Bölüm 3: “Sessizlik ve Gölge”

Dış Ses:

"Bazen, en büyük savaş başlamadan hemen önceki sessizlikte gizlenir.
Ve bazen kaderin yönü... insanlar uykudayken değişir."

Gece çökmüştü. Sarayın büyük taş duvarları içinde, sadece rüzgârın uğultusu yankılanıyordu.

Miller yatağında sırtüstü uzanmış, tavanı seyrediyordu.
Yumuşak yastıklar bile düşüncelerini susturmaya yetmiyordu.

Miller (iç ses):

-"Pendragon ne demek istedi?
İçimizde bir şeyler var diyor.
Ama ben hâlâ neyin içine düştüğümüzü bilmiyorum.
Kanada'da en büyük sorunum tarih sınavıydı… Şimdi kılıçlar, krallar, kehanetler..."

Yan odada Brien pencereyi hafif aralamış, geceye bakıyordu.
Gözleri gökyüzünde dolaştı, sonra hafifçe iç geçirdi.

Brien (iç ses):

-"Burası... başka bir dünya.
Ama içimde bir huzursuzluk var.
Pendragon'un gözleri… sanki bizden korkuyor gibiydi.
Neden buradayız biz gerçekten?
Ve ne saklıyor bizden?"

Kamera odalardan süzülür… saraydan çıkar… toprağın altına inmeye başlar.
Derinlere… çok daha derinlere...

Azap Diyarları – Unutulmuş Taht

Zifiri karanlık. Tek bir alev yanmıyor.
Ama bu boşlukta bir nefes sesi duyuluyor — boğuk, metalik ve uğursuz.

Tahtta oturan gölge figürü, başını kaldırıyor.
Noctur Veyne, azap diyarlarının efendisi, zincirli bir tahta gömülmüş gibi duruyor.

Noctur Veyne (kısık bir tonda):

-"Yıllardır bekledim...
Bu dünyanın beni unuttuğunu sanması hoşuma gitti.
Ama Pendragon, sen bana unuttuklarımı hatırlattın."

Yanda diz çöken yaratık, alçak bir sesle sorar:

İblis Komutan:

-"Yeni gelen iki yabancı…
Onlar mıydı kehanetteki kan?"

Noctur Veyne:

-"Henüz değil.
Ama olacaklar.
Ve ben... onları karanlığın içine çekmeden önce, bu dünyayı dizlerinin üstüne çöktüreceğim."

Bir harita ortaya serilir.
Leonhardt Krallığı'nın kuzeyinde yer alan eski bir sınır, bir zamanlar mühürlenmiş olan bir geçit… yavaşça titreşmeye başlar.

Noctur Veyne:

-"Yarın gece mühür kırılacak.
Gölge ilk defa gün ışığına adım atacak.


-Pendragon... senin barışın çoktan bitti.
Ama sen hâlâ o çocuklara umut diyorsun."

Kadraj yeniden yukarı çıkar.

Miller yatakta döner, gözleri aralık kalmış gibidir.
Brien, uyuyamamış hâlde hâlâ pencerenin önündedir.
Birden... rüzgâr şiddetlenir. Pencere kapanır.

Brien (fısıldar):

-"Biri... bizi izliyor mu?"

Dış Ses:

"Gecenin sessizliği, aslında karanlığın en net çığlığıdır.
Ve Leonhardt... artık uyumuyordu."

Gece – Miller'ın Odası

Saat ilerlemişti. Sarayın koridorları sessiz, nöbetçi askerlerin adımları bile yankılanmıyordu.
Miller sonunda gözlerini kapamış, derin bir uykuya dalmıştı…

Ama bu uyku… sıradan değildi.

Rüya Alemi

Miller kendini önce bembeyaz bir boşlukta buldu. Ne yer vardı, ne gökyüzü.
Yürümeye başladı, ama bastığı yer bile yoktu. Sanki havada süzülüyordu.

Birden...
Gök yarıldı.
İçinden simsiyah bir çatlak gibi bir şey açıldı.
Ve o karanlığın içinden bir ses duyuldu:

Gizemli Ses (boğuk, fısıltı gibi):

-"Uyanmadan önce gör…
Ve gördüğünü unutmadan hatırla... Miller."

Miller donakaldı. Etraf birden değişti.
Şimdi bir savaş alanındaydı — Leonhardt Krallığı yanıyordu.
Gökyüzü kırmızı, yer çatlamış, insanlar çığlıklar içindeydi.

Uzakta bir figür… kara bir zırh içinde devasa bir adam, taştan kulelerin üstünde duruyordu.
Noctur Veyne'di. Ama Miller onu tanımıyordu.

Noctur göz göze geldi onunla. Miller istemeden geriye adım attı.

Noctur Veyne (rüyada):

-"Gördüğün şey, geleceğin izidir.
Seçimin, bu dünyanın kaderini değiştirecek."

Bir anda Brien, yanında belirdi. Üzerinde parçalanmış zırh, gözleri yarı kapalı…

Brien (zorlukla):

-"Miller… çok geç kaldık…
Onu durduramazsak… her şey bitecek…"

Görüntü bozulmaya başlar.
Zemin çöküyor. Sesler karışıyor.
Binlerce gölge, Miller'ın üzerine akıyor.

Karanlık Ses (aynı fısıltı):

-"Gücünü almadan uyanırsan… yok olacaksın."

Miller bir anda bağırır:

Miller:

-"Kimsin sen?! N'oluyor burada?!"

Tam o anda uyanır.
Nefes nefese, ter içinde...
Sabahın ilk ışığı odaya süzülmektedir.

Kapıdan Brien'in sesi gelir:

Brien'ın Odası – Gece

Yorganı başına kadar çekmiş, ayakları dışarıda sarkan Brien mırıldanıyordur:

Brien:

-"Bu kadar büyük yatakta yalnız uyumak...
Tuhaf bir şekilde özgür ama depresif."

Gözleri kapanır. Ve... rüya başlar.

Rüya Alemi – Veth-Ra Meclisi

Brien gözlerini açtığında, bembeyaz bir düzlüğün ortasında durduğunu fark eder.
Etrafında 10 Reaper savaşçısı hilal şeklinde sıralanmış. Hepsinin gözleri beyaz ışıkla parlıyor.
Zırhları parıltılı ama asil. Sessizlik içinde onu süzüyorlar.

Brien (sanki biri konuşmuş gibi etrafa bakar):

-"Yani... bu da mı cennetten bir bölge?
Çünkü bana hâlâ tatil köyü gibi gelmiyor."

Kadın Reaper (sakin ve tok sesle):

-"Hoş geldin Brien Brindson.
Seninle konuşmamız gereken gerçekler var.
Bizler Veth-Ra'yız. Reaper soyunun kadim koruyucuları."

Brien etrafına bakar, ellerini iki yana açar:

Brien:

-"Yani... tam anlamıyla tanışma toplantısı mı bu?
Bir kek, bir çay falan verilmiyor mu burada?"

Varthas (sert tonla öne çıkar):

-"Buraya eğlenmeye gelmedin, çocuk.
Kanın senin kaderini çizdi.
Sen saf Reaper soyundansın.
Ama davranışların... bir sokak soytarısını andırıyor."

Brien (kollarını kavuşturup Varthas'a bakar):

-"Bakın Bay Ters Kaşlı, eğer soyumuza laf edeceksen önce bir kaşlarını düzel,
çünkü her baktığında beni yargılıyorsun gibi hissediyorum."

Kadın Reaper:

-"Bu kadar hafiflikle kaderini taşıyamazsın."

Brien:

-"Benim kaderim hafif olabilir ama kelimelerim ağır gelir, ona göre konuşun."

Varthas bir adım daha yaklaşır.

Varthas:

-"Eğer bu tavırlarını sürdürürsen, gelecekte yalnız kalırsın."

Brien (gözlerini kısar):

-"Yalnız doğdum zaten.
Kalabalıkla değil, kendimle savaştım.
Ve inanın bana, sizin bu 'epik konuşma' sevdanızdan daha korkunç rüyalar gördüm."

Bir başka Reaper, Brien'e yaklaşır.
Daha genç, daha sakin. Adı Elenis.
Yavaşça konuşur.

Elenis:

-"Sen farklısın Brien.
Senin ışığın… diğerlerinden parlak olabilir.
Ama onunla ne yapacağın... seçimini belirleyecek."

Brien ciddileşir… bir an.

Brien:

-"Vay be… ilk defa birisi bana umut dolu baktı.
Genelde insanlar beni ya ciddiye almaz, ya da susturmaya çalışır.
Teşekkür ederim Elenis.
Ama... bunca yıldır kimse bana 'ışık' dememişti.
Genelde 'problemli', 'gürültülü', 'rahatsız edici' gibi şeyler duydum."

Elenis (gülümser):

-"Işık da gürültüyle gelir bazen, Brien."

Tam bu sırada Varthas yeniden atılır:

Varthas:

-"Işık dediğiniz şey, bu çocuğun içinde dengesizlik yaratır.
O, büyük tehlikelerin kapısını da açabilir."

Brien:

-"Senin dev cümlelerinle hayatımı tanımlamana gerek yok bro.
Kader dediğiniz şey varsa, ben onunla halı sahada kapışırım."

Kadın Reaper:

-"Peki Miller?
Ona güveniyor musun?"

Brien:

-"Evet.
Çünkü o... beni susturmaya çalışmayan ilk kişi."

Bir sessizlik olur.
Sonra Elenis tekrar konuşur. Bu kez sesi çok daha derinden gelir:

Elenis:

-"Miller... senin bildiğinden fazlası.
O, yalnızca Reaper değil.
İçinde... başka özler var.
Vartikan.
Nebulis.
Ve… o bir ölümlü değil."

Brien (donar):

-"Ne… dediniz?"

Baş Reaper:

-"Miller bir Melez.
Işıkla karanlığın, geçmişle geleceğin birleştiği bir gölge.
O uyandığında… dünya susacak.
Ya yıkım, ya diriliş getirecek."

Brien'in gözleri buğulanır.
İlk kez, kendisinden başka biri için korkuyordur.

Brien:

-"Bunu ona söylediniz mi?"

Elenis (gözleri parlar):

-"Hayır.
Çünkü onu uyarırsak... zincir kırılır.
Onun kaderine dokunabilecek tek kişi sensin, Brien."

Brien (boğuk sesle):

-"Neden ben?"

Baş Reaper:

-"Çünkü sen... onu yalnız bırakmayacak tek kişisin."

Rüya yavaş yavaş silinirken Brien fısıldar:

Brien:

-"Miller…
Seninle birlikte savaşmak kolaydı.
Ama seninle birlikte yaşamak… artık bir sorumluluk."

Uyanır.
Gözleri nemli, sessizce doğrulur yatakta.
Yorganı indirirken, hafif bir tebessüm yerleşir yüzüne — acı ama gerçek bir tebessüm.

Brien yatağında doğrulmuştu.
Rüyası hâlâ zihninde yankılanıyordu.
Elleri titriyordu ama dudaklarında garip bir kararlılık vardı.

Brien (iç ses):

"Ben safım.
O melezmiş…
O... başka bir şey.
Ama ne olursa olsun, onu yalnız bırakmayacağım."

Tam yorganı kenara itecekken...

Bir çığlık yankılanır.

Miller'ın sesi.
Boğuk, karanlık, acı dolu bir bağırış.
Sanki bir şey... onu içten yırtmaya çalışıyordu.

Brien fırlar.
Kapısını hızla açar, koridora koşar.
Miller'ın odasının kapısı tam karşıdadır. Ses oradan gelir.

Brien:

"Miller?!"

Bir anlık tereddütten sonra kapıyı iterek açar.

Miller, ellerine bakar.

Avuç içi hâlâ titremektedir.

Brien:

Kabusmu gördün ?

Miller

"Hayır Brien… bu bir kâbus değildi.
Sanki bize bir uyarıydı."

Brien yere oturmuş, hala Miller'ın başucundadır.
Miller derin derin nefes alırken bir an başını çevirir... ve gözleri tamamen açılır.

Ama bu sefer…

Göz bebekleri genişlemiş, siyaha yakın koyu turuncu bir ışıkla parlamaktadır.
Sanki gözlerinin içinde eriyen bir lav parçası kıvılcımlanıyordur.
Bakışı yavaş ama keskindir.
Bir ejderhanın nefes almadan önceki o derin, sıcak sessizliği gibi.

Brien (gözleri büyür, fısıltıyla):

"Miller... gözlerin...
Senin... bu sen misin?"

Miller yavaşça gözlerini kırpıştırır.
Turunculuk, birkaç saniye sonra yavaşça dağılır — ama tamamen yok olmaz.
Gözlerinde hala hafif bir sıcaklık vardır.
Sanki içinde bir alev kalmıştır.

Miller (zorlanarak):

"Gözlerim mi? Ne... ne gördün?"

Brien (boğazı kurumuş gibi):

"Bir ejderha gibiydi…
Ama... korkunç değil.
Sanki... çok şey biliyor gibiydi.
Ve... çok uzun zamandır susuyordu."

Miller (fısıltıyla):

"Belki... gerçekten de ben değilim.
Belki içimde biri daha var."

Brien (derin bir nefes alır):

"O kim olursa olsun…
Seni senden almaya kalkarsa, onu da karşıma alırım.
Ejderha gözü mü dedin?
O zaman ben de ejderhanın dostu olurum."

Sabaha karşı değişen iki çocuk...

Gece Yarısı – Leonhardt Sarayı

Koridorlar sessiz.
Ay ışığı taş duvarlara vuruyor.
Her şey uyuyor… iki kişi dışında.

Brien'ın Odası

Brien gözlerini tavana dikmiş. Dönüp duruyor.

Brien (iç ses):

"Uyumak istiyorum ama Miller'ın o gözleri...
Sanki hâlâ içimde yanıyor.
Kafamın içinde bir ejderha var gibi...
Ve bu sefer susmuyor."

Kapı tıklatılır.
Brien hemen doğrulur, açar.

Miller:

"Uyuyamadın, değil mi?"

Brien:

"Uyuyabilen varsa tebrik ederim.
Ben resmen lav görmüş gibiyim."

İkisi de hafif güler.
Sonra aynı anda söylerler:

Miller & Brien:

"Antrenman sahasına inelim mi?"

Kraliyet Antrenman Sahası – Bahçenin altı

Gece olmasına rağmen birkaç meşale yanıyordur.
Sahaya inerken Brien hafifçe esner.

Brien:

"Burayı Disneyland yapmazsak olmaz...
Ejderha gözlü prensle gece devriyesi."

Miller (gülerek):

"Sadece dikkat et de aniden alev çıkarmayayım."

Tam sahaya indiklerinde,
bir gölge kıpırdar.

General Felix – Kılıcını bileylemekte

Onları görünce kaşını kaldırır.
Gülümsemeden edemez.

Felix:

"Yani…
Bu saatte beni rüyamda rahatsız etmeye geleceksiniz sanmıştım ama direkt canlı yayına geçmişsiniz."

Brien:

"Merak etme General Dayı, uykunu bölmedik.
Sadece savaş reflekslerimizi sabah kahvaltısı yerine koyduk."

Felix (alaycı bir sesle):

"Ne oldu, yastıklarınız sizi terk mi etti?"

Miller:

"Hayır. Ama geceleri içimizdeki ejderhalar biraz... uyanık kalıyor."

Felix (duraklar, sonra güler):

"Ejderhalar ha?
Sizin yaşta geceleri en fazla mızrak fırlatma rüyası görülür, siz direkt efsanevi yaratıklara geçmişsiniz."

Antrenman Başlasın

Felix onlara tahta eğitim kılıçları atar.

Felix:

"Sabaha kadar buradayım.
Madem geldiniz, sabah ezanı kadar terleyeceksiniz."

Brien:

"Hayatımda ilk kez uykusuzluğumu faydaya çevireceğim.
Anlat babacan, önce hangimizi yere seriyorsun?"

Felix:

"Yere serme yok...
Bu gece sadece kendinizi bulacaksınız."

Saatler geçer...
Kum zeminde ayak sesleri, tahta kılıçların çarpışmaları, arada bir Brien'ın "AUH!" diye bağırışı yankılanır.

Felix (antrenman sırasında):

"Miller! Daha dengeli!
Brien! Espiri yaparken savunmayı unutma!"

Brien:

"Ama savunmam da komik general, bak şimdi... HİYAA— AUH!"

Sabaha Karşı

Güneş ufuktan kendini göstermeye başlarken,
üçü de yorgun ama memnun şekilde kum zemine oturur.

Felix, göz ucuyla onları izler.
İkisi de derin nefesler alıyor, ama artık farklılar.

Felix (iç ses):

"Bu çocuklarda bir şey değişmiş...
Gözleri daha ağır...
Adımları daha kararlı.
Ve… birbirlerine eskisinden çok daha bağlılar."

Brien (yere uzanmış, ellerini başının altına koyar):

"General... bu gece bizi biraz daha sevdin, değil mi?"

Felix (gülümser):

"Henüz karar vermedim.
Ama en azından artık savaşırken konuşmamayı öğrenmiş olabilirsin."

Miller:

"Bu onun için mucize sayılır."

Brien:

"Sana mucizeyi şimdi gösteririm!"

(Gülüşmeler...)

Dış Ses:

"Bazen değişim sessizce başlar.
Bir gece, bir dostluk, birkaç yara...
Ve sabah doğduğunda, artık aynı kişi değilsindir."