Fransız askerlerinden O askerlerin kendisini kaçıracağını ve öldüreceğini düşünüyorlardı iki arkadaş ama belki de onlara tecavüz edip öldüren bir türk'tü geç olmuş bu mutfağın bir köşesine örtü ve döşek vermiştim olup biteni anlatması için dereceyi ikna etmem gerekiyordu şafakta yola çıkacaktık bir köşe gibi uykuya dalmış ve anlamadığım bazı isimler sayıklamıştı ikna etmeye çalışmadan orada olduklarını hatırlıyorlardı gözlerimi kapatmıştım şafakta yola çıktık yolun açık olsun demişti bana ev arkadaşım son sözleriydi bunlar Bu sözü hala aklımda hala kulaklarımda yemin ederim dedi ki boğazını temizlemiş bana ters ters bakmıştı yargıç askere şöyle bir bakmış Biraz güldükten sonra yargıç yeniden sözü devralmıştı üslubu buydu yargıç ama karşısındakini küçümsemeye çalışırdı Ne sen ne de siz derdin doğrudan 3 şahsa kullanırdı sanki karşısındaki yokmuş sanki varlığının farkında değilmiş gibi yapardı Derici'nin kıpkırmızı kesildiğini gözlerinin Çakmak Çakmak baktığını görmüştüm hiç şüphesiz o an elinde uyduruk bir tüfek ya da bir bıçak olsaydı göz açıp kapatıncaya kadar yargıçın ölümüne şeyinden geçerli verdiğini görür de bir günde pek çok ölüme neden olabiliyoruz Hatta bazen Bunun farkına bile varmıyoruz sözler ve düşüncelerle ne yaptığımızın Farkına bile varmıyoruz düşünürsek soyut Tüm bu cinayetlerin yanında işlenen gerçek cinayetler Bir elin parmaklarını bile geçmezler bir tek savaşlar sırasında zararlı tutkularını ve mutlak gerçek arasında bir denge kurulabiliyor Derici derin derin nefes almış ve başlamıştı açık Ben net bir şekilde utanmadığı ekmek teknesini söyleyivermişti sizden bakın Siz Hele şuna bakın Siz hele Anlaşılan ölülerin sırtından geçiniyorsun dedi yeniden böbürlenmekten başka bir şey yapmadan sahte kahkahasına patlatmış duyardık elimin derecenin omzuna koyup sözü devraldım bir gece önce bana anlattıklarını olduğu gibi tamamen kırağıyla anlattım yeniden birleşen yargı Çiçek diye söz söylemeden bana kulak kabartılmış ve bitirdiğim anda böyle vermişti tarif etmesi imkansız bir bakış atmıştı yargıç mektup bıçağının Sağ elini ağzına Çalışma masasının önünde bir süre sallamıştı Oldukça hızlı bir sallayışta pek canlı ve seriyi Tıpkı başladığı gibi son bulan bir at koşusu gibi İşte o anda derecenin işkencesi başlamıştır biri birbirine danışmadan Yargıç ve albayı iki saldırgan işareti iş arkadaşı gibi birbirlerini tutuyorlardı delici açacağı yaylım ateşini elinden geldiğince tutmuş ne halt ettim ve seni dinledim Neden Geldik ki buraya Tüm bu saçmalıklardan ne zaman kurtulacağım ben der gibi bakmıştı Onun için elimden hiçbir şey gelmiyordu bir durgunluk olmuştu orada bir tur kağıt oyunu sonrasındaki gibi hissederdi insan kendini yargıç bir sigara daha yakmış Birkaç adım atmıştı kardeş koltuğuna yaslanmış göbeğini örten yeleğinin ceplerine sokmuştu sesini düzeltti Ne yapacağımı bilmez bir haldeyim tam bir şey söylemek üzereydimdeki yargıç bir anda oturduğu yerden ayağa kalktı sizinle işim bitti artık gidebilirsiniz dedi bizimle söylediklerinin doğruluğunu araştıracağız ve bunun doğru olup olmadığını araştırana kadar derece kalacak delidiyse birden korkmuş bana bakmışta yargıç para çıkışı göstermiş benimle kapıya kadar gelmişti sırtınız fazla adım vericinin kork babasını söyledim bazen sözler yetersiz kalınca eylemleri deneriz yargıç beni çoktan yarım kulaklığının uyuya kaldığı bekleme odasına geçirmişti yanından uzaklaşmadan önce kapıları kapamış ve daha önce hiç yapmadığı gibi neredeyse ağzımın dibine gözlerimin içine kadar girip kısık sesle yüzündeki tüm O öyle damarları kıvrımları yaraladı sinirleri göreceğim şekilde ya soğan ve et kalıntısı acı kahve kokusu karışımı ekşimsi nefesini sokarak başlamıştı benimle konuşmaya o gün hiçbir şey olmadı Anlaşıldı mı bu derece Hayal görmüş Saçmalama uydurma yanılsama hiçbir şey diyorum Elbette Savcı Bey de itham etmenizi Men ederim sizden Anladınız mı sizi bundan meylediyorum dahası Size söylemiştim soruşturma görevi bana verildi birbirinizi benden alacaksınız hücrede geçireceği üç gün bu derecenin aklını başına getirir dedi kuru ekmek ve çorba verilmişti ve hizmeti bir keçi posta kadar yumuşak biri yapmıştı Bu arada saat 12'yi vurmuştu Ama ikimiz de bunun gençlik yıllarımızın ortasında tersine sert ve henüz Paslanmış şimdiki zamanın ortası olduğunu anlayamamıştık dereceye gelince yanaklarından öpüp yoluna koyulmuştu bile önceleri hiç yapmazdı Bunu o öpücüğü pek bir sevinmiştim ya anladığın ortasında bizi akrabalaştıran hafızalardaki eski bir hikayenin ortasına vurulmuş bir mühür gibiydi sokağın köşesini dönmüştü bir kez daha kendimi yalnız bulmuştum yeniden güzel Ayşe'yi Yani seni düşünmüştüm her pazar bize küçük bir kız gelirdi bunu 8 yaşından beri yapardı o yıllarda 8 yaşında olmak ile şimdi 8 yaşında olmak arasında fark vardır 8 yaşında her şeyi yapmayı bilir de insan kafaların içi kurşun gibi kollar sağlam olurdu neredeyse yetişkin sayılırdı Çünkü kızlar en geç 14-15 yaşında evlenirdi bu arada çavuşunla para kavramı geniş de daha önce söylemiştim kızları için paranın kokusunu aldığı zaman gözünü hiçbir şeyden sakınmazdı 40 yıl süreyle belediyenin yazı işleriyle de ilgilenmişti doğuma kadar ve mürekkebe hata ve leke yapmadan mükemmel kullanırdı her akşam et yerde ve şarap içerde Fransız askerleri sanki sadece ona çalışıyordu havalar kötü olduğunda bardaktan boşanır hocasına yağmur yağdığında ya da Lapa Lapa Kar yağdığında Çavuş Çok keyifli olurdu cinayet gecesi pis pençelerini bir gömleğin düğmelerini açar gibi çocuğun karnına da aldıran o sapık adamın dediğine göre cinayet o gece işlenmişti güzel Ayşe bağıracaklarının sıkı sıkı bağlamış eldivenlerini geçirmişti nisan ayında olmasına rağmen hava çok soğuktu yürüyüşe çıkmıştı birden su kenarında savcıyla güzel Ayşe'yi ve güzel Ayşe'nin sınıf arkadaşına gördü Çünkü bir şeyler konuşuyorlardı sadece onlara artık havanın kararmaya başladığını ailelerinden çok fazla uzağa gitmemelerini tembih ediyordu çiçeği burnunda sayısız asker yolları kapat ayı tafraları ve alaycılıklarla arşınlıyordu henüz hiçbir şeyin farkına varmamış olan tüm bu dangalakların arasında ne yaptığını sormuştum kendi kendime ama açık ve kör gibi ilerledikten sonra Nizip çayının kenarında bulmuştum kendimi afallamıştım İşte o zaman savcıyı görünce gidip elini sıkmalıyım demiş Daha önce bu büyük adama hiç bu kadar yorgun görmemiştim en ufak bir ses bile çıkarmıyordum geldiğimi duymamışsa yanı başımda ayakta dikilmiş ve gereken sözleri söylemiştim kıpırdamamış hiçbir şey söylememişti üste onda İşte o anda güzel ayşenin güzel gülümseyişini görmüştüm ve kardını görmüştüm bembeyaz pürüzsüz göbeğini ve karnına ve onun güzel gülüşünü ve güzel gözlerine sadece ıslanmıştı Merhaba çocuklar dedim size Roma İmparatorluğu'ndan kalan kiliseyi gezdirmemi ister misiniz Üzerimde bir baskı vardı bu olduğunu hissediyordum Ama kimse bir işgal ordusunun çavuşuna bir leke bırakamazdı Çünkü halk hepimizden çekiniyordu üstelikten senelerle sonradan olma Fransız askerlerinden değildim çocukları taş duvarının büyük deliğinden kilisenin içine soktum ve o beyaz bacaklarını öpmeye başladım İkisi birden Çığlık atıp kaçmaya çalıştılar hemen orada bulduğum taşla kafalarına vurdum biraz Aptal gibi bakıp birden yere yığıldılar herhalde İkisi de bayılmıştı işimi bitirdikten sonra ikisini de güçlü ellerimle oracıkta Boğuldum ve tekrar sürükleyerek sonra yıkılacak haldeydim ayaklarım üşüyordu başım artık dönmüyordu öküz arabası oradaydı ve çevresinde insanlar vardı alayın Yüzbaşı dert anlatmaya çalışıyor gibiydi yaklaşmıştım asker herkesin yerine karar veriyordu bazı gençler yumruklarını konuşturmaya hazırlanıyordu kadınlar ise daha ikna kardılar ama Türk gençler büyük bir isyanı hazırlanıyordu gelin dedi bana Cami imamı burada kalmanın bir manası yok valiliğin yolu kapatması ilk sefer olmuyor da yolun oldukça dar olduğunu ve binlerce öküz arabası yüzünden göçtüğünü kısaca sakınacak halde olduğunu söylemek gerekir sonra pansiyona gittim yatakların küçüklüğüne Bakıp Bir de bizim büyük yumuşak olanları düşünmüştüm Görükle alanı aldırmadan ciddiyetle yemeğimizi yemiştik Cami imamı da yeni atandığı için pansiyonda kalıyordu tertemiz tırnakları ile tüysüz yumuşacık iri yerleri vardı ağzına doldurdukları uzun uzun çiğniyor ve çayından gözlerini yumarak küçük yorumlar alıyordu Her şeyi silip süpürmüştüm en ufak kırıntı kalmamıştı masat tertemizde karınlarımız doymuştu sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum kendini rahatlamış hissediyordum bir yerlerde 10 yaşlarında bir kızcağızı öldürmüş bir katil dolaşırken insanlar ne kadar da rahattı çiçekler üzerine konuşabileceğimizi Bilmezdim demek istedim o iki çocuk birer çiçektir ve ben onları koparmıştım sadece çiçeklerden konuşurken insanlardan bahsedeceğimi bilmiyordum insana dair ölümü Kader son ve kayıp gibi kelimelere kullanmadan bu şekilde konuşacağımı bilmiyordum O gece öğrenmiştim bunu yargıç gibi Savcı gibi ama camiiyim ama hoş bir şey yapıyordu padişahımız efendimize dualar ediyordu Daha doğrusu Osmanlıların padişahına mühendiyse kendime bir Fransız gibi hissediyordum ve Kuvayi Milliye ajanı o öğretmeni yok etmem gerektiğini biliyordum camiiyim ama tekrardan bahsediyordu benim yanımda Ya da ben Hayal görüyordum Çünkü gözümün önünde Sadece iki çiçek vardı söz konusu bu çiçeklerin adını Bu Karanlık odada sesini yükselterek ağzına almaya yeltenleyin de elimde durmasını söylemiştim fazlasıyla yakından tanıdığım o isimleri duymak istemiyordum Evet Cami imamı bir şeylerden bahsediyordu iki çocuğun kaybolduğunu ve her yerde aradıklarını söylüyordu yıllarca bahçemizde güzel çiçekler yetiştirdik diyordu sonra sık sık cami imamının Tanrı ve kanı içeren cümlesi üzerine düşünmüştüm dağlardan bahsediyordu camiiyim ama Kur'an'da dağların bir kazık gibi çakıldığını Vedalar sayesinde deprem olmadığını söylüyordu Oysa ki tam tersi oluyordu dağların olduğu yerde kırık fayatları olduğundan sık sık deprem oluyordu sonra Kur'an'da evrenin genişlemesinden bahsediliyormuş bana gülümseyerek Az önce söz ettiğin Tıpkı iki dişli bir çatalla pişmiş bir et ve kabuğundan çıkarır gibi ruhlarımızı çekiştiren ona özgü bakışına atmıştı az kalsın tam tersini düşündüğümü söyleyecektim dağların olduğu yerde deprem olur kardeşim diyecektim ama Bunu demedim çünkü Cami imamı için bir Fransız askeri ile sohbet etmek çok büyük bir olaydı gurur verici bir şeydi Ne de olsa İngilizler ve Fransızlar padişahının efendisinin koruyucu doğru yıktılar ve o imparatorluk sayesinde geçemiyordu öyle bir noktaya geldim öyle bir noktaya geldim ki uçsuz bucaksız bir ufuk çizgisi gözümün önünde beliriyor sonra eve varmıştım Bizim evimize postalarımı duvara vurdum amacım karları temizlemekten ziyade tanıdık bir ses çıkarmaktı nisan ayında kar yağması çok ilginçti ama o yıllarda küresel ısınma yoktu ve kış mevsimi gerçekten kış Gibi Geçerdi seçim yapamadan her şeyi birbirine karışıyor ve ben birdenbire karşıma çıkan iki güzel küçük kız çocuğunu görünce bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini düşünüyordum Sonuçta Onlar iki küçük Osmanlı kızı kim onların hesabını soracaktı ki benden Aslında onları düşünmüyorum bile ve Ümit öğretmen gergin yüz ifadesi ve elinde kalemiyle sanki yanı başımda üzerime eğildi beni bir iskemeye oturtmuşlardı anlamadan bakıyordum odada çok fazla insan vardı komşular gençler ihtiyarlar sanki biri ölmüş gibi kısık sesle konuşuyorlardı daha önce söylemiştim o iyi bir öğretmendi ama bağımsızlık yalnızlığıydı ama yanlış yoldaydı kurtuluşumuz bağımsızlıktan geçmiyordu Fransızların ve İngilizlerin egemenliği altında yaşamalıydık ve böylece zengin olabilirdik Bu yüzden acele etmeliydik onun gibi isyancıları yok etmem gerekiyordu Hatırladığım kadarıyla kollarımdan birini sağlak olduğu için özellikle de sol kolunu kullanmayan ve bundan çok mutlu olduğunu söyleyen biriydi Kısa bir süre sonra evine döneceğini söylüyordu kuzeye Oysa ben eve dönmesini istemiyordum daha sonra askeri Doktor gelmişti yorgun gebermiş bitmek üzereydi Kasap gibi giyinmişti önlüğü kana batmıştı hep narkozsuz ameliyat yapardı geri dönmem lazım demiştim Ümit öğretmen artık buradaki görevimi tamamladım kendi dramlarımızı yaşarken hepimiz bencilleşiyorduk güzel Ayşe unutuluyordu Savcı hala görevini yapmıyor ve beni bulamıyordu dava gibi bir durumun bir