2

Robert, tekrar çantasına döndü ve bu kez küçük, parlak bıçaklar çıkardı. Bu bıçaklar, tüy şeklinde tasarlanmıştı. Keskin kenarları ince bir titanyum tabakasıyla kaplanmıştı ve uçlarında hafif bir mavi parıltı vardı. "Bu senin için, Govma," dedi Robert. Govma, tüylü ellerini heyecanla ovuşturdu ve bıçakları almak için öne doğru eğildi.

"Bu bıçaklar sıradan bir kesici değil," dedi Robert. "Fırlatıldığında düşmana saplanmakla kalmaz, içine yerleştirdiğim büyü sayesinde, hedefte kalan enerjiyi çeker ve sana geri döner. Bunu iyi kullanabilirsin, Govma. Yalnızca eğlenmek için değil, ekip için."

Govma geniş bir gülümsemeyle bıçaklardan birini aldı, elinde çevirmeye başladı. "Bu tam da benim tarzım. Daha havalı olamam, değil mi?" diye şaka yaparken, Normah ona sert bir bakış attı. Govma, hemen bir el hareketiyle durumu geçiştirdi.

Sıradaki silah, mekanik bir parça olarak göze çarpıyordu. Robert, Bellero'ya doğru ilerledi ve ellerinde tuttuğu parçayı onun kanatlarına doğru uzattı. "Bunlar, kanatlarına güç verecek. Hızın artacak ve pençelerinin darbe gücü iki katına çıkacak. Ayrıca," dedi ve Bellero'nun kafasının üstüne küçük bir mekanik parça yerleştirdi, "Bu parça sayesinde, üzerindeki silahların nişan alma doğruluğu artırıldı. Artık tek bir hata bile yapmayacaksın."

Bellero, kanatlarını bir kez açıp kapatarak Robert'a teşekkür edercesine mekanik bir klik sesi çıkardı. Robert, "Tam bir ölüm makinesi gibi görünüyorsun, Bellero. Ama unutma, bu yalnızca biz birlikte çalışırsak işe yarayacak." dedi.

Son olarak, Robert Sinf'e döndü. Çantasından küçük bir cam şişe çıkardı. İçinde gümüş bir sıvı vardı ve bu sıvı, Sinf'in kendi bedenine benziyordu. Şişeyi dikkatle uzatarak, "Bu şişe senin gücünü artıracak. Şifalarını daha hızlı yaymanı ve büyü etkilerini iki katına çıkarmanı sağlayacak. Ayrıca, düşmana zarar veren bir sis bulutu yaratabilirsin." dedi.

Sinf'in parlak parçacıkları, hafifçe titreşerek Robert'a yaklaştı. Cam şişeyi kabul etti ve melodik bir sesle, "Teşekkür ederim, Robert. Bu ekipte bir şeyler değişiyor. Ve bunun senin sayende olduğunu biliyorum." dedi.

Sonunda Robert, ekip arkadaşlarının silahlarını tek tek dağıtmıştı. Odaya dolan yeni enerji, ekibin yüzlerinde bir umut ışığı yakmıştı. Robert masanın kenarına yaslanarak ekibine baktı ve son bir kez konuştu: "Bunlar sizi yalnızca korumak için değil, kazanmak için. Bu son şansımız, dostlar. Kızıl Dostlar ekibi yalnızca hayatta kalmayacak, aynı zamanda kazanacak. Bize inanın."

Salon, bu sözlerle sessizleşti. Artık herkes hazırdı. Arena onları bekliyordu.

Robert, ekibe silahlarını dağıttıktan sonra masanın köşesine yaslanmış, diğerlerinin tepkilerini izliyordu. Herkes kendi silahını dikkatle incelerken salonun atmosferi değişmiş, yerini karamsar bir sessizlikten daha umutlu bir heyecana bırakmıştı. Ancak bu sessizlik, tu cihazlarından gelen tiz bir uyarı sesiyle bozuldu. Ekranlar, seçimlerin yaklaştığını belirten parlak bir kırmızı renge bürünmüştü. Tiz uyarılar, odanın dört bir yanını doldurdu. Ekibin dikkatleri hızla ekrana çevrildi.

Normah, ağır bir nefes aldı ve ekrana doğru yürüdü. "Görünüşe göre seçim zamanı yaklaşıyor," dedi kararlı bir sesle. "Bu kez gerçekten güçlü bir rakiple karşılaşacağımızdan eminim."

Tersan sandalyesinden doğrulup kollarını çaprazladı. "Ne fark eder? Güçlü ya da zayıf, fark etmez. Karşımıza kim çıkarsa çıksın, işimiz zor. Belki de son maçımız olacak."

Govma, sandalyesinde kaykılarak otururken yüzünde her zamanki sinsi gülümsemesi belirdi. "Belki de bu, sürgün edilmeden önceki son eğlencemiz olur. Biraz şov yaparız, ne dersiniz?"

"Ciddi ol, Govma," diye çıkıştı Normah. "Bu bir şaka değil."

Govma omuz silkerek bıçaklarını döndürmeye devam etti. "Ben sadece durumu biraz daha eğlenceli hale getirmeye çalışıyorum. Kim bilir, belki kazanan biz oluruz."

Uhura, mor gözleri ekranda gezinirken hafifçe mırıldandı: "Eğer karşımıza daha önceki birinci sıra takımlardan biri çıkarsa, işler gerçekten karmaşık bir hal alabilir. Ruh enerjilerini manipüle etmek zor olacak."

Robert, onların konuşmalarını bir süre sessizce dinledi. Sonunda yerinden doğrulup, masanın önüne geçti. "Tamam," dedi, sesi sakin ama otoriter bir tonla. "Seçimlerin başlamasına az kaldı. Ama öncesinde yeni silahlarımızı test etmeliyiz. Eğer bunları kullanmayı öğrenmezsek, kimle karşılaşırsak karşılaşalım bir şansımız olmayacak."

Normah başını sallayarak kabul etti. "Robert haklı. Silahlar güçlü görünüyor ama nasıl çalıştıklarını tam anlamıyla çözmeden onları kullanmamız mümkün değil."

Tersan, yere sağlam bir adım atarak kalkanını kaldırdı ve bir düğmesine bastı. Kalkan, bir anda genişleyerek önünde devasa bir duvar gibi açıldı. "Ben hazırım," dedi alaycı bir gülümsemeyle. "Ama belki Govma ve Bellero biraz pratik yapmalı."

Govma, yerinden kalkarak bıçaklarından birini havada çevirdi. "Beni hafife alma, Tersan. Bu küçük bıçaklarla koca bir taşı ikiye bölerim."

Bellero, mekanik bir klik sesi çıkararak kanatlarını açtı. Kanatlarının içindeki silahların hafif bir uğultuyla aktif hale geldiği duyuldu. Küçük kırmızı gözleri, dikkatle odadaki herkesi taradı.

Robert, onların hazır olduğundan emin bir şekilde başını salladı ve ekibe döndü. "Tamam, silahlarınızı hazırlayın ve test sahasına gidelim. Seçim başlamadan önce bu silahların ne yapabildiğini görmek zorundayız."

Eğitim Alanı

Ekip, akademinin üçüncü katında bulunan eğitim alanına doğru ilerledi. Burası, geniş ve modüler bir alandı. Duvarlar, ekiplerin ihtiyaçlarına göre farklı simülasyon alanlarına dönüşebilecek şekilde büyü enerjisiyle tasarlanmıştı. Eğitim alanının ortasında, büyü ve teknolojiyle donatılmış hedefler ve mekanik mankenler yer alıyordu.

Normah, alana ilk adım atan kişiydi. "Tam da ihtiyacımız olan yer," dedi, etrafına bakarak. "Burada her türlü senaryoyu test edebiliriz."

Robert, eğitim alanının kenarında bulunan kontrol paneline geçti. Panelin üzerindeki birkaç düğmeye bastı ve alandaki mankenler hareket etmeye başladı. Bazıları zırhlı, bazıları ise hızlı hareket eden küçük mekanik yaratıklar şeklindeydi. "Hedefleri ayarladım," dedi. "Şimdi sıra sizde. Tek tek başlayacağız. Hadi, kim ilk denemek istiyor?"

Govma hemen elini kaldırdı. "Ben!" dedi heyecanla. Bıçaklarını çekerek bir adım öne çıktı. "Bu küçük güzelliklerin ne yapabildiğini görmek istiyorum."

Robert gülümsedi ve bir düğmeye bastı. Hedeflerden biri hareket etmeye başladı. Zırhlı ve hızlı hareket eden bir mekanik yaratık, Govma'ya doğru koşmaya başladı. Govma, ilk bıçağını fırlattı. Bıçak, yaratığın zırhına çarptı ve geri döndü. "Hmm," dedi Govma, "Demek biraz daha sert vurmam gerekiyor." Bu kez iki bıçağı birden fırlattı. Bıçaklar, hedefin zırhına saplandı ve yaratık bir anda durakladı. Bıçakların uçları, yaratığın enerjisini çekerek Govma'nın avuçlarına geri döndü. Govma kıkırdadı. "Şimdi anladım. Harika bir şey bu!"

Sırada Bellero vardı. Kanatlarını açtı ve havalandı. Hedefler arasından hızla geçerken kanatlarındaki silahlar devreye girdi. Küçük bıçaklar ve mermiler, hedeflere ardı ardına çarpıyor ve parçalıyordu. Bellero bir manevra yaparak bir mekanik yaratığın üstüne doğru dalış yaptı, ardından keskin pençelerini çıkarıp yaratığı ortadan ikiye böldü.

Tina, sessizce silahını kaldırdı. Robert, "Tina, hazır mısın?" diye sordu. Tina hiçbir şey söylemeden başını salladı ve kürek ucunu yere doğru indirdi. Kürek ucundan bir anda yükselen kırmızı alevler, zemini bir hat gibi yakarak önündeki hedeflere doğru ilerledi. Alevler, hedefleri birer birer kül etti. Arkasından dönen ekip üyeleri Tina'nın gücünü hayranlıkla izlediler.

Robert sonunda, "Gördüğünüz gibi, bu silahlar güçlü. Ama güç, nasıl kullanıldığına bağlı. Birlikte çalışmalıyız. Bunu başarabiliriz," dedi. "Şimdi, seçim ekranına geri dönme zamanı."

Ekibin yüzlerinde hem heyecan hem de kararlılık vardı. Eğitim turu, onları sadece yeni silahlarına alıştırmamış, aynı zamanda birlikte çalışmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı. Artık seçim ekranı ve kaderlerini belirleyecek eşleşme zamanı gelmişti.

Salonun ortasındaki tu cihazı tiz bir uyarıyla parıldamaya başladı. Ekran, önce kırmızı bir ışıkla doldı, ardından hızlıca kayan takım isimleri belirdi. Kızıl Dostlar ekibi, oturdukları yerden dikkatle ekrana baktılar. Her biri derin bir nefes alıyor, kimsenin bir şey söylemeye cesaret edemediği o kısa anlarda gözlerini ekrandan ayırmıyordu.

Normah, ekrana biraz daha yaklaşarak kollarını göğsünde bağladı. "İşte başlıyor," dedi, sesi ciddi ve kararlıydı. "Bu seçim bizim kaderimizi belirleyecek. Eğer bir maç daha kaybedersek…" Cümlesini bitirmedi, çünkü herkes zaten bu gerçeği biliyordu.

Uhura, mor gözleriyle ekrana odaklandı. Yavaşça konuştu, sesi her zamanki gibi sakin ama ürkütücüydü. "Her zamanki gibi. Sistem bizi yok etmek istiyor gibi hissediyorum. Görevimiz sadece hayatta kalmak, ama artık bu da zorlaşıyor."

Robert, duvara yaslanmış bir şekilde ekibi izliyordu. Gözleri ekranda hareket eden isimlere takıldı ama asıl dikkati Tina'nın üzerinde durdu. Tina, sessiz bir şekilde köşede oturuyordu, ama gözleri sürekli olarak Robert'e kayıyordu. Sessizliği bozmuyordu, ama varlığı, odanın atmosferine yoğun bir enerji katıyordu. Robert, onun bu sessiz dikkatini fark etse de bir şey söylemeden yüzünü tekrar ekrana çevirdi.

Ekranın üst kısmında bir simge parladı, ardından kadifemsi bir kadın sesi yankılandı. Verna Kimoni. Ekranda beliren kadın, zarif ancak otoriter bir havaya sahipti. Uzun, kıpkırmızı bir elbise giymiş, siyah saçları dalga dalga omuzlarına dökülmüştü. Gözleri, karşısındaki herkesi kontrol edermiş gibi keskin ve soğuktu.

"Selamlar, kahramanlar," dedi Verna, ekrana hafifçe eğilerek. Sesi, sakin ama içinde hafif bir tehdit barındıran bir tondaydı. "Ben Verna Kimoni, Valen Lazerya'nın baş yardımcısı ve seçimlerinizin baş hakemi. Birazdan eşleşme sistemini başlatacağım. Gözleriniz ekranda olsun ve kaderinize hazırlıklı olun."

Tersan sandalyesinden doğrulup kollarını çaprazladı. "Her zamanki gibi büyük bir şov yapıyorlar. Ama birilerinin yenileceği gerçeğini değiştirmez bu."

Verna devam etti. "Bu turnuva, yalnızca kazananları değil, kaybedenleri de belirler. Bazılarınız zirveye çıkacak. Bazılarınız ise… sonsuza dek yok olacak. Umarım herkes yeteneklerinin farkındadır. Ve şimdi, seçimler başlıyor!"

Birden, ekranın hareketi hızlandı. Ekip üyeleri nefeslerini tutmuştu. İsimler hızlıca dönüyor, her birinin kaderini belirleyecek olan eşleşme yaklaşıyordu. Ekrandaki hareketler yavaşlamaya başladığında Verna tekrar konuştu: "Hazır olun. Bazılarınız için bu son maç olabilir." Gözlerindeki soğuk parıltı, adeta ekibin içinden geçiyordu.

Sonunda, Kızıl Dostlar ekibinin karşılaşacağı takımın ismi parladı: İntikam Kuzgunları.

Salona bir anda soğuk bir sessizlik çöktü. Tersan sandalyesine yaslanıp derin bir nefes aldı. "Bu da harika… Şimdi işler gerçekten zorlaştı."

Normah, ellerini masanın üzerine koyarak derin bir nefes verdi. "60. sıradalar. Bütün takımları neredeyse yok etmiş bir ekipten bahsediyoruz. Yani, hayatta kalmak istiyorsak her şeyimizi ortaya koymamız gerekecek."

Govma, bıçaklarından birini masanın üzerinde döndürerek alaycı bir şekilde sırıttı. "Yani, fişimizi çeken ekip sağlam olacak. En azından eğlenceli bir şekilde kaybederiz, değil mi?"

Normah, Govma'ya sert bir bakış attı. "Bu bir şaka değil, Govma. Eğer kaybedersek, sadece sürgüne gönderilmeyeceğiz. Onurumuzu, varlığımızı, her şeyi kaybedeceğiz."

Sinf, parlak toz parçacıklarından oluşan bedenini biraz daha belirgin hale getirerek konuştu. Sesi, melodik ve sakinleştiriciydi. "Bu tür karamsar düşüncelerin hiç kimseye bir faydası olmaz. Silahlarımız var. Robert'in bize hazırladıklarıyla güçlü olabiliriz."

Robert, yerinden doğrulup ekibin ortasına geçti. "Sinf haklı. Silahlarımız güçlü. Ama onları nasıl kullanacağımızı biliyor olmamız yetmez. Birlikte hareket etmeliyiz. Karşımızdaki ekip, taktiksel bir üstünlüğe sahip. İntikam Kuzgunları, hızları ve koordinasyonlarıyla tanınıyor. Ama biz, kendi yöntemlerimizle onları yenebiliriz."

Vinyu, parlak kanatlarını hafifçe hareket ettirerek söze girdi. "Robert, bu doğru. Ama onların kanatlı üyeleri, benim hızımı geçebilir. Bu yeni ekipmanlarla bile, onların hızına yetişmem zor olacak."

Robert, Vinyu'ya dönerek sakin bir sesle konuştu. "Hızlarını geçmek zorunda değilsin. Onların hareketlerini yavaşlatmayı ve bizim lehimize çalışmayı öğreneceğiz. Sana bir planım var, ama bunun için biraz daha eğitim yapmamız gerekecek."

Tersan, güçlü kollarını masanın üzerine koyarak sertçe konuştu. "Robert, hepimizin kendi zayıflıkları var. Benim kalkanım bile onların saldırılarına ne kadar dayanır bilmiyorum. Ama bir şeyden eminim: O arenada durduğum sürece kimse bu takımı kolayca yıkamaz."

Robert, Tersan'a başını salladı ve kalkanını işaret etti. "Kalkanın, onların fiziksel saldırılarını püskürtebilir. Ama büyüye karşı biraz daha dikkatli olmalıyız. Normah, sen ve ben büyü bariyerini destekleyeceğiz."

Uhura, sessiz bir şekilde Robert'in planını dinlerken araya girdi. "Büyüler ve ruh enerjisi konusunda elimden geleni yaparım. Ama onların lideri, zihinsel saldırılarda çok güçlü. Bu bir avantaj olabilir ama aynı zamanda bir tehdit."

Bu sırada Verna tekrar konuştu: "Kızıl Dostlar ekibi ve İntikam Kuzgunları. Mücadeleniz iki gün sonra yapılacak. Bu zamanı iyi değerlendirin ve elinizden gelenin en iyisini yapın. Arenada görüşmek üzere, kahramanlar. Şans güçlülerin yanında olacaktır."

Ekran söndüğünde, salona bir sessizlik hakim oldu. Herkes kendi düşüncelerine dalmıştı. Robert masanın kenarından doğruldu ve ekibe döndü. "Bu iki gün bizim için bir avantaj. Silahlarımızı ve taktiklerimizi mükemmel hale getirebiliriz. Burada pes edemeyiz. Bu bizim için bir başlangıç olacak."

Normah, Robert'in konuşmasını onaylarcasına başını salladı. "Hadi, bir kez daha kazanmaya inanalım."

Ekip yavaşça salondan çıkmak üzere toparlanmaya başladı. Tersan ve Vinyu alandan ilk ayrılanlar oldu, diğerleri sessizce onları takip etti. Robert, herkesin arkasından yürümeye hazırlanırken bir anda Tina'nın yanına geldiğini fark etti. Kürek ucunu sıkıca tutmuş olan Tina, sessizce Robert'e baktı. Gözlerinde hem kararlılık hem de derin bir anlam vardı.

Robert, Tina'ya dikkatlice baktı. "Bir şey mi söylemek istiyorsun, Tina?" diye sordu yumuşak bir sesle. Tina her zamanki gibi sessiz kaldı, ama bakışları Robert'e sabitlenmişti. Birkaç saniye sonra, sadece başını hafifçe salladı ve yürümeye devam etti. Robert, onun arkasından bakarken hafif bir gülümsemeyle mırıldandı: "Sanırım doğru yolda olduğumuzu düşünüyor."