Taht Odasında Son Sözler
Güneş, kraliyet camlarından içeri süzülüyor. Pendragon'un arkasında uzun mavi bayraklar dalgalanıyor. Miller ve Brien, devasa taht odasında hâlâ şok hâlindeler.
Pendragon: -"Çocuklar sizin için zor olmalı bu tüm yaşadıklarınız ama size ihtiyacım var."
Pendragon ciddi konuşsa da Brien'ın gözleri hâlâ tahtın kadife minderinde.
Pendragon: "Sizi bekleyen biri var. General Felix."
İki büyük kapı ağır şekilde açılır. Gıcırdayan menteşelerin sesi sanki kaderin kendisini anlatmaktadır.
Kapının dışında geniş omuzlu, sert yüzlü, gümüş zırh giymiş bir adam beklemektedir. Bu kişi General Felix'tir. Askerî bir disiplinle durur.
Felix (kısık sesle kendi kendine):
"İşte geldiler... Kutsal soyun çocukları... ama niye biri hâlâ terlik giymeye çalışıyor gibi duruyor?"
Miller ve Brien yürüyerek kapının önüne gelirler. Brien dikkatlice Felix'in parlak zırhına bakar, sonra yanındakine fısıldar.
Brien (alaycı bir ifadeyle): -"Bu adamın zırhı televizyon anteni gibi parlıyor. Bizi mıhlayacak sanırım."
Miller (göz ucuyla bakıp kısık sesle): -"Parlamıyor... ışık yansıyor. Fizik."
Brien: -"Tamam Einstein."
Felix sonunda konuşur. Sesi tok ve buyurgandır.
Felix: -"İsimleriniz."
Brien: -"Brien. Warwick, İngiltere. bu sabah ejderhalı bir saraya ışınlandım. Evet... hâlâ kabullenemedim."
Miller: -"Miller. Ontario, Kanada."
Felix gözlerini kısmış, Pendragon'a döner.
Felix (fısıldar): -"Ciddi misin? Bunlar mı... kutsal soyun mirasçıları?"
Pendragon (hafif tebessümle): -"Gözle görme, yürekle anla Felix. İçlerinde uyanacak şey... zamanla gösterecek kendini."
Felix: -"Hıh. Umuyorum öyledir. Çünkü şu an sadece sabah şovuna çıkacak ikiliye benziyorlar."
Brien ve Miller neyin içine düşdüklerini hal anlamamışlardır ama bir birlerine bakarken biraz bile olsa yanlız olmadıklarını anlayıp rahatlaya biliyorlardı.
Felix Miller ve Brieni onu takip etmelerini söyleyerek kralın huzurundan ayrılır
Bahçeye doğru yürürlerken, dev taş sütunlar arasında ilerlerler. Felix önde yürür, Miller ve Brien arkada sessizce fısıldaşır.
Brien: -"Bu herif yürürken bile 'savaş' kokuyor. Bak yürüyüşüne. Sanki her adımda düşman kesiyor."
Miller (gülmemeye çalışarak): -"Kesin gece zırhını ütülüyor. Parlıyor çünkü başka açıklaması yok."
Brien: -"Ne diyorsun, acaba ben de zırh alsam mı? Beyaz saçlı prens kontenjanından girerim belki."
Miller: -"Sen önce düşmeden yürü de sonra düşmanı kesersin."
Felix Durur ve Dönerek Konuşur
Felix: -"Burada başlıyoruz. Size önce Savaş Halkası Düzenini anlatacağım. Bu dünyada güç... kontrolle ölçülür."
Brien (ciddi olmaya çalışarak): -"Savaş... halkası? Bu bir takı mı, yoksa... simit mi?"
Miller (eliyle alnını kapar): -"Tanrım Brien... lütfen hayır..."
Felix (göz devirerek): -"Her savaşçının içinde bir enerji halkası vardır. Buna 'güç halkası' da denir.
1 halka = 10 birim güç. 10 halkaya ulaşırsan, %100 kapasiteye çıkarsın. Ama... o seviyeye ulaşmak yıllar sürer. Veya... doğru kan gerekiyorsa… miras."
Brien (kendi kendine):
-"Savaş halkası... Güç... Miras... Yani benim sabah alarmlarımla olan savaşım sayılmaz, değil mi?"
Dış Ses Yavaşça Geri Döner
"İki yabancı, bilinmeyen bir toprakta yürümeye başladı. Henüz düşmanlarını tanımıyorlar, hatta kendilerini bile... Ama içlerinde bir şey uyanıyor. Reaper soyları, yavaşça nefes alıyor. Ve bu dünya… artık asla eskisi gibi olmayacak."
Eğitim Meydanının Kenarında
Taş zeminli büyük bir avlu. Kenarda dev bir heykel: elinde parlayan bir küre tutan savaşçı. Felix, Brien ve Miller'ı sert bir bakışla süzer. İkisi de artık sabırsız.
Brien (ellerini cebine sokar): -"Tamam General, ciddi bir şey soracağım… Biz neden bu kadar özeliz? Yani Pendragon kehanet, soy, taç falan dedi ama… net biri bir şey anlatmadı. Neler oluyor?"
Miller (hafifçe başını sallar): -"Evet. Bu Reaper işi nedir? Biz neden seçildik? Kanada'da tost yaparken hiç böyle bir miras alacağımı düşünmemiştim."
Felix, birkaç saniye sessiz kalır. Sonra gözlerini kapatır, derin bir nefes alır. Ardından konuşmaya başlar. Sesi ciddi, ritmik ve güçlüdür.
Felix Anlatır: Seçilmiş Nesiller
Felix: -"Dinleyin. Bu dünyada herkes aynı değildir. Bundan binlerce yıl önce… evrenin dengesini koruyan üç ana soy yaratıldı. Bunlara biz 'Seçilmiş Nesiller' deriz. Bu üç soydan biri sizsiniz: Reaperlar.
Her nesil, farklı bir öz taşıdı. Ve her biri, farklı bir dengeyi temsil ederdi."
Brien: -"Üç soy mu? Yani biz... aslında bir video oyunu karakteri gibi miyiz? Seçilebilir karakterler? Ben hangisiyim, büyücü mü yoksa ejderha mı oluyorum?"
Felix (kaşını kaldırarak): -"Sen Reaper soyundansın. Reaperlar… 'yırtıcı ruh' taşırlar. İçlerinde karanlıkla birleşmiş saf savaş enerjisi vardır. Duyguları bastırıldığında, gözleri beyaza döner. Gücünüzün kaynağı öfkeniz değil; iç disiplininizdir. Savaş halkalarınız, sizi normal insanlardan onlarca kat güçlü kılar. Ancak... kontrolsüz bir Reaper, bir orduyu yok edebilir."
Miller (yutkunarak): -"Bu... kulağa harika geliyor. Ama aynı zamanda... ürkütücü."
Brien: -"Yani ben… gerçek bir süper kahraman mıyım? Hayatım boyunca özel olmadım, ama şimdi beyaz gözlerim, savaş halkam ve geçmişten gelen gizli bir soyum var?"
Felix: -"Henüz bitmedi. Reaperlar sadece ilk soy. İkinci nesil… Nebulisler."
Nebulisler: Ölümle Oynayanlar
Felix (karanlıklaşan bir ifadeyle): -"Nebulisler… ölüm büyüsünü kontrol edenlerdir. İrade gücüyle ölüleri çağırabilir, kemik ve ruh enerjisini silah gibi kullanabilirler. Gözleri sisli maviye döner. Ellerinden gri büyüler akar. Ancak güçleri çok tehlikelidir. Bir Nebulis, kendi duygularını kaybederse... ...ölümle yaşamın sınırını da kaybeder. Ve böyle biri… dost düşman ayırt etmeden her şeyi yok edebilir."
Brien (ürpererek): -"Yani… zombilerle arkadaş olan bir sınıf?"
Miller: -"Ya da ölümün gölgesinde yürüyen bir büyücü… -Peki ya üçüncü soy?"
Vertikanlar: Hayvanların Kalbini Taşıyanlar
Felix: -"Üçüncü nesil: Vertikanlar. Doğanın kalbini duyanlar. Her Vertikan, bir hayvan ruhu ile doğar. Kimi kurtla birleşir, kimi kartalla, kimi kaplanla. Savaşta dönüşürler; pençeleri, dişleri, hayvanî sezgileri vardır. Ve sadakatleri... dağlar gibidir. Ama içlerindeki hayvanı dizginleyemezlerse, vahşi bir yaratığa dönüşürler."
Brien: -"Bu… harika. Ben ayı olmak isterdim. Sabah uykusuna bayılırım."
Miller: -"Ya da kartal. Uçar, kaçar, hiçbir şeye bulaşmaz. Sessiz ve özgür."
Felix: -"Siz ikiniz, Reaper soyunun çocuklarısınız. Ve Pendragon sizi yıllardır gözlemliyordu. Nebulis ve Vertikanlar … uyuyorar… Ama siz yardımınız bu krallığın en önemli ihtiyacı. Çünkü… Reaperlar uyanırsa… …dünya da uyanmak zorundadır."
Brien (ellerini başına koyar): -"Bekle bekle… Yani biz sadece tostçu ve çamaşırcı değildik? Ben... kaderin kılıcıymışım! Şaka gibisin hayat!"
Miller (sessizce gülerek): -"Ve ben de savaşan bir felsefe öğrencisiyim artık. Teşekkürler, evren."
Felix: -"Dalga geçebilirsiniz. Ama gerçekleri bilmek... hazırlıklı olmak demektir. Ve şunu unutmayın: Her nesil kendi felaketini getirir. Ama... üç nesil birleşirse... dünya ya kurtulur... ya da sonsuza kadar yok olur."
(Felix, Reaperlar, Nebulisler ve Vertikanları anlattıktan sonra Brien ellerini başına koyar, Miller hâlâ ciddi düşünmektedir. Fakat Felix'in yüzü hâlâ gergindir. Derin bir nefes alır, sesi daha alçak ama çok daha ciddidir.)
Felix (yavaşça): -"Ancak… anlatmadığım bir şey daha var."
Miller ve Brien dikkat kesilir. Brien bile bu sefer espri yapmadan dinlemeye başlar.
Felix: -"Nebulisler ve Vertikanlar… son 30 yılda hızla çoğaldı. Ama bir şey oldu. Güçleri artarken... zihinleri bozulmaya başladı."
Miller: -"Bozulmak derken… tam olarak?"
Felix: -"Kontrollerini kaybettiler. Delirmeye başladılar. Hayvan ruhunu taşıyan Vertikanlar, içlerindeki canavarı susturamadı. Nebulisler ise ölü ruhlarla o kadar fazla konuştular ki... kendi ruhları kayboldu."
Brien (yutkunarak): -"Ve... sonra ne oldu?"
Felix: -"Kaçtılar. Hepsi, ama hepsi... aynı yere çekildi: Karanlık Orman. Orada kayboldular. Hayatla ölüm arasındaki çizgide yaşıyorlar. Ne tam insanlar, ne de tamamen canavarlar."
Miller (alçak sesle): -"Peki... onları ne delirtti? Güç mü? Lanet mi?"
Felix (kaşlarını çatıp gözlerini yere indirir): -"Bilmiyoruz. Yüzlerce defa denedik. İzledik. Gözlemledik. Ama bir cevap yok. Bu yüzden... sizleri korumalıyız. Siz Reaper'sınız. Ve şu an… ayakta kalabilen tek 'istikrarlı' soy sizsiniz."
Felix (gözlerini Miller ve Brien'e diker): -"Bu yüzden... kimse sizin Reaper olduğunuzu bilmemeli."
Brien: -"Nasıl yani? Gizli kahraman moduna mı geçiyoruz?"
Felix: -"Aynen öyle. Dışarıdan baktıklarında sadece şımarık iki çocuksunuz. İçeriden... kaderin taşıyıcıları. Kendinizi koruyun. Gücünüzü gizleyin. Ve unutmayın… Delirenler hâlâ ormanda. neden delirdiklerini ne değiştiğini çözmemiz lazım…
Miller (dudaklarını ısırır): -"Bize neden bu kadar dikkat edilmesi gerektiğini şimdi anlıyorum."
Brien (omzunu silker): -"Yani hem kutsal seçilmişim… hem de gizli ajanım.
Felix (sertçe): -"Bu bir şaka değil Brien. Bu dünya bir sırlar zinciri. Siz sadece ilk halkasınız."
Dış Ses
"Gizli soylar, karanlık ormanlar, deliren büyücüler… Ve kaderin ilk parlayan halkaları. Brien ve Miller'ın içindeki güç uyanmak üzere. Ama sorular büyüyor: Delilik bir sonuç mu? Yoksa… bir çağrının başlangıcı mı?"
Felix, Vertikanlar ve Nebulislerin delirmesinden, karanlık ormana kaçmalarından bahsetmişken duraksar. Gözleri bir anlığına Brien ve Miller'ın gözlerine takılır. Ardından ses tonunu biraz daha alçaltır. Bu kez daha gizli, daha keskin konuşur.
Reaperların Gerçek Gücü
Felix: -"Ve… son bir şey daha. Reaper soyunu, diğer iki nesilden ayıran çok önemli bir fark var."
Miller (kaşlarını kaldırır): -"Yani daha da mı özeliz?"
Felix (başını hafif sallar): -"Reaperlar... tek bir şeyle doğar: Bir savaş halkası. Siz doğduğunuz anda... çoktan 1. halkanıza sahiptiniz. Oysa Nebulisler ve Vertikanlar… İrade, özle, yaşla... bir şeyler yaşadıklarında uyanır. Ve onların halkaları asla 5'i geçmez."
Brien (şokla): -"Bekle bekle… bizim halkalar… kaç olabiliyor?"
Felix (gözlerini kısıp yavaşça söyler): -"On. Bir Reaper... 10 halkaya ulaşabilir. Bu, bir insanın gücünün %100'üne hükmetmesi demektir. Bu yüzden kontrol çok önemli. Çünkü... Eğer bir Reaper 10 halkayı açar ve içindeki yırtıcıyı kaybederse…"
Felix, sağ elini havaya kaldırır, parmaklarını yavaşça kapatır.
Felix: -"…bir şehir yok olabilir. Bir ordu durdurulabilir. Bir kıta... sarsılabilir."
Tepkiler
Miller (gözlerini açar, kendi ellerine bakar): -"Ben... bir tost makinesini yakmıştım bir defa. Bu bahsettiğin şey çok başka bir seviye."
Brien: -"Beni çok kötü bir fikre sürüklüyorsun ama… 10 halkaya ulaşırsam... gözlerim lazer gibi mi olur? Yani... sadece soruyorum. Bilimsel merak işte."
Felix (derin bir nefes alır): -"Dalga geçmeyin. Birçok kral, Reaper halkaları hakkında bilgi sahibi bile değildir. Çünkü Reaperlar, tarihten silinmeye çalışıldı. Savaşlardan sonra soyunuz sürgün edildi. Sizler... bu halkaların son mirasçılarısınız."
Gizlilik Vurgusu
Felix: -"Bu yüzden kimse bilmemeli. Reaper olduğunuzu… yalnızca biz üç kişi biliyoruz. Pendragon'un güvenilir arkadaşı Dük Arangis bile bilmiyor. Eğer ortaya çıkarsa... sizi almaya çalışırlar. Yok etmek için... ya da... kullanmak için."
Miller (düşünceli): -"Yani biz... hem kutsal mirasız… hem potansiyel tehlikeyiz."
Felix: -"Tam olarak. Bu yüzden gücünüzü saklayacaksınız. Savaş halkalarınız… kontrolsüz parlamayacak. Gözleriniz sadece savaşta beyaza dönecek. Ve halkalarınız... ancak gerektiğinde açılacak."
Dış Ses
"On halka. On kadim mühür. Reaperlar doğduklarında zaten başlamıştı yarış. Ama bu yarışın ödülü... Ya dünyanın kurtuluşu… Ya da karanlığın dönüşüydü."
Felix konuşmasını bitirmiş, ortam ağırlaşmıştır. Reaper soyunun gücü, halkaların sırrı, dünyanın kaderi… Miller sessizleşmiş, Brien bile neredeyse ciddileşmiştir. Neredeyse.
Dış Ses (epik bir tonla):
"Ve böylece... Reaper soyunun çocukları, gerçek kaderlerine doğru ilk adımı attılar. İçlerinde uyanan güç... dünyayı değiştirecekti. Ama henüz bilmiyorlardı…"
Brien (bir anda havaya bakar):
-"Hayır hayır hayır! Yeter!"
Miller ve Felix şaşkın şekilde Brien'e döner.
Miller: -"Ne yapıyorsun Brien?"
Felix (kaşlarını çatar): "...Kiminle konuşuyorsun sen?"
Brien (parmağını havaya kaldırarak boşluğa bağırır): -"Sana diyorum! Evet, sen! O dramatik, gizemli ses! Sürekli epik cümleler kurup bizi strese sokuyorsun. 'Dünya değişecek... kehanet uyanacak..."
Dış Ses (bozulmaz, devam eder):
-"Ama Brien, içindeki gücü henüz fark etmemişti. Kaderinden kaçamazdı."
Brien (ellerini başının yanına koyar):
-"Bak bak! Hâlâ konuşuyor! Sen kimsin be kardeşim? Radyoda mıyız? Miller, sen de duyuyor musun bu sesi?!"
Miller (gülmemek için dudağını ısırarak): -"Duyuyorum… ama o kadar da fena değil aslında. Edebî anlatıyor. Kitap havası."
Brien (omzunu sallar): -"Ben kitap havası istemiyorum. Ben klima havası istiyorum!"
Dış Ses (hafif alayla):
-"Ve böylece Brien... kaderin büyüklüğünden korkup kaçmaya çalıştı. Ama kaçış yoktu."
Brien (ellerini beline koyar):
-"Seninle sonra görüşeceğiz dış ses! Beni senin gibi anlatıcılar mahvediyor zaten!"
Felix (başını iki yana sallar): -"Bu çocuk… cidden kafayı yemiş olabilir."
Miller: -"Hayır General. Bu onun... doğal ayarı."
Dış Ses (son bir cümleyle kapanır):
"Ve böylece… deliliğin sınırındaki Reaper soyunun ilk günü tamamlanmış oldu."