İçimdeki soğukluğu hissediyordum. Bedenimi yavaşça ele geçirmeye yemin etmiş, beni sıkıca saran bir buz kütlesinin içerisinde sıkışıp kalmıştım. Küçük bir sıcaklık vardı sanki içimde. Bedenime hapsolmuş bir sızıntı hissediyordum. Bu soğukluğa meydan okuyan o küçük sızıntı ne olabilirdi ki?
İçimi ve dışımı yavaş yavaş sarıyordu. Sanırım buradan çıkabileceğimi söyleyen bir güç vardı. Bunun bir oyun olduğunu ve bu oyunu yenmem için bana sabır göstermem gerektiğini söylüyordu. Buzullar yavaş yavaş eriyordu. İçimde yanan o sıcaklığın bir ateş olduğunu anlamam uzun almıştı. Bu ateş, normal bir ateş değildi. Masmavi görüntüsüyle sanki beni yanına davet ediyordu. Buz kütleleri iyice eriyince, o ateş etrafımı sarmıştı. Sanki bana bir yol gösteriyor gibiydi. Yavaş adımlarımı atarken 'Cesaret' sözcüğünü birkaç dilde sanki bana fısıldıyordu. Ateş benle iletişime mi geçmeye çalışıyordu?
Merakıma yenik düşecek olduğumu henüz o an bilmiyordum. Çünkü biri bana ısrarla sesleniyordu.
''Hey, Alev Çocuk beni duyuyor musun?'' bu ses bana oldukça tanıdık geliyordu.
''Helios?''
---
Profesör Miele giydiği kırmızı bir şal ile Bulutlu Kule'nin merdivenlerinden çıkıyordu. Bulutlu Kule cadıların eğitim gördüğü, yüzyıllardır hayatta kalan canlı bir yapıydı. Miele kuleye girdiği anda onu tablolar karşılıyordu. Tablolarda genel olarak cadıların ve büyücülerin onurlandırdığı isimler yer arıyordu. Profesör Miele, sihir tarihi dersinde iyi notlar alan bir öğrenciydi. Bu sebeple çoğu tabloyu tanıyordu. Karşısına çıkan bir tabloda gece mavisi ve kırmızı saçlı iki kişi görmüştü. 'Ogma ve Palurus' yazıyordu tablonun altında. İlginç gelmişti, daha önce bu isimleri hiç bir yerde görmemişti. Biraz daha ilerlediği sırada bilmediği bir tablo ile karşılaştı. Dokunup incelemeye kalkarken arkasından gelen ses onu ürküttü.
''Eski Çağ Cadıları'' dedi kalın sesli tonda bir erkek.
Kafasını döndüğünde saçları omzuna kadar uzanan oldukça simsiyah giyinmiş, yaşı genç ama bir o kadar da vücut hatları yüzünden olgun gösteren bir adamla karşılaşmıştı.
''Öyle mi? çok gençlermiş, tanıyamadım. Siz Bulutlu Kule Cadılar ve Büyücüler Koleji'nin Öğretmenlerinden Raul olmalısınız.''
''Evet ta kendisiyim.'' diye cevap verdi genç büyücü. ''Aynı zamanda buranın sahibiyim. Ben de sizi bekliyordum.''
''Evet, benle bir konu görüşmek istediğinizi belirtmişsiniz. Konu neydi?''
Genç adam gülümser bir yüz ifadesiyle ellerini koridorun sonundaki odaya doğru uzattı.
''İsterseniz gelin, odamda konuşalım.'' diyerek ilerlemeye başladı.
Genç peri, adama pek güvenmemişti. Fakat konuyu öğrenmek istiyordu. Peşinden giderek Mor ağırlıklı masası ve iki sandalyesi olan yere yönelip oturdu. Büyücüde karşısına oturmuştu.
''Söyle bakalım Miele, Linphea Kolejinde gerçekleştirdiğin öğretmenlik hayatın sonrasında Alfea'da gelip işe başlaman oldukça şüphe çekici buluyorum.''
Genç Büyücü Miele'yi sıkıştırdığını ve bir şeyler bildiğini biliyordu. Boş odadaki sessizlik Miele'nin daha da gerilmesine sebep oluyordu.
''Söyleyebileceğim pek bir şey yok Raul. Akademik hayatımda Tabiat ve Doğa Bilimi üzerine gerçekleştirdiğim çalışmaları Alfea'da daha iyi muhafaza edebileceğimi düşündüm.'' dedi genç peri.
''Bir şeyler sakladığından adım kadar eminim. Siz periler cadılardan ve büyücülerden sürekli bir şeyler saklarsınız.'' diyerek gergin bir şekilde oturduğu yerden kalktı.
Hikayede eksik bir şeylerin farkına varan büyücü, Sessiz oda içerisinde nefes alıp verişleriyle ortamı iyice geriyordu.
Miele'nin oturduğu yere üstten bir şekilde kaşlarını kaldırarak baktı.
''Hikayeyi öğrenmek istiyorum.''
Miele adamın bu üstten bakışlarından fazla rahatsız olmuştu. Ayağı kalkıp dersini vermek çok istiyordu ama bu yeni yasalara uygun değildi. Günümüz Magix dünyasında iki öğretim görevlisi birbirine saldıramazdı. Ayağı kalkarak adamın yanına doğru ilerledi.
''Sana kısa bir hikaye anlatıyım o halde. Bir zamanlar Yedi Ejderha barış içerisinde yaşarmış. Hepsinin var edebileceği ve sunacağı çok şey varmış. Ama içlerinden biri sadece Ateş gücüne sahipmiş ve o güçle hepsinin yaptığını yapabiliyormuş. Ateş gücünü taşıyan Ejderha diğerlerine güvenmemiş ve tek başına var ettiği bir evren yaratmış. Kalan 5 Ejderha buna çok sinirlenmiş ve bir daha uyanmamak üzere kendilerini uzaya gömmüşler.''
Raul, genç perinin anlattıklarını dikkatlice dinliyordu, kafasına takılan küçük bir nokta vardı.
''Yedi ejderha var dedin. Giden beş ejderha kendini uzaya gömdüğünü söyledin. Peki, diğer ejderhaya ne olmuş?'' diyerek meraklı gözlerle genç periye baktı.
Miele tekrar masaya oturarak derin nefes alıp sorusunu cevapladı.
'' Diğer ejderha, ateş gücüne sahip ejderhayla benzer bir güce sahipmiş. İntikam almaya yemin etmiş. Ejderha Ateşi'nin gücü önemli bir peride koruyucu bir şekilde saklanıyor. Zamanında Winx adıyla bilinen birlikte olan Domino ve Eraklyon Kraliçesi Bloom'da. Ama kendisi 16 yıl önce doğum yaptı ve Yeni bir koruyucu dünyaya geldi. Ateşi kullanan Ejderha'ya sinirli olan diğer Ejderha ise mavi alevi taşıdığı söyleniyor. Yani sonsuz alevin geçen günlerde yandığını biliyoruz değil mi? Demek ki çokta uzakta değil.''
Raul kafası karışmış bir şekilde Miele'nin karşısına oturmuştu.
''Sen şimdi Bu Ejderha'nın intikam için geldiğini ve yeni ejderha ateşinin koruyucusunun tehlikede mi olduğunu söylüyorsun?''
Miele gözleri kısık bir şekilde Raul'a yaklaştı.
''Tam aksine asıl tehlike kendisi. Çünkü Mavi Ateşin gücü asıl ejderha ateşinin sahibinden intikam almak için onun içine yerleşmiş olabilir. ''
Raul biraz korkmuş bir şekilde Miele'ye bakıyordu. Miele korktuğunu anlamıştı fakat sebebini bilmiyordu. Bir anda odanın kapısı çaldı. Siyah uzun saçlı ve siyah elbiseli bir kadın içeri girdi.
''Umarım bölmüyorum. Dersiniz başlamak üzere Bay Raul.'' diyerek gitmesi gerektiğini belirten bir baş işaretinde bulundu. Gecenin yarısıydı, ne dersinden bahsediyordu. Bunu Merak eden Miele sormak istedi.
''Bu saate tam olarak ne ders işliyorsunuz?'' diye yorumunda bulundu. Siyah saçlı kadın sanki haddini aşmış bir şekilde genç periye bakarak bir şey söylemek üzere ağzını açtı.
Raul buna müsaade etmeyerek, ''Biz cadılar ve büyücüler gece saatleri ders işleriz. Halam Griffin'den sonra bu hep böyle yapılmaya başladı. Bu da okulumuzun öğretmenlerinden Bayan Ashlani.'' demesiyle kara saçlı cadıyı işaret ederek merakı dindirmişti.
Bir süre sonra Miele oradan ayrılmıştı. Kara elbiseli cadı sorusunu yöneltti. ''Ne anlattı sana bu Peri?'' diyerek kollarını birbirine geçirdi.
Raul ise ''Zamanı değil. Ders vakti.'' diyerek oradan ayrıldı.
---
''Sen bana haber vermeden neden bir yere gidiyorsun?'' diye azarlamaya başlamıştı beni Lyna. Kafam o kadar bulanıktı ki. Herkesin sesi bozuk bir antenin etkisi gibiydi. Hector durumumu anlamış olacak ki gözleri morlaşmıştı, çok geç olmadan yorumunda bulundu.
''Kafası karışmış, ve yorgun hissediyor. Yarına bırakalım.'' dedi.
''Doğru diyorsun. Zaten Lyna iyi ki beni aramış, bana da takipçilerim o yeri belirtmişti.'' diyerek destekledi sözünü Helios.
Ava çoktan uyumuş olaylardan habersizdi. Sabah ilk dersler başlayacaktı. Ben Helios'la aynı odada kalıyordum. Hector, Neptune ile Lyna'da Ava ile kalıyordu. Oda arkadaş seçimlerimiz gerçekten harikaydı. Bir gün kesin bir olay aramızda patlayacaktı. Zaten benim hayatım karışıktı. Bugün olanları düşünmeden edemiyordum. Bir anda kendimi Gardenia'da bulmuş, ama sonradan aslında Helios ve Lyna'nın yanıma gelmesiyle kendimi o yanan Magix'te ki evde bulmuştum. Yanan ateş bana bir şeyler bile demişti.
Sabah kalktığımızda erkenden ders alanına gelmiştik. Profesör Avansmith bize 'Güç ve Savunma' dersini verecekti. Bize gücün güvenden ve doğru enerjiyi yönetmenden geldiğini söylüyordu. İyi bir peri hedefinin noktasını ve düşmanın neler yapabileceğini güzel okuyabildiğinden bahsediyordu. Herkes bir noktaya yerleşti. İlk denemeyi Hector yapacaktı.
Hector tarzıyla ve gücüyle benzersiz bir yeteneğe sahipti. Ellerini birbirleriyle birleştirerek etrafta mor bir enerji yaymıştı. Üstü ve formu değiştirmiş, kırmızı ve morun birleşiminden ortaya çıkan kanatları inanılmaz görünüyordu. Kıyafeti eski bir şövalyenin modernleşmiş hali gibiydi. Kırmızı ve Mor renkler ağırlıklıydı. Winx'in kazandığı güçler tarihe yazılmıştı. Ama sadece bu bile benim için olağanüstü bir şeydi.
Hector'ın önüne kalın kayalar çıkmaya başlamıştı. Bulunduğu yerden uçarak yükseğe havalanarak, şu sözü söyledi.
''Supersonic Titreşim Fırtınası.'' söylediği sözcükle beraber kayalara mavi yuvarlak ışınlarla darbeye oturtmuştu.
Sıra Lyna'da idi. O da formunu bir el hareketiyle değiştirmişti. Saçlarında yeşillikler vardı. Üstünde bir savaşçının elbisesi vardı adeta. Kanatları yeşilin tonlarındaydı. Bacağını kara bitkiler sarmaya başlamıştı. Nasıl kurtulacaktı ki? Söylediği sözlerle yeşil dallar büyümeye başladı.
''Dalların Nefesi.'' sanki yeni bir hayat vermiş, cansız olanı öldürmüştü.
Ava'nın sırası geldiğinde formunu değiştirip, Pembe tonları ağırlığında bir savaşçı görünümüne girmişti. Kanatları oldukça teknolojikti, biçim değiştirebiliyordu. Ava'ya bazı virüsler saldırmaya başlamıştı. Profesör zorluk seviyesini ortalarda tutsa da. Bu ilizyon sebebiyle canavarlar bile bizi zorluyordu. Ava gözlerinden hesaplayarak basit bir noktasını buldu parazitlerin.
Ardından havaya uçarak 'Çernobil Zehri' demesiyle öldürmüştü parazitleri.
Helios şov insanıydı. Sıra ona geldiğinde ''Bu işi uzmanına bırakın.'' demesiyle sınıftaki kızlara yandan bir gülümseme çaktı. 'Solarya' diye bağırarak, kolyesini havaya fırlattı. Kolye şekil değiştirerek bir asaya büründü. Asa ile üzerini değiştirerek, turuncu ve sarıların hakim olduğu bir prens savaşçı görüntüsü elde etmişti.
Helios'un görevi karanlık bulutların onu etkisiz hale getirmesinden kaçınmasıydı. Havadan yağan karanlık enerji toplarına, ''Güneş Yağmuru' sözcüğüyle geri püskürttü.
Bana sıra geldiğinde herhangi bir dönüşüme sahip olmadığım için henüz çok korkuyordum. Karşıma bir buz kütlesi çıkmıştı. Gücüme zıt olduğu için profesörün bunu tercih etmesi çok normaldi. Daha önce buzların arasında kaldığımda içimde küçük bir sıcaklık vardı ve bunun büyümesine izin vermiştim. Yine aynısını denemeye çalışarak hafifçe elimde bir alev topu oluşturdum. Bana yaklaşmaya başlayan buz kütlelerine atmaya başladım. Birkaçını yok etmiştim fakat ardı ardına gelen diğer buzlar gövdemi vurmaya başlamış, yere serilmiştim. Profesörün ilizyonu durdurmasıyla derin bir nefes çektim. ''Biraz daha çalışmalısın evlat.'' diyerek yetersiz olduğumu resmen yüzüme vurmuştu.
Dersten bir süre sonra beni Müdüre Mirta çağırmıştı. Nihayet onla tanışabilecektim. Odasının kapısını çaldığımda bana sakin bir sesle 'Gelebilirsin.' demişti.
'Beni çağırmışsınız.' diyerek yavaşça oturduğu masaya ilerledim. Oturmamı işaret edince masanın önünde ki sandalyeye oturdum.
''Alfea'ya hoş geldin Duncan. Nasıl ilerliyor ilk günün?'' diye bir soru yöneltmişti.
''İyi gidiyor, yani biraz yorucu fakat elimden geleni yapıyorum.'' diye cevapladım.
''İlk dersler zordur. Peri sihiri pozitif enerjinin asıl kaynağıdır. Bende ilk zamanlarımda karanlık enerjiyi pozitife çevirmeye çalışırken çok zorlanıyordum. Zamanla öğrendim senin içinde gereken şey zaman.'' diyerek bana motive edici söylemlerde bulundu.
''Ejderha Ateşinin yeni koruyucusu olduğunu biliyorum. Annen bu gücü sana devretti. Keşfetmen içinde buraya gönderdi. Dünyamız artık barış içerisinde olsa da küçük azınlıklar her zaman problem çıkarmak için ellerinden geleni yaparlar. Sen de buna hazırlıklı olmak için buraya geldin.'' diyerek sözüne devam etti.
''Nasıl alışacağımı bilmiyorum. Bu benim için zor olucak. Daha formumu ve kanatlarımı kazanamadım diğerlerine nazaran çok yolum var.''
Kollarını masaya koyarak söylediklerime cevap verdi. ''Her şey zamanla oturacaktır. Bunu ertelemek ya da daha da erkene çekmek senin elinde. İçinde ki güce cevap ver.'' dediğinde içimde bir yerlerde yine 'Cesaret' sözcüğü farklı dillerde yankılanmaya başlandı.
''Akşam üç büyük okul bir dönem başlama yemeği vericek. Gidip hazırlan ayrıca aşağıda bir ziyaretçin var.'' diyerek bana camı gösterdi.
Camdan aşağı bakınca 'Valencia!' diyerek haykırdım. Hızlıca odadan çıkıp aşağı indim ve Valencia'ya sarıldım.
Kızlar ve çocuklarda peşimden gelmiş. Mutluluğuma şahit oluyordu.
''Bu kız da kim sevgilisi falan mı?'' diyerek tuhaf bir şekilde soru yöneltmişti Lyna.
Ava, merakı sonlandırıp ''Kardeşi o. Kendisi bir Nemf, Uzun zamandır okyanuslarda görevdeydi. Nasıl tanımazsın her yerde ismiyle anılıyor.'' diyerek yargılayıcı bir bakış attı.
Ardından Helios lafa 'Çok güzel bir kız değil mi?' diyerek patavatsız bir şekilde atladı. Neptune'de o sırada dersinden çıkmıştı. Bizden bir üst sınıf olduğu için ders saatlerimiz uyuşmuyordu. Valencia'ya yı görünce hemen yanımıza geldi. 'Valen, hoş geldin.' diyerek samimi bir sarılmayla kucakladı. Valen'i nereden tanıyordu. Helios'ta bu sorumu merak etmiş olucaktı ki, yanımıza gelip sorusunu sordu.
'Bir dakika Valencia'ya Valen diyecek kadar nereden tanıyorsun onu koca adam?' diyerek saçını geriye atarak kaşını kaldırdı.
'Sana da merhaba Hel' diyerek sarı saçlarını geriye atarak hafif gözlerini devirdi. Helios iyice gıcık kapmıştı.
'Valen bebe-' lafını bitirmeden, sarışın kız bir hamleyle ağzını sihirli bir şekilde bantlamıştı.
''Bak susunca ne kadar da çekilebilir bir yakışıklı oluyorsun.'' diyerek sırıttı. 'Ayrıca Neppie ve ben Andros'ta su altı görevinde tanışmıştık. Bana çok yardımcı oldu.
Lyna ve Ava'da sohbetimize katıldı. Ava 'Alfea'ya hoşgeldin.' diyerek sarışın kıza hafif bir şekilde gülümsedi. Ardından Ağızı bantlı Helios'un kafasına hafif bir şekilde vurarak, 'Ne oldu? konuşamıyorsun bakıyorum, gerizekalı seni.'' demesiyle ortamda herkes gülmeye başlamıştı.
Valencia'ya ''Bu akşam burada mısın bir yemek varmış, sende katıl çok isterim.'' diye sorumu yönelttim.
''Çok kalamam ama biraz durabilirim. Seni görmek için geldim.'' şeklinde bana cevap vermişti.
Ava söz alarak, 'Muhakkak gelmelisin. Hector hazırlıklara başladı bile. Müzikleri o seçmezse bütün günü zehir eder. Siz abi kardeş sonra özlem giderirseniz.' demesiyle kardeşimin elinden tutup götürmüştü.
Hava kararmaya başladığı zamana kadar ne giyebileceğimi kararlaştırdım. Üzerime açık mavi tonlarında bir takım giymeye karar verdim. Herkes önceden yemeğe doğru gitmişti. En son ben ve Neptune kalmıştık. Neptune'de bordo tonlarında bir smokin tercih etmişti.
'Hadi, ben hazırım gitmiyor muyuz?' diye bir soru yöneltti Neptune.
'Sen git saatimi arıyorum. Onu bulup hemen gelicem.' dedim. Onun gitmesinden sonra yine tuhaf sesler duymaya başladım. Yalnız kaldığımda mı geliyordu hep bu ses?
Yavaşça sese doğru gitmeye başladım. Koridorlar oldukça sessizdi. Herkes yemek salonunda olduğu için tahminimce kimse yoktu. Yavaşça sesi hissetiğim odaya doğru ilerledim. Burayı daha önce hiç görmemiş ve duymamıştım. İçeri yavaşça girmemle kapı kapandı. Kafamı aniden çevirip kapıya vurmaya başladım.
''Hey! Kapıyı kim kapattı! Kimse yok mu?'' diye bağırdım. Fakat boşunaydı. Biraz daha odanın içerisinde ilerlediğimde mavi bir alevin yandığını gördüm. Çok sıcaktı, yavaşça elimi ona götürmeye çalıştığım sırada bir anda buz kütlesine dönüştü.
''Ne kadar acı değil mi? Sıcaktan ve güzel şeylerden ümit bulup bir anda böyle ellerinden alınınca şaşkına dönmeleri.'' diye bana sözler söyleyen bir ses duydum. Arkama döndüğümde simsiyah bir takım giymiş. Beyaz saçları simsiyah kaşları olan, teni sanki buz kesmiş bir adam vardı.
''Sen de kimsin?'' diye tedirgin bir biçimde sormaya başladım. Sorumu önemsememiş bir biçimde yanına baktı. Karanlık sislerden oluşan bir enerjiyle iki kadın belirdi. Biri simsiyah saçlı diğeri ise kahverengi saçlara sahipti.
''Katılıyorum sana Douglas. Daha sonrasında karanlık onları deli gibi rahatsız eder değil mi? Biancha.'' diye bir bakış attı yanında ki kadına. Biancha olarak seslendiği kişinin ellerinden bir anda kartlar çıktı ve önüne bir kart indi ve ufak bir el hareketiyle bana çevirdi.
''Ölüm.'' demesiyle hiç beklemediğim bir şekilde arkamda ki el boynunu sarmıştı.
---
''Ah ne kadar da güzel çalıyor benim Hector'ım'' diyerek oturduğu yerden Lyna'ya seslendi.
''Evet öyle gerçekten. Keman çalmak için doğduğuna yemin ederim diyerek sözüne karşılık verdi.
Valencia mavi elbisesiyle yanlarına gelerek sohbete dahil oldu. ''Kızlar Hector harika falan ama. Duncan'ı gördünüz mü? Neptune ile gelecekti, fakat Neptune geldi bile.''
Lyna Valen'e dönerek 'Neptune geldiyse neden burada değil.'' diyerek gözleriyle onu aradı.
Valen, eliyle olduğu yeri işaret ederek üst sınıftaki arkadaşlarıyla konuştuğunu gösterdi.
O Sırada Hector, keman çalıyordu. Annesi sayesinde müzikle çok bağlı olan Hector Melody gezegeninde en iyi kemanist olmasıyla bilinirdi. Ama o an bir anda elinden kemanı düşürdü. Bir anda Hector'dan gelen bir dalga yayıldı. Gözleri bir anda morlaşmıştı. Kafasını Ava, Lyna ve Valencia'ların olduğu masaya çevirerek.
''Duncan.'' dedi.
DEVAM EDECEK..