sırada 15 yaşına henüz girmiş sınıfın en büyük öğrencisi olan Turgut'un oğlu eline geçirdiği Demir bir maşa ile öğretmenin amının tepesine vurmuştu olaydan sonra etrafını kuşatmış olanlara biraz da gururla bayrakla saz ve açıklamasını yapmış O zamandan beri delip yüksek bir çocuktu Bundan 3 yıl sonra ölmüştü yine kutsal bayrak uğruna Belediye Başkanı geldiğinde öğretmen çırılçıplak mavi beyaz ve Kırmızının üstünde 2.80 uzanmıştı saçları pek fazla tutuşmak istemeyen ateşten aldığı paketçilermiş onu espri oyuncusu ablası veren Bir gömleğe sararak oradan İki hemşire ile götürmüşler alnında yüzüne tuhaf bir ifade veren mor bir şirket kurmuyormuş artık ağzını bıçak açmıyormuş pazar işletmiş bir çocuğa benziyormuş aklıma tamamen kaçırdığı o an olmalıydı sonra okul öğretmensiz kalmış öğrencilerin haddini bu durum geleceğin genç askerlerinin kafalarını doldurmaktan zevk alanı otoritelerin pek de hoşuna gitmemişti muhtarı Artık neredeyse saçını başını yolma arifesinde ve tüm yolları denemiş Canıma bir şey değişmiyordu Gaziantep'te genel at arabası Her zamanki gibi çivi kutuları ve köstebek tuzaklarının yığılı olduğu hırdavatçı dükkanın önünde durmuştu içinden istediği gitmez şerefine ettiği fazla kaçırmış Bunu onunla birbirine ekip takan şakalaşan yüzleri kırmızı 4 büyük baş hayvan tüccarı hatlarını getirmiş nalbant'ın önünde bekliyordu olup Bitene şöyle bir göz atmak istercesine önce sana sonra bakmıştı artık ne topların ne de mermilerin sesi duyuyordu gündüzleri hala sonbahan'ın sıcağı ve r toplarının kokusu vardı ayağının dibinde 2 adet kahverengi daire çantası vardı kıyafete Abartısız ve son derece sadeydi
Sanki olup bir tane şöyle bir göz atmak istercesine önce sana sonra soluna bakmıştın artık ne topların ne de mermilerin sesi duyuluyordu gündüzleri hala sonbaharın sıcağı ve otların kokusu vardı ayağının dibinde 2 adet kahverengi çantası vardı kıyafeti Abartısız ve sadeyi de biraz eğilmiş iki çantayı kavramış ve sakince gözlerimizin önünde kaybolmuştu ince gölgesi biraz sisli geceye karışmıştı Bir ismi vardı Daha sonra öğrenmiştik isminin kuytu köşelerinde bir çiçek uyuklamaktaydı bu isim ona bir balo elbisesi kadar yakışıyordu henüz 20 yaşında Ya var ya Yok 9 aydan gelmişti ve buralardan geçiyordu bizden uzakta gerçekleşen kısa kesintisi onu tuhafiyeci dükkanına kadar götürmüştüm sorusu üzerine ona Belediye binası ve başkanı evini tarif etmişti daha sonra kız kurları başkanın Şeker gibi sesiyle sorduğunu söylemişlerdi ve pabuç Dilli Ahmet ana kapısını kapamış kertenkele indirilmiş bir koşu eski arkadaşının yanında mutlu olurum başa bağlı yobaz kadının tek iyiydi eski arkadaşı ve zamanının çoğunu alçak pencereleri elinden sokağa yeşil yapraklı bitkileri ve uyuz kedisini izleyerek geçirirdi tespitlerini zorlamak için hikayelerini üç kuruş arasında kaç geceleri ölümlerini daha da anlaştık birbirlerini anlatarak geçirdikleri o ucuz Romanlara çevirmişlerdi Ee söyle bakalım kimmiş Kimmiş diye sordu kimden bahsediyorsun Canım şu iki çantalı kız kuzeyden biri kuzey mi Hangi Kuzey Ankara'ya kadar kuzey mi yoksa Karadeniz mi Ne bileyim ben kuzeyden işte Ne istiyormuş Peki yer istiyormuş kimin yerine Tabii ki Savcının yerine öğretmen miymiş öyle diyor Başka meslekten olsa Kız başına buralarda ne işi var Başka ne dedi peki gülücükler saçta hiç şaşmadım ona beni kurtardınız zaten kurtardınız öyle mi Evet aynen öyle Hadi işte başka amaçları olan biri daha başka amaçla aptalım benim belden aşağısını düşün güzelim patronun biri erkek ne de olsa bayan öğretmen çok iyi Fransızca konuşuyormuş belden aşağı ama Hay Allah'ım ne yaparsın içine nasıl yaptın cereyana mı kapıldın da oldu Sonra sırtımı dönüp gitti İki hafta durumdan hoşlanır o gecede konuşarak mahkemeleri çıkmıştı kuzeyden erkeklerden onların zaaflarından biri öğretmen dışında her şey olabilecekken hiç yaratıktan gösterip Bir de pek güzel oluşundan bir de öğretmen için biri oldukça güzel oluşundan Hatta bir mesleği olamayacak kadar güzel oluşundan bahsettiler ismi Ümit öğretmendi Ümit etmek vakıflarıyla herkese etkiliyordu Tıpkı yaşatmıyor öyle gün çekiniyorum Çalıkuşu romanındaki güzel öğretmen gibi Aslında Reşat Nuri Çalıkuşu romanına bir Fransız romanından esinlenerek yazmıştım Bu yüzden edebiyatı öğretelim de pek itibar görmemişti ama yıllar sonra 80'li yıllarda devletin televizyonu romanı diziye çevirmişti sabaha kadar her şeyi ya da Neredeyse her şeyi öğrenmiştik Ümit öğretmen şehrimizdeki tek Otel sayılabilecek savcının tansiyonunda kalmıştı o gece belediyeye karşı Sonuçta masraflarına sabahleyin Başkan şeyi bunun yanında bir damat gibi giyinmiş ve onu okula götürmek insanlarla tanıştırmak için almaya gitmişti işgalcik Fransızlar askerlerinin en yüksek rütbedeki komutanı da bu güzel öğretmenle tanışmak için hemen yerini almıştı öğretmeni Fransızca bildiğini herhalde duymuştu ve onun Narin elini yıkarken gözlerine bakıp Fransızca konuşmaya başladı karşısında hem güzel hem çok çok güzel hem de dilini konuşan bir Osmanlı mürebbiyesi vardı belediye başkanının hali görünmeye değerdi donuk siyah pantolonunun yırtacak kadar ayak onun 90 kiloluk kesesine daha sevimli kılıyordu tıpkı bir sirk fiilinin dans etmesi gibi onu güzelleştiren bu hareketlinin karşısında genç öğretmen bir yandan kendini oraya ışınlamak istercesine ufağa bakıyor bir yandan da zarif eliyle tokalaşıyordu sınıfa sanki bir savaş alanına dalar gibi girmişsin İçerisi ahır gibi kokuyordu yerde yanan bayrağını az biraz Külleri kalmıştı mavi kırmızı ve beyaz renkli bayrağın Sadece kırmızı parçası gözüküyordu insanlar bir ışınla toplanıp bayrağı indirmişler ve yerine kırmızı beyaz bayrağı göğe gitmişlerdi birkaç devrilmiş sandalye mekana curcuna sonrası izlenimi veriyordu bazıları gizlenme gereği duymadan ne olup biteni burunlarında sınıfın pencerelerine dayamışız diyorlardı tahtada bir şiirinin ilk geceleri yazıyordu bize gözlerine ve beden hareketlerini anımsatan Bu yazı Kuvayi Milliye deli öğretmenin olmalıydı başladığı gibi de son buluyordu Kim bilir o hangi bitti döşeğin üzerinde yatıyordu ya da belki uğraşacakların ve soğuklar suyun altında getiriyor orada olabilirdi Belediye Başkanı kapıyı açtıktan sonra söze girmiş ve bayrağı göstermişti Fransız komutan öfkelenmişti ama bunu bayan öğretmeninin yanında yansıtmamaya çalışıyordu Aslında yeni bir karar almışlardı halkı galeyana getirecek davranışlarda bulunmamak istiyorlardı çünkü en son Maraş'ta Türk bayrağını indirip Fransız bayrağını çektikleri Kale yüzünden başları belaya girmişti Fransız subayı uçuruna hakim olamamış bir Ermeni kıza Şirin görünmek için insanları isyana teşvik etmişti İpek yeleğinin yan cebine sosise benzeyen parmaklarını kaldırmış Kömür Gibi Gözlerini bize çevirerek Siz de yerleri ne yapıyorsunuz burada demişti bize öyle gözlerinizi dikeceğinize geçsenize buradan demişti ama onu pekala'nın kaliteli bir şarap gibi yutulmayanlardan hiçbir yerinden kıpırdamamıştı genç kadın sınıfın bir tane birisi ona küçük hanımlar atmış ve kendine defterlerini ve kalemlerin durduğu kürsünün önünde bulunmuştu piyasalardan birine 23 ve yazılı sayfayı okumuştu aynı anda gülümsediğini feçesinin yakasından çıplak ensesine ışıktan bir tür misali donanan saçlarını görmüştük sonra bayrağın küllerini orada durmuş devrilmiş iki iskembeyi kaldırmış farkında değilmişsin en fazla içinde kuru çiçekleri düzeltmiş kocaman tahtayı ve eksik kalmış deseler silmiş kazık gibi yerinde Duran başkana gülümsemişler Halbuki kadın Gülüşünden uzakta yağmalanmış topraklarını en az 15 yerinde her gün binlerce ölüm meydana geliyor İnsanlar birbirinin gırtlağını kesiyordu orada kadın düşündüğünü söylüyor Artık imkansız bir düşe tatlı bir sarhoşluğa ya da hoş bir eyleme dönüştü bütün bunlara karşın Başkan 20'li yaşların gülümseyişiyle olduğu yere saklanıp kalmıştı güzel öğretmen Fransız komutanı Cilveli bakışlar atıyor oradan Komutanlığı harika kendini kaybetmiş Yıldırım aşkına tutulmuştu Başkan havalı görünmek istercesine göbeğini hafifçe vurmuşlar ve içeri çekmişti Ümit öğretmenden sonra kan kendinden emin ve dans edercesine Öğretmen her zaman okulun üst katında kalırdı Tepeyi Onun da bahçelerine fıstık ağaçlarını kucaklayan bir manzara hakkında kalması için vesaire ediyordu Bir gün onunla havaalanından sohbet ettiğimizde güzelleştirdiği bu odayı görme fırsata yakalamıştım yine de mesafemizi koruduğumuz o gün ortam kitap Yalnızlık ve huzur kokuyordu Kuvayi Milliye oraya kaçanlığından bile hatta hemşireler ona oradan almaya geldiklerinde bile kimse oraya girememişti belediye başkanının anahtarı kilidi kopmuş kapıyı birazdan şaşı olarak zorlamış sonunda açabilmişse gelir rehberlerini Özgür gülümseydi birden yüzünden silmişler Ondan sonrasını uyduruyor ya da tahmin ediyor olabilirim ama yanıldığımı sanmıyorum çünkü başkanın dehşete tabi anlamında koca mantar damarlarda böyle dedikten sonra Şaşkın yiyecek ifadesi ve nefessiz kalmış bir halde olaydan yalnızca birkaç dakika sonra temiz havayı derin derin tanımak şöyle köylü gibi cebinden pkk'le sayılmayan kocaman Kaderinden biri çıkarıp sümkürmek için kendini bahçeye attığında ben oradaydım uzun bir süre sonra Ümit öğretmen de gözlerinin kamaşmasına neden olan aşağıya çıkmış bizi görebilmek için kapattığı gözlerimi yeniden açmıştı tül paçasının altında iri siyah badem gözler sonrasında uzaklaşmış yeri henüz düşmüş ve ışıldayan taze kahverengi kabukları ile iki olgunlaşmış destaneyi yerden almak için çömelmişti parmaklarının arasında onlar yuvarlaktan ve gözlerini kapatarak kokladıktan sonra sessizce gitmişti Okulun bahçesinde büyük bir ceviz ağacı vardı o güzel kokusu her yere yayılmıştı merdivenlere doğru birbirimize dürterek koşuşturmuştuk Bu dünyanın sonu olmalıydı küçük dairenin Eski Halinden Eser kalmamıştı Huawei Milliye mekanı kendi yöntemiyle kullanarak yerle bir etmiştim öylesine titretecek yazmıştı ki bunu neredeyse kütüphanedeki her kitabı küçük kareler halinde kesmişti sınıfın en çalışkan İsmet rastası olduğundan tek tek hepsini ölçmüştü çakıyla Neredeyse her mobilyayı budamış ve her büyük tahta yığınlarını oluşturmuştu bu gıdadığı yerlere hamam böcekleri yuvalar yapmıştı yer yer yemek artıkları ve Fareler odanın içine de oluşmuştu 5 gibi elbiseler etsiz verenler gibi yere darmadağın saçılmıştı duvarlara tüm duvarlara papatya ve Gül motifleri duva