu cümleyle yapar: ''Nihayet başım boş ve içim sınırsız bir sıkıntı içinde, deniz altın bir ışıkla dümdüzken kurt hülyasına daldım.'' Hikâyesinin ilerleyen kısımlarında rüyasındaki kurdu tasvir ettiğini gözlemleriz. Bu tasvir, hikâyenin içinde önemli bir yer eden, temaya götüren önemli bir tasvirdir:
''Yaralı, kocaman bir bozkurt arka ayakları üstünde oturuyor; korkunç, uzun başı ateşli gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Omzundan boz tüyleri üzerine akan kanlar, garip, soluk lekelerle sarı ayın sarı ışığında dalgalanıyordu. (…) , gözleri o kadar derin, o kadar ateşliydi ki, vücudu o kadar bütün kurtların babası gibi büyük ve korkunçtu ki, öyle oturup bakarken bile kendi kendime onun ağzından midesine gireceğim, bir lokma olacağım sanıyordum. Fakat bu kocaman ve korkunç kurdun gözleri, çenesi üstünden akan kanları, onun büyük, pek büyük bir savaştan çıktığını gösteriyordu. Bakarken içimde, gerçekten, o kurdun içine girip çıkmış gibi tuhaf ve tanıdık bir duygunun izleri uyandı. O izler neydi bilemiyorum.''
Anlatıcı kahraman, kurdu gördükten sonra anlamlandırma sürecine girer. Gördüğü kurtta, tanıdık izler bulur fakat kendisi de bunları bilemeyecek durumdadır. O cümleden sonra bilemediği tanıdık duygu, zihninde yavaşça canlanmaya başlar gibidir: ''Fakat yüzlerce sorunun dolambaçlı, unutulmuş efsanelerine doğru uzanıp gidiyordu.''
Halide Edip'in dolambaçlı, unutulmuş efsane dediği şey, eski Türklerin dönemlerine uzanan efsanelerdir. Bu dönemlerdeki destanlar, destanlara ve efsanelere konu olan kahramanların o zamanlarda gösterdiği kahramanlıklar, kazandığı zaferler de buna eklenebilir. Kurt, anlatıcı kahramanda böyle bir etki bırakmış ve kendini böyle anlamlandırmıştır. Anlamlandırma süreci tamamlandıktan sonra özdeşleşme başlayacaktır: ''O izlerin sonundaki sırlı yola vücudumla beraber ulaşmıştım; kocaman, yaralı ve ateşli bozkurdu anlamış, tıpatıp onunla bir olmuştum.''
Hikâyenin ilerleyen kısımlarında kurt soyunun felaket masalı dinlediğini ve sonunda da hayvanlar arasından kurtların feda edilmesiyle kurtların dağa çıkışı da mücadele eylemini başlatır: ''Herkes, tuzak, tırnak, pençe ve her şeyle kurt soyuna saldırdı. Bu eşi görülmemiş bozgun ve yıkım karşısında inlerinden, cengelin av ve tuzak yerlerinden yaralı, bahtsız boşanan kurtlar, soyun öç andını ulumak için dağlara çıktı.''
Eserden yapılan alıntılardan hareketle Halide Edip'in kurt motifi hakkına şunları söylemek mümkün olacaktır: Hikâyedeki kurt motifi, yaralıdır çünkü bir savaştan çıkmıştır. Halide Edip, yaralı kurtla vatanın içinde bulunduğu durumu özdeşleştirmiştir. Yazar, yaşadığı devirden soyutlanamaz ve ayrı düşünülemez. Adıvar da, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı dönemlerine şahitlik etmiş, bu dönemlerin nabzını tutmuş bir sanatçıdır. Kurt soyunun felaket masalı okuması, Türk milletinin felaket masalı okuması olarak düşünülebilir. Kurtların öç andını okuması ile de Türklerin kendilerine bu felaketi reva görenlere karşı mücadele etmesi de birlikte düşünülmesi gereken bir başka maddedir. Sanatçının kurt motifini kullanması, hele ki bu kurdu yaralı olarak tasavvur etmesi, okuyucularına vermek istediğini dile getirir gibidir.
2 bölüm
Merhaba xi
Merhaba jie
Özledim seni..
Beni görüntülü ara konuşalım
Kitabın nasıl gidiyor?
Son sayfaları gönder.
Genel simetri kırılması fikriyle başlayalım, bu fikrin, normalleştirile bilirliğin daha büyük bir simetriden yararlandığı ve daha sonra doğrudan gözlemlenende sergilendiği, yeniden normalleştirilebilir Kuantum alan teorileri üretme gücünü hatırlattı. Davranış tam bir Simetri gibidir ve gözlemlenen şey, Dinamik teorinin tam simetrisini paylaşmayan bir vakum durumunun sistem seçimine atfedilmesi, özellikle bu, parçacık fiziğinin temel bir bileşen modelini oluşturdu, ayrıca farklı olası vakumu içeren bu tür bir fikir, aynı zamanda şişmenin temel bir bileşenidir ve bunlar Kendiliğinden simetri kırılması ve sahte boşluk kavramları da daha birleşik şemalar arayışında iki nedenden dolayı yaygın olarak çağrılmaktadır.
Bu konularla ilgilenmekten ders çalışmaya zaman kalıyor mu?
Sadece bu konularla ilgilenmiyorum ilgini çekecek başka konularımı da var Bunlardan biri büyük göç
sana anlatmaya Tam olarak nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında yapacağız ikimiz birlikte...
yüzlerini ve kelimelerin eski gülüşlere ve acılarıma yeniden kavuşamayacaklara kadar uzun bir zaman geçti olayların üzerinden ama yine de yüreğinde taşıyacaklarımı anlatmayı denemeliyim pişmanlıklar ve zor sorular gizemli olana Tıpkı bıçakla bir karnı yarılmış gibi açmanın ve hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilsem bile
Eğer anlatacaklarımdan hangi mucizevi yöntemle öğrendiğini sorsalardı Tek kelimeyle sadece biliyorum cevabını verirdim biliyorum çünkü olup bitenler bana güneşin doğup batması kadar tanıdıklar pek çok gölge geçireceğin gözlerinden Özellikle de bir tanesi daima saflarda olacak
bir adamın gövdesi senin dünyaya gelmeden önceki geçmiş hayatında yaşadığım Çok uzaklardan Bir ülkenin güneydoğusundaki bir kasabasında olan bir cinayetin
sadece sorulan bir adam hayatında Türkiye adında bir ülke duydun mu?
ilk aşamada bana inanmayacağını biliyorum ama benim bir yeteneğim var sana baktığım zaman o güzel gözlerinin içine baktığın zaman geçmiş yaşantılarında nerede ve nasıl yaşadığını ve hayatının nasıl sorumluluk başka bir Ruha geçerek başka bir bedene geçerek demediğim aslında başka bir bedene geçerek aynı ruhun defalarca yeryüzüne geldiğine göre bilen bir insan ve sen güzel bayan Bir önceki hayatımda Türkiye'den inen Bir ülkenin güneydoğusunda o sıralarda Fransız işgale altında olan Gaziantep ilinin Nizip ilçesinde arkadaşınla birlikte o temiz suyun kenarında yemyeşil Çimenlerin ortasında piknik yaparken size şeker verip tarihi kiliseyi gezdirmekle kandıran bir adam tarafından o tarihi kiliseye götürüvererek o kilisenin yıkılmış duvarındaki delikten içeri girereke taciz ve tecavüz eden sonra öldüren adam
ismin Ayşe idi.
cinayete uğradınız.
işte sana anlatacağım hikaye .
oku.
seni kendime nasıl inandırabilirim bilmiyorum ama seni o yıllara götürebilirim 1921 yılında işgal altındaki Gaziantep ilinde ibin 317 insan iç Kalede baş kaldırdığı için Fransız askerleri tarafından hiçbir sorgu olmaksızın öldürülmüştü bu yıl da Gaziantep'te Savcı olarak çalışan Ayhan adındaki bir adam başrol olacak
bu yıllarda kendi aramızda konuşurken baş harfinin altını iç çekiçlerimizin yanı sıra yüz ifadelerimizle çizdiğimiz dava sırasında 50 yaşında ve 1 yıl öncesinde emekliye ayrılmış önemli bir adamdı görkemli olduğu kadar mesafeli ve soğuk tavrıyla adeta bir Kartal'ı andırıyordu az konuşurdu ve bir o kadar da etkileyici konuşurdu Herkes ona saygı duyardı aslında Tüccar bir aileden geliyordu o yıllarda Nizip ilçesinde zeytin ve k çok fazla ekildiğinden ya Sanayi gelişmişti Ve bu sabun yeşil ve katı bir sabundu
Bugünlerde tekrar saç dökülmesine iyi geldiği iddia edilen ve internet pazarlarında satılmaya çalışılan Yeşil sabun.
bay Ayhan'ın sabitmiş gibi duran gözleri kalın dudakları geniş bir anda kırlaşmış saçları vardı.
ülkemizden ötede bu küçük kasabada olan olaylar hakkında benim nasıl bilgim olduğunu merak ediyorsun bunu sana ileriki konuşmalarımızda açıklayabilirim Aslında bunu açıklamam ne kadar doğru olur kesin bir karara varmış değilim
Özellikle kışın Nizip ilçesinin sokaklarını harabeye çeviren aynı zamanda Gaziantep ilinin taş evlerine toplarla saldırıp yıkıntılar haline dönüştüren Fransızlar..
O yıllarda kamyonlar ve arabaları ve pis kokulu Dumanlar ve pek uzakta sayılmayan sınır cephesinden gelen saklanmış bir ülke gibiydi
kişiler ve mekanlara göre Savcı farklı şekilde hitap edilirdi t ülkesindeki hapishanede bulunan tutukluların çoğu ona Zalim demişlerdi Hatta hücrelerden birinde Çınar ağacından yapılmış bir kapının üstünde bıçakla kazılmış bir resmini bile görmüştüm Ben de senin gibi o yıllarda küçük bir çocuktum
yani Nizip ilçesinin merkezinde olan ki o zaman Merkez denilen yer çok küçük bir bölgeydi o küçük caminin önündeki çınar ağacına asılmış olan bir suçlu adamı asılma sürecine tanıklık ederiz demiştik
Cellat suçlunun ayaklarının altındaki Kalın kütüğü tekme ile devirdikten sonra titreyen Hayatlar hala gözlerimin önünden gitmiyor bir cehennemin evinde izlerken savcılar önce kararı e bir daha okudu ona basitçe Savcı Bey diye hitap ederlerken
Bu sırada erkekler feslerine çıkarır mütevazi kadınlar çarşaflarını gözlerine kadar Örter de diğerleri Yani onun dünyasına ait olan kadınlar damlarda su içen kuşların yaptıkları gibi başlarını hafifçe önüne eğerdi Ayhan bunlardan etkilenmez Ender olarak karşılık verir ve o sırada sizin dudaklarınızı kıpırdatıp kıpırdatma da en azından emin olmak için iyice parlatılmış gözlüğü üst üste takmanızı ç affedebilirdi çoğunluğun sandığı gibi onunla davranış şekli bir küçümser ine işaret edildi
Belki de buradan ilgisizlikten vereyim tüm bunlara rağmen onu az çok anlayabilmiş tek bir kişi vardı bu kişi başsavcıya gözünün altına takmıştım Belki de davanın meydana gelmesindeki tek neden sayılabilirdi ama bu kız olanlara asla öğrenemedi yılın başında Savcı demek büyük insan demek ki Çünkü Gözü Kara i delikanlı gibi ..
O yıllarda isyancılara yardım etti diye söylenen 14 çocuk Fransız askerleri tarafından Değirmen Başında elleri arkadan bağlanarak kurşuna dizilmişti ve ünlü bir türkünün dizeleri o yıllarda yazılmıştı
Değirmen Başında Vurdular Beni
anamdan babamdan koydular beni
vurma zalim vurma
nar tanesiyim
anamın babamın oğlu bir tanesiyim
bu ünlü türkü ileriki yıllarda Kürt Olan adı Ahmet Kaya olan Bir Türk vatandaşı tarafından okundu ve bu şarkıcının ya da türkücünün kasetleri milyonlarca satılmıştı
Fransızlar o çocukları isyancılara yardım ettikleri için kurşuna dizmişti onların isyancılar olarak tanımladığı insanlar sadece memleketlerine savunan özgürlük savaşçılarıydı . 1921 yılının nisan ayının ilk Pazartesi günü Nizip ilçesinde bulunmuştunuz daha doğrusu cesedin bulunmuştu Ayşe nisan ayı olmasına rağmen yine de hava soğuktu toprak ayaklarımızın altında çatlıyor çıkardığı ses hepimizin hoşuna gidiyordu Ayşe'nin gövdesinin Üstüne oturmuş olan battaniyeyi ve hemen anasını anımsıyorum Çünkü bir insan yağmur yağıyordu Bir de başında bekleyen iki dilekçeyi diğer cesediyse arkadaşına aitti Birkaç adım ötede iri kıyım bir çocuk olan Burhan'ın pırasa kadar tutarıyla gitmekle kalmak arasında kararsız ne yapacağını bilmeyen bir halde sesini çekiştirip durmasını görüyordum cesetlerden korkuyordum ama bir yandan da merakına yenik düşmüşüm 10 yaşında olan cesetler yağmur suları ile ıslanmış olsa da fazla ağır değildi bay Ayhan kızın üzerindeki battaniye bir köşesini kaldırmış ardından ellerini birbirine sürtmüştü ve orada senin güzel gözün belirdi Ayşe daha doğrusu senin 21 yılında yeryüzünde olan güzel yüzün hepimiz o anda büyülenmiştik ve iri gözlerinin sonsuza kadar kapanmıştı beyaz göz kapaklarında bir prenses gibiydin. Uzun dalgalı siyah ve gür Saçların Dere kenarındaki çamurlu otlara karışmıştı Bahar ayında olmamıza rağmen hava öyle soğuktu ki nefesimizi de dışarı verdiğimiz zaman insanlar sigara içtiğimizi düşünebilirdi kanımızın ayaklarımıza ulaşması için olduğumuz yerde zıplıyorduk gökyüzünde Kuşlar halkalar çiziyordu yollarını kaybetmiş gibi yediler belki de ülkemize dönen meleklerdir onlar gittikçe aydınlanan gökyüzü sis paltosuna bürünmekteydi Fransızların Tok sesleri bile donmuş gibiydi hiçbir şey duymuyorduk Belki de Barış ilan edip kendi ülkelerine dönmeye karar vermişlerdir dedi Keşke Burhan Hadi be sen de dedi Oktay bir yandan da korku dolu bakışlarla yerdeki cesetlere bakıyordu Burhan bu iki kıza tecavüz etmişler dedi tecavüz ne demek dedi Oktay yani kirletmişler oğlum anlasana her şeyi sana Ben mi öğreteceğim dedi Gaziantep'ten yüksek yüksek kademeden bir takım adamların gelmesini beklemiştik sonunda insanı olmadık saatlerde yatağından kaldıran ve çoğu zamanda bir köpeğim bile dışarıya bağlanmayacağı kadar soğuk havalara denk düşen uğursuz günlere özgü yüz ifadesiyle başkan gelmişti yüksek kademeli adam asla adını öğrenemediğim ancak yüzünün sol tarafını yiyip bitiren amansız bir egzama ve çocukluğunda Fareler tarafından yenilen yarım kulaklı katibi ile gelmişti yanlarında asla devriye gezmeleri gerektiğini düşünmeyen 3 rütbeli bir Jandarma eğri ve bir Ordu mensubu vardı Ordu'dan olan adamın orada ne işi olduğunu pek anlamamıştım Ama zaten adam fazla da beklememişti belki de Gaziantep'in Nizip ilçesi o zaman Jandarma bölgesine aitti öylesine bir göz attıktan sonra onu hemen kahveye götürmüşlerdi Çarşı Camisi'nin yanındaki köy kahvesine O kasıntı adam hayatında hiç çünkü görmemişti ya da belki de ancak cephanelikte o da şüpheliydi Oysa niyete geçmemizin Özgürlük Savaşçısı A5 Efendi Antep'te dostları ile birlikte Fransızlara mermileri yokken süngülerle saldırıyorlardı jilet gibi ütülü adeta Cumhuriyet Mahallesi'ndeki dükkanındaki mankenlerin üstüne göre biçilmiş üniformasından anlaşılıyordu bu savaşa büyük ihtimalle dökümden güzel bir fırının dibinde Kadifeden büyük bir koltuğa gömülmüş bir şekilde yapıyor olmalıydı Belki de sonuna kadar padişahçı olanlardı padişahımız Efendimiz istikbalinin Batı devletlerine sığınmakta olduğunu görüyordu Yunan kazanırsa daha özgür olacaktı herhalde daha sonra akşam çökünce bu savaşı kristal avize verelim ve o da erkek tarafının arasında balo kıyafetleri içindeki kızları elinde bir kampanya yaşayarak da anlatıyor olacaktı yüksek kademeli adam kafasında püsküllü fesi ve karnı gözü tok edalarıyla tam bir vurdumduymazdı Belki de her gün ceset görmeye alışık olduğundan bu onun için sıradan bir gündü püsküllü fesi onun kulaklarını ve burnuna belki renk katıyordu Ama onun sevimlileştirmiyordu battaniyeyi kaldırıp güzel kızları uzun uzun baktı diğerleri Ondan bir kelime biri çekiş beklemişlerdi küçük ucu da mevzua ait olan bir taş ya da bir parça odunmuş gibi duygusuzca Tıpkı iki adım ötesinde akan Nizip çayı kadar donuk bir şekilde bakmıştı ona Zavallı kızcağız sadece 10 yaşındaydı İnanabiliyor musunuz daha dün masa örtünüzü şerefsizi ekmek getiriyordu diyormuş gibi kulağına bu kızı tanıyorum demişti birdenbire topuklarını birbirine vurup hazır ola geçmiş ve kendisi ile muhatap olana dek Neyse ben vazifemi yapayım dedim Bu olaydan sonra yüksek kademeli adam bizim için sadece yüksek kademeli bir adamdı yerini biliyorduk onu hiç sevmesek de ona saygı duyuyorduk ama o Pazartesi günü Küçük kızım sorarsa Tamam onu keserek karşısında özellikle kırıcı veya alaycı ses tonuyla ağzından çıkanlar herkesin ona Sırtına çevirmesine ve ondan nefret etmesine neden olmuştu katil kızları size kiliseyi göstereceğim diye kandırıp kiliseye soktuktan sonra orada bulduğu büyük taşlardan biriyle kafalarını ezerek öldürmüştü daha sonra cesetlerine tecavüz etmiş sonra tekrar tesettürleri sürüyerek aldığı yere geri bırakmıştı.
Ne de olsa her katil cinayet mekanına geri döner Pekala diyerek sanki oyuna ya da av partisine katılacakmış gibi şakayarak sözü yeniden aldı Sonra karnı acıktı hemen çalışacağım işinin karşısındaki kebapçıya gideceğini söyledi eşini bir an evvel götürmüyor muydu Güzel kızın bedeninin yanı başında Yaşanan bu durum herkesin azarlanmasına neden olmuştu
Dakikalar geçmişte hava hala soğuktu ortalıkta gezinen tavuklar Nihayet ortadan kaybolmuştu battaniyenin bir ucu akan suya değiyor akıntı onu oynatıyor ve tersini çeviriyordu o yıllardan Nizip çayı o kadar temizdi ki bazı insanlar balık tutardı adeta ritim tutan ve arada suya dalıp yeniden çıkan biriyle andırıyordu ama yüksek kademeli adam bunları Fark etmiyordu şişko Burhan'ın anlattığı hikayeyi tek bir satırını bile atlamadan dinlemekle meşguldü yumurtalarını da unutmuştu diğerinin o zamanlar kafası Bulanık değildi daha Sonraları bunlardan bir roman yapacak her köy kahvesine gidişte tüm mekan sahipleri tarafından sarhoş edilmek uğruna adeta bir hikaye yazacaktı gece yarısına doğru zil zurna hareketinden melodiler sağda solda içeceği tüm rakı kadehleri ile birlikte pantolonunu yaşayacaktı her günün sonunda Üstü başı bir kuzu yavrusu kadar pisliğe bakmış kalabalığın karşısında şarabın etkisiyle daha da etkileyici ve dramatikleşecek her kol hareketleri yapmakla yetinecekti yüksek kademeli adam koca kaçığın ile tabureden kalktı karşımıza ilk defa çıktığında ilgimize çekmiş deve Deresi ve avanaz'dan 3 Ayaklı bir tabelayı da bu suç mahalinde Onu defalarca açıp yeniden katlar üstünde bir modelin yanı başındaki ressam gibi düşüncelere de var ya da genellikle Her seferde olduğu gibi Şam babası misali oturup etrafında olup bitenle dalgasını geçerdi adam sonunda sipariş ettiği yumurtalar geldiğinde onları yemeye başladı keşke'yi dinlemişti dumanı üstünde yumurtalar Ben beyaz bir bez içerisinde parmağı ile pantolonundaki yırtığı kapatan Jandarma tarafından ulaştırılmıştı bıyığı artık sarı ve gri renkteydi kabukları ayaklarının dibindeydi patiskadan mendiliyle dudaklarını silerken bir yandan topraklarıyla onları eziyordu kan sesleri duysanız ilk kez kullanırım kemiklerinin kırıldığını sanıyordum büyük ihtimalle senegalden getirilmiş ve Fransız ordusuna hizmet için kayıt olunmuş iki tane zenci askerde ayakta durmaktan yorulmuş cesetlerin yanıbaşına oturmuşlardı kabuk kalıntıları ufacık Mahmutlar gibi kardeşim botuna yakışmıştı Halbuki yan tarafında sadece birkaç adım ötede cesetler hala İslam'ı suyun Kefenin İçinde yatıyordu yumurtalar yer gece gitmemişti eminim ki sırf bu nedenle onları oldukça da lezzetli bulmuştu hikayesini tamamlamıştı Yargıç ve çok dünyalarının beraberinde anlatılanları da afiyetle yemiş yakasına çeki düzen vermiş ardından manzaraya dikkatlice bakıp incelemişti her zamanki gibi püsküllü fesi yerli yerindeydi Sabah ilk ışıkları ve ilk saatleriyle aydınlanmaya başlamıştı oradaki herkes tiyatro sahnesindeki figüranlar gibi ayakta dikiliyordu şişko Burhan'ın burnu akmış gözleri yaşlıydı yarım kulaklı bir eliyle çoktan notlar aldığı akıl defterini tutuyor bir eliyle de ara sıra beyaz lekelerden oluşan hasta yanağını kaşıyordu o yarım kulağına bakınca çok korkuyordum acaba Fareler kulağını yerken canı acımış mıydı ya da uykusunda mıydı uykudan büyük bir korkuyla uyanmıştır eminim yumurtacı Jandarma macun gibi olmuştu Başkan sıcağa kavuşacağını mutluluğuyla belediye binasına dönmüştü kötü kişinin yerine getirmişti gerisi artık onu ilgilendirmiyordu elleri arkasında olduğu yerde zıplayan yüksek kademeli adam havayı ciğerlerine çekiyordu Gaziantep'ten gelen Doktor bekleniyordu Ama yargıcın artık acelesi yoktu o anın Ve mekanın tadını çıkarıyordu ikisini de zaten dolu olan suç ve cinayet manzaralarıyla dolu zihninin en derinlerine katılmaya çalışıyordu Burası onun müzisiyle Ve eminim ki arada sırada onları hatırladıkça sokmaları aratmayacak derecede kaynıyordu hala ağacı arasındaki sınır oldukça incedir Doktor gelmişti yargıt ve işsiz birikti zorlaştırıyorlardı lise yıllarından beri tanışıyorlardı birbirleriyle Sen de benimle konuşurlardı ama altlarında öylesine tuhaflaşıyordu ki bu hitap şekli adeta Siz de bildiği gibi algılanırdı Çarşı merkezdeki kebapçıda ve pek çok başka mekanda beraber yemek yerlerde kümes hayvanları bolca servis edilirdi elle şiş kebap yuvarlama şuraya gideceğiz babadan ve borani'nin en sevdikleri yemekti birbirlerine çok iyi tanıdıkları ve aynı şeylerden hoşlandıkları için zamanla birbirine benzemişler aynı ten rengi bu oyun kısmında aynı zengin gıdığı aynı göbek aynı büyüklük kibirlilik kaldırımdaki çamurları temkinli ve acımağıyla bakan gözler
Doktor karşısında duran vücudu okuldaki bir kadavra gibi incelemiştim eldivenlerini ıslatmamaya Özen gösterdiği fark ediliyordu Halbuki o da kızları iyi tanıyordu ama parmaklarının ucunda artık ölü bir kız çocuğu değil sıradan bir kadavrulmuştu dudaklarını ellemiş göz kapaklarını kaldırmış Ayşe'nin boynunu yoklamıştı ve o anda orada bulunan herkes kazanır bir kolye gibi boynunu saran morlukları fark etmişti sonra boğulmuş diye beyan etmişti doktor acaba önce bu olmuş muydu yoksa önce taşla kafasına vurup beyin kanaması geçirmesine mi sebep olmuştu belki ikisini de bir arada yapmıştır bunu söylemek için toplanma mezunu olmak gerekmiyordu ama yine de o Buz gibi soğuk sabaha hele söz konusu küçük bir beden olunca bu sözcük hepimize tokat gibi çağırmıştı İhsan'ın kabartan gerçek bir cinayetle dizisi olmaktan pek hoşnut olan yargıç Pekala diyerek sözü yeniden aldı cinayetin bir çocuğa Hatta bir kız çocuğuna karşı işlenmiş olması bu taraf gibi gelmiş ti yumurta sarısını bulanmış ayaklarıyla yargıç bulunduğu yerden kapaklarının üzerinde türlü türlü Kaos vererek şöyle demişti Bu Kapıdan evden çıktı o anda herkes doğmuştu yırılmış otların ortada aniden Çıkmış Bir mucize gibi kapıya dönüp bakmıştık yüksek duvarların içinde bir deliğini kapatıp büyük bir bahçeye açan gelişti Bu kapı kilisenin kullanılmayan pasta kapısı çıplak dalları birbirine donanım ağaçların Ardında yüksek bir evin gölgesi seçiliyordu mimarisi ile karmaşık bir yapıydı kilisenin bahçesine Açılan Kapı dedi doktor Bir kilise demek diye cevap verdi Evet gelirse romalılardan kalma Ama şu anda kullanılmıyor Belki ileride Cami yaparız Tıpkı Ayasofya kilisesini yaptığımız gibi Pekala diye yeniden söz aldı birden gururlu bir şekilde geri senin bahçesine açılan küçük Kapının tam karşısına yerleştirdiği ve egzotik sandalyesine kıçını yerleştirmiş uzun süre Tıpkı çamaşır ipinin üstüne tünemiş bir kuş gibi soğukla oturmuştur o sırada jandarmalar ısınmak için ayaklarını yere vuruyorlardı süs kağıdı Kurumunu hissetmiyordu yarım kulaklı ise mor bir renge kesmeye başlamıştı.
Kilisenin önemsemeyecek bir şey olmadığını da söylemek gerekiyor Hali vakti yerinde olmayan mahallede Kerpiç Duvarlar ve arduvaz kiremitinden çatasıyla gelirse en inatçılara bile kendini kabul ettirebilirdi Kim bilir Romalılar zamanında bu küçük bahçede Ne mutlu günler geçirmişlerdir üzerlerinde beyaz çarşaftan elbiseleriyle ellerinde şarap kadehleriyle pazar sabahları buluşup Neşe ile birbirlerine Selam vermişlerdir Evet bizim bir kilisemiz var nice ülkesinin gezisi Tabii o yıllarda endişeden çok köy de denilebilir Üstelik o kadar da değil dünyadaki kıyım yıllarında hiç boş kalmayan bir sağlık ocağımız Bir de Kırtasiye ve erkekler için iki okulumuz Bir de kocaman sabun fabrikamız var Gece gündüz yaz kış gökyüzünü tırmalayan yuvarlak paçalarından Duman fışkırıyor 80'li yılların sonunda kurulmuş fabrikada ülkenin her yerinden insanlar çalışırdı neredeyse herkes tarlalarını ve Bağlarını onun uğruna terk etti ve sonra büyük Bağlar boyunca hızla yapılan bakımsız topraklarda öğretmenler verimli toprakların bazı köpekleri ne demeye verdiklerini yiyip bitirdi iyi temiz pek büyük sayılmaz Ama son yıllarda gelen Suriyeli mültecilerle nüfusu ikiye katmanda diyebiliriz vilayete göre yakından uzaktan bir benzerliği olduğu da söylenemez ama yine de insan burada kaybolabilir anlayacağınız kuradan hemen koruyu yaşamak isteyen herkes kendine manzaralı bir köşe bulabilir kadın niye okullara ciddi kitapların bulunduğu küçük kütüphanenizde var ve eski belediye başkanının fabrikası fabrikanın patronunun ne Adı ne yüzü vardı onu Aslında grup demek daha doğru olurdu ülkemizde Sol görüşlü bir partinin Belediye Başkanı olması büyük bir sürprizdi biraz daha akıllı geçinenlere göre ise bu ortaklıktı Eskiden Hekim yeri olan göçü karaasilleri şimdi lojmanlar kurulmuştu Seyit'in ağaçları kesilmiş yerlerini betona hemen yapılar olmuştu birbirinden aynı virüsünü Küçük Sokak yapılmıştı ve burada düşmanlarını hazırlayüzünde taşköprü'den üstümde tren gayeleri kızgın güneşin altında büyük bir hırsızınarak ısıyı etrafa yansıtıyordu ve Ben çocukken Bu tren gaylarını takip ederek Gayette ulaşmayı Hayal ederdim Çok az bir para ya pek çok imkan sağlayan bu lojman evleri bu kadarını da Hiç beklemiyor ve çanta kötülerin ortasına açtıkları deliye değildi klozete yaşamayı komik bulan işçilere kiraya verilmişti Tabii o yıllarda klozetin ne olduğunu insanlar bilmezdi hala direnen tek tek arazi sahipleri ise tepki olarak birisinin çevresinde toplanmıştı Bunlar eski sürüm sabun üretmeye devam ediyorlardı o yıllardan kalma fabrikaları artık sit alanı idare edilmiş Üstelik çökme tehlikesi olduğu için etrafları tellerle çevrilmişti eski duvarları alçak pencereleri tozlu bu kilitlerim ve fabrikalarının aralanmış kapılarından yoğun bir koku delirdi delik duvarlardan içeriye bakınca farelerinin gezindiğini görebilirdiniz tüm bunların yanı sıra bize 2 adet asfalt yol bile hediye edilmişti biri büyük diğeri küçülttü büyük olan üzerinde tren raylarının olduğu taş köprünün altından geçerdi ve küçük Çarşıyı sanayiye bağlardım sanayideki sabun zeytin odunu mercimek fabrikalarına kömür ve Kalker getirip kükürt götüren kamyonlar için yapılmıştı kiliseye geri dönecek olursak köyünden gösterişlilerinden biri olduğunu söylemem doğru olacaktır ihtiyar Savcı büyük kar felaketinden sonra büyük bir ev yaptırmıştı bizim burada konuşmayı fazla Sevmese bile insan başka yöntemlerle Kendinden söz ettirebiliyor Savcı hayatı boyunca orada yaşadı Hatta daha iyisini bile yaptım orada doğup orada öldü savcının evinin büyük bir bahçesi vardı ama buna rağmen hala hiçbir zaman kalabalık olmadım Savcı bir oğlu olduktan sonra da bir daha çocuk yapmadı halinden memnun değil ancak yine de bazı kadınların güzel fikirlerle doldurmasını engel olamamıştı bu durum onlara da 20 yaşına gelene kadar bir altın kuruş vermişti ilk 20 yaşından liselerine bir mektup sıkıştırıp Kaşlarını göz çekmeyle dünyanın gerçekten yuvarlak olup olmadığını kontrol edebilsinler diye çok uzaklara postalamıştı bizim burada bu duruma gönlü bol davranmak denir Çünkü herkesin harcı değildir Bu Savcı Ailesinin son ferdiydi ondan sonrası olmayacaktı evde olmadığından değil karısı çokken bir yaşta tüm bölgenin Servet ve saygınlığını sergileme fırsatı yakaladığı Düğünden 6 ay sonunda ölmüştü diğer kadınlara dair ise İmam nikahıyla evlenmişti genç kız ailesinden de hataları hiç çöpe yok ki herkesinkiler gibi savaşmıştı ama kimse bu duruma bilmez ve ilgilenmez düğün günlerinden kalma bir resmini evinde görmüştüm yüzüne yastığı tavuğu kaçınılmaz sonunu sezebilmişti müstakbel ölümünün soygunluğu yüz hatlarındaki başkaları çok çarpıcıydı ve benim bahçesine etrafa sıkıntı vermeden rahatlıkla bir Alayı sığabilir etrafı suyla çevrilebilir bu suyun Nizip çayından getirdiği söylenir dipte belediye ile Tren Garı arasındaki arasındaki yolu kısaltan halka açık bir yol vardır Nizip çayının diğer tarafında bir kulübenin büyük pencereleri görüyoruz orası patronlara daha fazla para kazandırmanın yollarını arayan mühendislerin hesap kitap yaptıkları bir yerdir bahçenin sağ tarafında dar ve kıvrımlı çay Yakar adından Anlaşılacağı gibi yosunlarla kaplı ağır ağır Arkam girdi sudur deneyim her şeyin içine işlemiştir evin bahçesi Sırılsıklam Bir bez parçası gibidir zaten Savcı da hasta olmuştu doktorun ilk Ziyareti ile yavaş yavaş attığı son kürek arasında tam 3 hafta vardı Bir gün niye hep sonuncusu diye sormuştum ona O da dipsiz kuyuları andıran bakışlarıyla bana çünkü sonuncunun hafızalara kazılması gerekir diye cevap vermişti ağzı iyi laflar iyi laf yapar ve insanı etkilemeyi sever yanlış mesleği seçmişti bence onu bir tiyatro sahnesinde görmek isterdim Savcı aynı zamanda bir toprak adamıydı kendini para defterleri ve altın dolu keseleriyle aklamayı başarmıştı Dünyası değişmişti kişileri vardı ortak işletilen Çiftliği Bir ormana bu döşeklerine Fransız askerlerine istemeden de olsa hediye etmişti insanları ağırlar davetlere katılırdı topraklarını işgale gelen askerlere kebap ziyafeti bile vermiştim Bir de Savcının Karısı vardı daha doğrusu İmam nikahlı karısı o bambaşka biriyle en güzel dünyadan geliyordu yine bizim Topraklar kanama çalışan kesimden değil o yıllarda kadın çalışamazdı Zaten her şeye sahipti eşine Şehit olarak kayboldukları tüm varlığın yarısından fazlasına 2 bıraktığı gölge kurallarını getirmişti fakat kendini Arap harfleriyle yazılmış kitaplara vermişti Osmanlı İmparatorluğunun resmi dili osmanlıcaydı ama kullandıkları alfabe Arap alfabesiydi ve çok ilginç bir durum olsa gerek oğluna isim koyma hakkına sahipti daha doğrusu oğullarına ismini anne baba ortak olarak koydular falan filan oğlunu çok haklı neredeyse hiç görmedi Köpekteki yılları Arap tadılar arasında geçti yıllarıysa yatılı okullarda askeri okullarda zaman göz açıp kapatıncaya geçmişti savcı hanım gözleri Hiçbir gün Velet dünyaya getirmiştim günün birinde karşısında dimdik çenesinde iki seveceğinin arasından 3 4 tel kıl çıkmakta olan ve kendine tepeden bakan Arap alfabesini iyi kullanan ve zenginlik hayatı ile yanıp tutuşan gerçek bir delikanlı olmuştu sadece hemen